8 Şubat 2007 01:00

İNSAN VE SPOR


Liglerin sonuna gidildikçe skora yansıtılamayan puanlar, şiddet eylemleri olarak açığa çıkıyor. Çıkmama lüksü de yok zaten. Adeta ‘Kurtlar Vadisi’ vb. dizilerden fırlayıp sokağa çıkmış ve ülkesini cinayet işleyecek denli tek yönlü “sevebilen” karanlık bir gençlik ordusu yaratılmış durumda. Futbol tribünlerinin yağlı müşterisi haline getirilmiş bu endüstriyel gençlik kütlesi, elbette kendisine dayatılmış bu karanlığı sorgulayabilme yetisine sahip değildir. Böyle olduğu içindir ki, aynı anlayışın uzantısı konumundaki rakip tribünlerin birbirlerine sataşma biçimi rakibi aşağılama, kendini yüceltme doğrultusunda olacaktır.
Zira aldığı eğitim, maruz kaldığı sosyal dayatmalar ve yönetsel iradenin biçimi; dinler, mezhepler, halklar ve ülkeler arasında dostluğu, paylaşımı, kültürel ve sanatsal iletişimi değil; sindirmeyi, yok saymayı, asimile etmeyi ve ırkçı bir düşmanlığı içermektedir. Böyle bir damardan beslenen ve kardeşlik duyguları köreltilmiş bir gençlik ideolojisinin kardeşlik ve üretken özgürlük mekanizmasını işletebilme iradesi söz konusu bile olmayacaktır. Kamusal yaşamın bu olumsuz yöndeki tavrı medyanın temel malzemesi olmuşken ve artık her türlü şiddetin kolayca kanıksandığı, aydınlanmayı savunanların da susturulup, küstürülüp, sindirildiği bir çağda yaşananların ‘münferit’ olduğunu söyleyebilir miyiz?.. Özünde şiddetin her türlüsü örgütlü. Kurgulatılmış ve eğitilmiş toplumsal süreçlerin doğal bir sonucu. Bu yansımayı yaşıyoruz ve giderek bütün toplumların temel problematiği durumunda şiddet konusu. Bu zıvanadan çıkma hali, ne acıdır ki, adeta destek görmektedir toplumda. Psiko-sosyal bir davranış bozukluğu olarak hemen bütün bireylerin tahakküm altına alındığı ve insanın tamamen edilgenleştirildiği bir süreçtir yaşadığımız.
Böyle bir kanalla beslenen toplumsal şiddet, futbola da sirayet etmektedir kolayca. Hrant Dink cinayeti sonrasında tribünlerde açılan pankartla, güncel politik kurgunun apaçık ortaya çıkışından başka bir şey değildir. Büyütülecek en küçük bir durum yok ortada. Egemen ideolojik yapılanma ve onun yönetsel aygıtları gündelik politikayı nasıl belirliyorsa, futbol politikasının da altyapısını oluşturuyor. Doğal olarak da yeşil sahalardaki Türk usulü ırkçılık, belki Avrupa’daki gibi siyah sporcular üzerinden değil ama; Ermeni, Kürt, Alevi ve vb. yurttaşlar üzerinden acımasızca yapılıyor. Gerek federasyon, gerekse devlet yetkilileri ise buna karşı hiçbir ciddi yaptırım ortaya koy(a)mamaktadır.
Bu olumsuz tablonun önüne geçebilecek demokrat anlayışlar elbette sessiz kalmamalı. Ama öyle trajik bir noktadayız ki; içinde bulunduğumuz koşullar, başta bu koşulların sağlanmasında katkısı olanları da olumsuz etkilemektedir artık. Demokratik yapılar da bu şiddet ortamından etkilenmektedir. Sonuç olarak meydan bu denli boş bırakılamaz. Spor kulüpleri ve takımlarımızın sadık taraftarlarının mevcut şartlardan feyiz alması da doğal sayılmalıdır. Onlara olumlu örnekler gösterilebilirse ve bu olumlu niteliklerin genel kültürel dokusu yaşama kazandırılabilirse, şiddet giderek etkisini yitirecektir.
Hakan Keysan

Evrensel'i Takip Et