21 Şubat 2007 01:00
GERÇEK
GÜNÜN YAZILARI
Kapitalist sistem; emekçilerle ilişkisini, onların kendi arasında rekabet etmesi üstüne kurmuş bulunuyor.
Bir tek iş için on işçinin, yüz işçinin birbiriyle yarışmasını, aralarında kavga etmesini ve artık en son ayakta kalanın işi almasını istiyor. Ama iş, işi almakla da bitmiyor; bu sefer aynı işi yapan başka fabrikalardaki işçileri birbiriyle; yetmiyor, başka ülkelerdeki işçilerle rekabete sokuyor. Kim aynı işi daha kısa zamanda ve daha ucuza yapıyorsa, diğerlerini ondan daha kısa zamanda ve daha ucuza yapmak için daha çok ve daha az ücretle çalışmaya zorluyor. Bu çılgın yarışa ayak uyduramayan işçiler, yeniden işsizler ordusunun arasına katılıyor ve en baştan yeniden yarışa katılıyor. Ama bu sefer, öncekinden daha az ücretle ve daha kötü koşullarda çalışmak üzere binlerce başka işçiyle yarışa giriyor.
Sistemde; görünüşte patronlar rekabet ediyor ama onlar, işçileri daha çok ve daha düşük ücrete çalıştırma konusunda yarışıyorlar.
Üstelik, işçileri kendi arasında rekabete sokup sömürüyü artırarak rakiplerle rekabet etmek, yeni icat edilmiş bir yöntem de değildir. Bu, kapitalizmin temel itici gücü olan kârın artırılmasının tek yoludur ve kapitalizmin ortaya çıkmasından beri işçi ile kapitalist sistem arasındaki ilişkinin biçimi böyledir. Ancak işçi sınıfının 200 yıllık mücadelesi ve sosyalizmin kuşatması karşısında bu tablo, nispeten yumuşamış; sendikalar, işçilerin arasındaki rekabetin yerine işçi sınıfının sermaye karşısında birliğini geçirerek onu, sermaye karşısında bir güç haline getirmiş; böylece sömürüyü sınırlama imkanı elde edilmişti. Ne var ki son çeyrek yüzyılda uygulanan neoliberal politikalarla işçi sınıfı mücadelesinin geriletildiği ve kazanımların yok edildiği ölçüde bu eski tablo yeniden, üstelik bu sefer gelişen teknolojinin imkan tanıdığı aşırı denetim ve kronikleşen işsizlikle azgınlaştırılan bir rekabet tablosu olarak ortaya çıkmıştır.
Saldırı derinleştikçe önce işçileri kuşatan rekabet; giderek kamu emekçilerini, memurları, orta sınıf sayılacak mühendisleri, hekimleri, eğitimcileri, avukatları, tüm diğer mesleklerden emekçileri de kapsayacak biçimde genişletilmiştir. Bahane kimi zaman daha iyi eleman yetiştirme, meslek içi eğitim; kimi zaman bürokrasinin kırılması, kimi zaman ise eleman yokluğuna çare gibi sunulmaktadır. Ama işin mantığında, emekçileri hiçbir hak ve hukuka bağlı olamadan, sadece patronların ve amirlerinin ihtiyaç duyduğu biçimde çalıştırmak vardır.
Eğitimcilerin son yıllarda zorlandıkları kariyer sınavları; öğretmenlik gibi bir mesleğin bile başöğretmen, uzman öğretmen ve öğretmen gibi kategorilere ayrılması, öğretmeleri, kendi aralarında yarışa sokmakla kalmayıp öğrencileri ve veliler karşısında da onların en iyi, iyi ve idare eder öğretmen gibi kategorilendirilmesine kadar vardırılmıştır. Hekimler, yabancı hekim tehdidiyle hizaya getirilmek istenirken mühendisler, yeterlilik sertifikaları uygulaması ile eski kuşak mühendislerle yarışa sokulmaktadır.
Kısacası işçilerin kendi aralarında birlikleri ve hakları mücadelesi ile eğitimcilerin, hekimlerin, mühendislerin ve tüm öteki emekçilerin hak mücadeleleri, aslında bir ve aynı mücadelenin bileşenleridir ve bunların birleştirilmesi mücadelesi başarı kazandığı ölçüde mücadelenin ilerleyeceği de bir gerçektir. Onun içindir ki elbette işçiler, hekimler, sağlık emekçileri, eğitimciler, bugün bulundukları mevzide mücadele edecekler ama bu gayretlerin; mücadeleyi ortaklaştırma çabalarıyla birleşmedikçe ve dahası, bu birliğin; sermaye iktidarına karşı emek güçlerinin, halkın iktidar mücadelesiyle birleşmedikçe ileri gitme şansının olmadığı da bir gerçektir. Türkiyenin içinde bulunduğu koşullar, bu gerçekleri daha sert biçimde gündeme getirmektedir.
İ. Sabri Durmaz
Evrensel'i Takip Et