26 Ocak 2007 01:00

DURUM


Nefes almak yaşamak demektir. Bu nedenle de eskiler “eğer nefes alıyorsa yaşıyordur” lafını boşuna söylememişlerdir. Son yıllarda baskın çıkan milliyetçi duygular, ortamı sürekli zehirliyor, özgürlük ve demokrasi istemini bastırma savaşı veriyor, ülkenin nefes alma borularını tıkamaya çalışıyordu. Linç girişimleri, bayrak gösterileri, büyük basın ve TV’lerin sürekli kışkırtma yönünde yayın yapmaları, geleneksel partilerin bu koroya katılmaları politik ve sosyal ortamı daha da gericileştiriyordu.
Hrant Dink’in alçakça bir suikastla katledilmesinden sonra yapılan cenaze töreni, halkın derin bir nefes almasını sağladı. Tören, halkın taşıdığı barışçı, insansever, kardeşlik duygularının, bir arada yaşama özleminin dışa vurumu olduğu gibi, ırkçılığın ve şovenizmin lanetlenmesi anlamına da geliyordu. Kuşkusuz bundan sonra ülkedeki hava birden bire değişecek değil. Ama bu durumu değiştirecek güçlerin sanılandan daha fazla olduğunu görmek önemliydi ve tören bunu açıkça gösterdi.
Bugün milliyetçiliğin yaygınlaştığı genel olarak kabul ediliyor. Ortaya çıkan olgular da bunu doğruluyor. Ancak milliyetçi gelişmenin üzeri biraz kazındığında, milliyetçi gelişmenin kalkış ve hareket noktalarının, dayandığı temellerin farklılaştığını görüyoruz. Milliyetçilik bu nedenle yekpare bir blok oluşturmuyor. Kürt düşmanlığı üzerinde yükselen bir milliyetçi akım –MHP, BBP gibi- var ve bunlar genel olarak yaygınlaşmış milliyetçiliği kendi potalarına aktarmaya çalışıyorlar. Diğer taraftan dini duygularla, milli duyguların karmaşasından oluşan bir milliyetçilik var –AKP gibi- ve bunlarda milliyetçi gelişmeyi kendi av sahaları olarak görüyorlar. ABD karşıtlığından beslenen bir milliyetçi gelişme var ve bütün bu milliyetçi gelişmenin bir biçimde kullandığı ana motiflerden birisi.
Bunların dışında CHP gibi “sosyal demokrat” partilerin sözde Atatürkçülük adına yürüttüğü bir milliyetçilik akımı var ve bu da milliyetçiliğe besleneceği farklı bir kanal açıyor. Kısaca vurgulayacak olursak, ülkede gelişen milliyetçilik bir blok oluşturmuyor ve her biri milliyetçi suda kendisi için balık avlamaya çalışıyor. Bu durum, milliyetçi duyguların yaygınlaşmasına karşın, halk arasında büyük sivil çatışma ve kırımların –örneğin Türk-Kürt çatışması- yaşanmamasının da nedenlerini açıklıyor. Bir milliyetçi akımın “hainler” damgasını vurduğuna, diğerinin “kardeşlerimiz” demesi, durumun daha da ağırlaşmasını engelliyor.
Böyle olmakla birlikte her bir akım, ya da bu akımlara bağlı daha marjinal gruplar mevcut ortamdan yararlanarak farklı işlere –Dink’in katledilmesi, linç girişimleri vb- soyunabiliyor. Buna bulanık suda balık avlamak da diyebiliriz. Bugünkü politik ortam buna müsait ve bunların ipleri doğrudan derin devlete uzansa da uzanmasa da, önümüzdeki günlerde benzer hareketlere yönelmeleri beklenmedik bir gelişme olmayacaktır. Dink’in cenazesinin kitlesel olması bu nedenle de önemliydi ve gelecek politik cinayetlerin engellenmesi, kışkırtmaların boşa çıkarılması için güçlü bir tepki ortaya kondu.
Bütün bunların üzerinde olmak üzere şunu ileri sürebiliriz ki; halk arasında yaygınlaşan milliyetçiliğin önemli bir kesimi –bu kesimler bunu bilincinde olsun ya da olmasın- gerçek yurtsever duygular taşımaktadır. Türkiye halkının barış içinde kardeşçe yaşaması, başta ABD olmak üzere büyük dış güçlerin ülke ve bölge-Ortadoğu- üzerinde oynadığı oyunlara son verilmesi, ülkenin bağımsızlığı bu duyguların özünü oluşturmaktadır. Kışkırtmaya ve çatışmaya bel bağlamış milliyetçilik türleri sanıldığı kadar güçlü değildir. Ermeni düşmanlığı üzerine kışkırtılan milliyetçiliğin zayıflatılması önemliydi ve böylesi hassas bir durumda dahi Türkiye halkı sağduyusunu ve insanseverliğini gösterdi. Halka güvenmek ve gelecekten umutlu olmak. Yeni bir hayat için mücadele edenlerin her koşulda bağlı kalmaları gereken ilke işte bu.
Ahmet Yaşaroğlu

Evrensel'i Takip Et