Zammın burnumuzdan getirilmemesi için...
Termikel Fırın İşçisi
Ankara
2016 yılı ocak ayından itibaren geçerli olacak olan asgari ücretin net kaç lira olacağı seçimlerden beri konuşuluyor. Hükümet seçim vaadi olarak 1300 lira olacak dediğinde buna hemen hemen bütün işçiler inandı. Herhalde son 10-15 yılda işçiler içinde bu kadar çok konuşulmuş bir başka seçim vaadi olmamıştır. 1000 liralık sefalet ücreti ile yaşamaya mahkum edilmiş olan işçiler 1300 lira vaadine hem çok sevindiler, hem de gerçekleşeceğine inandıkları halde başkaca endişeler taşımaya devam ettiler. Seçimlerden hemen sonra bazı bakanların kıvırması ile endişeler daha da artmışsa da önce Davutoğlu ve Erdoğan’ın açıklamaları ve sonrasında 1300 lira haberlerinin artması ile bu endişeler biraz olsun azaldı. Ancak yine de fabrikalarda asgari ücretle ilgili her şey toz pembe görünmüyor.
ZAMMI GERİ ALIYORLAR
Öncelikle doğal gaz ve elektriğe yapılan yüzde 10’luk zam “Asgari ücrete verecekleri zammı böyle böyle geri alacaklar” yorumlarına sebep oldu. Çünkü ortalama bir işçi hanesine gelen fatura farkı aylık 20 lira civarında oluyordu. Rusya krizinin de patlak vermesi ile birlikte doğal gazın daha da zamlanacağı konuşulmaya başlandı. Bütün bunların üstüne Bakan Süleyman Soylu’nun her yıl temmuz ayında asgari ücrete aldığımız zammın bu yıl yapılmayacağını ima etmesi ile daha da karamsar bir hava oluştu. Çünkü temmuz ayında çok az bir artış olsa bile en azından 70-80 TL daha artacağını hesaplıyordu işçiler. Böylece asgari ücrete gelen 300 liralık zammın daha ilk anda 100 lirası gitmiş oldu.
Pek çok fabrikada olduğu gibi fabrikam Termikel Fırın fabrikasında çalışan 1000 işçinin de tamamına yakını buraya kadar söylenenlerin farkında. AKP’ye oy vermiş işçiler bile hükümetin işçi haklarını gerçek anlamda savunmayacağını düşünüyor. Her politik gelişmeden sonra AKP’yi savunması ile tanıdığım bir işçi “AKP’den işçilere iyi bir zam gelmez. Hepsi patron, kendileri de işçi çalıştırıyor. Kendi elleri ile verirler mi o kadar parayı? Bir yandan verecekler diğer yandan geri alacaklar” diyor mesela. Çocuk parasının artacağını duyan bir başka kadın işçi ise “Valla pek umudum yok bize o kadar maaş vereceklerinden ama haberlerde öyle duyunca sevindim” diyor.
KIDEM TAZMİNATINA DOKUNMASIN
Öte yandan maaşların işsizlik fonundan ödeneceği ya da zam karşılığında bazı işçi haklarının geri alınabileceği gibi haberler de konuşuluyor fabrikada. Buradaki genel havayı da “Kıdem tazminatlarına dokunmasın da ne yapıyorsa yapsın” diye özetleyebiliriz. İşsizlik fonunun bu amaçla kullanıma açılması bir tepki çekse de “Maaşa zam yapsınlar da nereden veriyorlarsa versinler” görüşü daha baskın. Zaten hiç kimse verecekleri zammı burnumuzdan getireceklerinden kuşku duymuyor.
Ama mesele buradan sonra karışıyor. Gerek örgütsüzlüğün ve meseleye müdahil olamamanın gerekse hükümet partisine işçilerden büyük bir destek gitmiş olmasının etkisi ile “Buna da şükür” diyor işçiler. AKP’ye oy verenler de dahil bütün işçiler geçmiş 13 yılda işçilerin lehine hiçbir adım atılmadığının farkında. Hâlâ neden AKP’ye oy verdikleri meselesi başka bir tartışma olmakla beraber bundan sonra da hükümet politikalarının işçiler lehine köklü biçimde değişmeyeceğini biliyorlar. O halde ne verirlerse ona razı olma tutumu ön plana çıkıyor. Bu noktadan sonra bütün yorumlar kendi ayağımıza bağ olacak şekilde gelişiyor. Kaşıkla verip kepçeyle geri alacaklarını bildiğimiz halde “Daha önce hiç vermiyorlardı” diyoruz. Bu zammın bize en fazla 6-7 ay yar olacağını sonra eriyip gideceğini, temmuzda zam alamayınca aynı hesaba geleceğini bildiğimiz halde “En azından 6-7 ay biraz daha iyi bir para alırız” diyoruz. 1300 TL’nin ihtiyaçlarımıza göre çok az bir miktar olduğunu bildiğimiz halde “Yine de 1000 TL’den iyidir” demek zorunda kalıyoruz.
ARTIK SENDİKALAR KONUŞULMUYOR
Burada ilginç olan bir başka nokta ise hükümetin bütün sendikaları tartışma dışına itmiş olması. Eskiden DİSK ya da Türk-İş’in ‘Asgari ücret ne olmalıdır’ biçimindeki araştırmaları fabrikalarda konuşulurdu. Herkes olmasa da azımsanmayacak kadar işçi açlık sınırı nedir, yoksulluk sınırı nedir, öğrenir ve gelir bunu işyerinde söylerdi. Bugün hükümetin vaatleri ve bu vaatleri boşa çıkarmak için attığı adımlardan başka bir şey konuşulmuyor. Bunda fabrikamızda yetkili olan Hak-İş’e bağlı Çelik-İş Sendikasının sendikadan başka her şeye benzeyen görüntüsü de etkili oluyor elbette. Ocak ayında toplusözleşmemiz bitiyor ve yeni sözleşme imzalanacak. Hükümetin yüzde 30 zam yapacağını açıkladığı bir dönemde yetkili sendika ortalama asgari ücret seviyesindeki ücretlerimize yüzde 15 zam talebi ile sözleşme masasına oturacağını ilan etti. Kimsenin aklına da “1300 + yüzde 15 mi?” diye sormak gelmiyor çünkü Çelik-İş’in böyle bir şey yapmayacağını ve asgari ücrete imza atacağını herkes çok iyi biliyor. Ancak diğer fabrikalardan aldığımız haberlere bakılırsa da genel olarak sendika merkezlerinin tartışmanın dışına düştüğünü söyleyebiliriz.
Yalnızca 2016 ocak zammı tartışmalarına bakarak varılabilecek birkaç nokta şöyle özetlenebilir: Estirilmeye çalışılan iyimser hava 300 liralık bir zamla bile mümkün olamamaktadır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışan hükümetin işçi düşmanı karakterini işçiler tam olarak değilse bile büyük ölçüde hissetmektedir. Örgütsüzlük belası nedeniyle sıtmanın sıtma olduğunu bildiğimiz halde buna razı oluyoruz. Sendika merkezleri bu zam döneminde düne kadar olduğu kadar bile işçilerin gündeminde yer bulamamıştır. Ve son olarak ücret meselesi bütün işçiler tarafından uzun süredir bu kadar yoğun tartışılmamıştı ve fabrikalar kaynıyor. O halde biz işçilere düşen, bu tabloyu lehimize değiştirebilecek güce ulaşmak için hızla örgütlenmek ve haklarımız için mücadele etmektir.
Evrensel'i Takip Et