19 Şubat 2007 01:00

POLİTEKNİK EĞİTİM

Kapitalizm öncesi dönemlerde; özelde elişi ya da kol gücü, genelde pratik meslekler egemenlerce pek de önemsenmemiştir. Örneğin Hıristiyanlık ya da kilise, maddi iş süreçlerini yüzyıllar boyunca aşağılamıştır; çünkü elişlerini bayağı ve sıradan bulmuş, kendi yüce ya da ulvi dini uğraşlarına göre talileştirmiştir. Kuşkusuz bunda kilise babalarının kendi egemen ideolojik konumlarını meşrulaştırma isteği belirleyici olmuştur. Aslında bu süreç, yani maddi üretimin düşünsel/deruni meşgale karşısında değersiz, bayağı ve sıradan görülmesi; ilk kez, sistematik ve felsefi olarak ilkçağ filozoflarında ortaya çıkmıştır. Filozoflar, bilgi ya da bilgelik sevgileriyle olsa gerek zanaatları küçümsemiş ve değersiz görmüşler; mesleki uğraşları sadece köylü ve kölelere reva bulmuşlardır. Kilise, antikçağın bu egemen iş anlayışını daha da ağırlaştırıp yeniden üretmiş; köylü/çiftçi, zanaatkar ve esnafın meşgalesini kendi ulvi etkinliğinin yedeğine almıştır. Ne var ki gelişen kapitalizm; yarattığı yeni sınıflarla, tacir ve kentsoylu (burjuva) yöneticilerle, yeni iş alanlarıyla bu süreci tersine çevirmiştir. Bu tersine çevrilen süreçte dini, metafizik, skolastik ve kitabi/ezber ne kadar bilgi ve değer varsa birden gözden düşürülmeye başlanmıştır. Artık gelişen ticaret, zanaat ve manüfaktür üretim ile birlikte; el ya da kol gücüyle yapılan üretim baş tacı edilmiş, kol gücünün teknik ve teknolojiyle birleştirilerek seri üretime geçilmesi, kapitalistlerin pratik bilgiyi olduğu kadar mesleki-teknik iş ve eğitim süreçlerini de öne çıkarmalarına neden olmuştur. Kapitalizm, bir sermaye ideolojisi olduğu için burjuvazinin sermaye birikim süreçlerinde temel değer kaynağı olarak gördüğü maddi üretim süreçlerinde iş ve mesleği öne çıkarmaması da beklenemezdi zaten; çünkü artık her şeyin ölçüsünün, düşünsel alanda akıl ve ölçme-değerlendirme olması, pratik bilgi ve üretimin dönüştürülmesine yol açmıştı. Çeşitli meslekler ve mesleklerin pratik hayatta icrasının adı olan iş ve üretim süreçleri, karşılığı piyasa ve pazarda alınan maddi değerler (kazançlar) ile daha da önem kazanmıştı. Bu nedenle burjuvazi, sanayi devrimi sürecinde kendisinin bir çelişkisi olarak yarattığı işçi sınıfının kol gücü olarak istihdamında aldığı inisiyatifi, yani hem sermaye sahibi hem yönetici pozisyonunu yeniden üretmede, meslek ve iş süreçlerine değer atfetmeye başlamıştır. Kapitalistler için hem meslek hem de iş, üretici sınıfların (köylü ve işçi) işe koşulmalarını etkinleştirmek için yeniden tanımlanmalıydı. Bu tanımlamaya göre atılan temel adımlar şunlar olmuştur: 1) Sanayi toplumlarında gelir getiren her türlü maddi ve manevi uğraş, eğitim, piyasa ve tüketim ölçülerine göre değerlidir, dolayısıyla; 2) Meslek ve iş, kendi içinde değerli uğraşlardır, çünkü bunlar insanın toplumsal (genel) refahını sağlar. 3) Toplumsal (genel) refahın sağlanmasında bir işbölümü şarttır; buna göre kimi insanlar, bazı iş ve mesleklere diğerlerine göre daha uygundur (liyakat rejimi ya da meritokrasi). 4) Kimin hangi iş ve mesleğe uygun olduğunun ölçüsünü, çeşitli parametreler (sınıfsal konuma bağlı olarak ailenin sosyoekonomik ve mekansal yerleşim durumu, gelir ve eğitim düzeyi, çocuğunun eğitsel kapasitesi ve zeka düzeyi, piyasadaki koşullar vb.) belirler; bu nedenle meslek ve iş seçiminde kişisel eğilimlerden ziyade genel konumlanışlar belirleyici olur. 5) Ticaret, turizm, din, aşçılık, giyim-tasarım, elektrik, torna-tesviye, marangozluk, döküm vd. alanlarındaki mesleki-teknik eğitime yöneltilecek olan çocuk ya da gençlerin, yöneticilikten ziyade üreticilikte ara pozisyonları işgal edecek bir işgücü tanımı (“ara elaman”) içinde yer alıp almayacakları belirlenerek görev dağılımı (“işbölümü”) yapılır. 6) Çeşitli mesleki-teknik eğitim süreçlerinde yer alan çocuk ve gençlerin eğitsel yeniden üretiminde karar verme inisiyatifi, bu elemanları istihdam edecek olan kesimde (büyük ve orta ölçekli sermaye) bulunur; o halde sonuçta; 7) Sermaye, kendi işyerlerinde çalıştıracağı gençlerin nasıl bir bilgi ve beceri düzeyine, kalite ve performansa, etkinlik ve çalışma kapasitesine sahip olacağını çeşitli müdahale ve kararlarla mesleki-teknik eğitim düzeyinde belirleme hak ve yetkisine sahiptir. Bu karar ve yetkiyle tüm dünyada, sermaye, mesleki-teknik eğitime müdahale etmiş; bu okullardan yetişen ara/teknik elemanları, vasıfsız ya da yarı vasıflı işçi ve emekçileri denetleme ve yönlendirmede “aracı” (tekniker, formen, ustabaşı, usta, kalfa vb.) olarak kullanmıştır. Bugün özellikle Batı Avrupa ülkelerinde başta olmak üzere birçok ülkede sermaye ve devlet, yoksul ve göçmen aile çocuklarını ilkokul sonrasında hemen mesleki rehberlik ve yönlendirme adı altında tek boyutlu mesleki-teknik okullara yönlendirmektedir. Bu okulların varlığı ve geleceği, tümüyle sermayenin devletle birlikte aldığı istihdam kararlarına, piyasadaki rekabet koşullarına, değişen teknolojilere, yeni bilgi ve çalışma kalıbı tanımlarına göre belirlenmekte; meslek lisesi öğrencilerinin çok azı, bu koşulları karşılayacak yeterlikte bir eğitim ve donanımla piyasada kendi konumlarına uygun işlerde çalışabilmektedirler.
Kemal İnal

Evrensel'i Takip Et