25 Şubat 2007 01:00
yazarın yaratım özgürlüğü
GÜNÜN YAZILARI
Yazarın yaratım özgürlüğü sınırsız mıdır? Yazar, aklına eseni yazma hakkına sahip midir?
Sözü, Gülse Birselin Avrupa Yakasının Gaffuruna getirmek istiyorum.
Yazar, benzersiz bir tip yaratacağım diye epey uğraşmış anlaşılan. Bu arada onu dokunulmazlık zırhı içine almayı da ihmal etmemiş.
Nasıl mı?
Gaffur, kapıcının oğlu. Eğer kapıcı olsaydı o zaman yazar hakkında, kapıcılık mesleğinin gerçekliğini yıkarak seyirlik bir nesneye dönüştürdüğü için eleştiri hakkımızı kullanabilirdik. Ama bu durumda elimiz kolumuz bağlı, susuyoruz. Aynı şekilde Gaffurun psikopatik özellikler göstermesi de onu eleştiriden muaf tutuyor. (Ölüye ağlanır, deliye gülünür.)
Gaffuru benzersiz kılan, çizgi film kahramanı gibi zihinde yaratılmış olması. Ama her zihinsel tasarım gibi o da gerçeklikten tümüyle kopuk değil. Zaten yazar da gazetedeki köşesinde, onu ciddiye almamamızı gerektiren yorumlarda bulunuyor.
Öyleyse bu dizi fenomeninin -yaratığının demek daha doğru olur- nasıl bir insan olduğunu anlamaya çalışalım.
Keşfimize naif bir soruyla başlayalım: Kendimizi neden İNSAN olarak tanımlıyoruz?
Bilincimiz geliştiği, bu yüzden de doğadaki diğer canlıların tersine, doğayı değiştirebildiğimiz için.
Geçmişten günümüze doğru insanlaşma sürecinden geçiyoruz; ki bu bilinçlenme sürecidir.
Bilinçleniyoruz, tarihsel bir değişim ve dönüşüm geçiriyoruz.
Evrenimiz 14 milyar yıl önceki evren değil!
Gaffur, kültürün dönüştüremediği bir doğallık (!) içinde çıkıyor karşımıza. Sistemin kirletemediği biri gibi sunuluyor. Parası, doğru dürüst mesleği falan yok ama hayatından son derece memnun!
Gerçekte ise zavallılığı, erdemmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Daha doğrusu insani gereksinimlerinin toplum tarafından karşılanmaması, ahlaki diskurla maskeleniyor.
Bu stilize garibanlık mucizesi, kendi haline bırakılmış. Gerçekliği değiştirmekten aciz.
Cehaleti yüzünden dünyayı ve kendini kavrayışı öznel kalıyor.
Yazara göre cesur Cesaretten anladığı ise saygısızlık ve şiddet. Cesaretinin bilincinde olsa başka şeyler yapmaz mı? Kendine dayatılan konumu reddetmez mi? Ama fena kandırılmış; öz çıkarlarının nerede yattığını göremeyecek kadar
Muhaliflikle ilgisi yok. (Kamusal kimliği var mı ki?!)
Eylemsizliği, sistemin sürmesi açısından işe yarar: Değişime dönüşüme kapalı ol! Olduğun yerde kal!
Yazar, ara sıra onun insani özelliklerini anımsatıyor bize: İnsan kendini yaratıcı uğraşlarla geliştirir ve böylelikle özsaygısı artar. Gaffur da dansa sığınarak değerlilik duygusu kazanmaya çabalıyor.
Onun modern dansları beceriyor olması, Aslıya platonik aşk duyması vb. özellikleri, kurulu düzenle uyumlu izleyiciye hoşça vakit geçirtebilir ama izleyicinin kendini geliştirmesine bir katkısı olmaz; tam tersine, engel oluşturur. Onun halkımıza sempatik gelmesi, çizgili pijama satışlarının artması düşündürücü değil mi?
Oysa Avrupa Yakası yayına girdiği günden beri sınıf, cinsiyet vb. ayrımları gözetmeksizin toplumumuzdaki herkesi tiye alan, bu arada burjuva ikiyüzlülüğünü sergilemekten de geri kalmayan bir komedi dizisi olarak ilgiyle izleniyordu. Ancak Gaffur ile bizi düş kırıklığına uğrattı. Demek ki reyting kaygısı, yazarı zora koşabiliyormuş! (Yazarlık bahane, reytingler şahane, demek istemiyorum gene de.) Hayatın geçen sayısında bu konuya yer verilmesi önemliydi. Akademisyen, yazar ve gazetecilerimizden, televizyon dizileri üzerine araştırmalarını sürdürmelerini bekliyoruz. Giderek televizyonsuz, dizisiz yaşayamayan bir toplum oluyoruz. Popüler kültürün, solun politik etkinlik alanlarına dahil edilmesinin tam zamanı.
Tülin Tankut
Evrensel'i Takip Et