20 Mart 2007 01:00

Hayatları filme çekilen kadın dengbêjler Gazın ile Behiye:


Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nin bu yılki teması “Namus”. “Biz kadınlar için kimi zaman yüksek sesle gülmek kimi zamansa kırmızı ceket giymek olan, yaşamın birçok anında bizi savunmasız bırakan, yargılayan, yalnızlaştıran, bedeli ölüm kadar ağır bir kavram: Namus...” diyen dünyanın her yerinde kadınların ‘namus’ kuşatması ile yaşadığını söyleyerek bu yılki temalarını belirleyen Filmmor ekibi izleyicisine bu şekilde ulaşıyor.
10-18 Mart İstanbul’da Fransız Kültür Merkezi ve İtalyan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen gösterimlerle izleyicisine kavuşan Filmmor, 24-25 Mart’ta Ağrı, 30-31 Mart’ta Diyarbakır, 7-8 Nisan’da Van’da seyirci ile buluşuyor. Film Mor atölyesinin atölye olarak gerçekleştirdiği “Jinên Dengbêj” (Kadın Dengbêjler) filminin dengbêjleri, film ekibinden Melek Özman ve tercümanımız Hatice ile film gösteriminden önce, kadın dengbêjler üzerine görüşme imkanı bulduk. Tercüman vardı aramızda, ama olmasa bile onları dinlemek Gazın ve Behiye’yi anlamak için yeterliydi.
Gazın ve Behiye, Ayşe Şan’ların, Melek Han’ların hayat öykülerinden etkilenerek ve mücadele ederek bu mesleği icra ediyorlar. Gazın (sitem, çağrı) tanınmamak için bu ismi kullanıyor. İlk albümü çıktığında, “Bu kadını tanıyor musun” diye soran komşularına, kendi sesi için “Bilmiyorum İstanbul’dan bir kadın herhalde” diye yanıt vermiş ve klam söylemeğe devam etmiş. Behiye ise ailesini terk ederek Yüksekova’dan Van’a yerleşerek tek başına yaşamaya başlamış. İkisinin söylediği tek bir şey var: Şarkı söylemeden yaşayamam. Bu umut dolu güçlü kadınlara, kadın ozan olmayı ve biraz kendilerini, biraz da filmi anlatmalarını istedik.

Kürt kültüründe kadın dengbêjlerin yerini bize anlatır mısınız?
Gazın: Dengbêjlik geleneği Kürtler var olduğu günden beri var olan bir gelenek. Kürtlerin yaşam pratiklerinin sözle, ezgiyle aktarılmasıdır. İfade tarzıdır aslında, dengbêjin en temel özelliği, saz ya da herhangi bir enstrümanla icra edilmiyor. Sadece yalın, çıplak sesle, ezgi ile söyleniyor. Yaşanan aşk, savaş, ölüm vesaire bildiğimiz duygulanmaları anlatan bir alandır. Genelde bilinen ilk dengbêjlik örneği Evdilê Zeynikê ve Gulê. Gulê, Evdilê Zeynikê’nin karısı oluyor ve aralarındaki atışmalardan doğuyor. İkisi de dengbêjdir. Dengbêjlik geleneği sonuçta sözlü bir aktarımdır, yaşanmışlıkların aktarımıdır. Genelde taşıyıcısı kadınlardır, yaratıcısı da kadınlardır. Fakat daha çok erkeklerden dinlemişizdir. Bunun temel sebebi toplumsal yapıdan kaynaklı, aslında Kürtlerde binlerce dengbêj kadın vardır ama toplumsal baskılar ve kısıtlamalardan dolayı kendilerini ifade edemiyorlar. Fakat dengbêj geleneğinin günümüze gelmesinde kilit noktadır kadınlar. Hem çok önemliler, hem de gizli kalmışlardır. Toplumsal baskılar onların gizli kalmasını sağlamıştır.

Toplumsal baskıya rağmen kadınlar dengbêj geleneğinin taşıyıcılığını nasıl yaptı?
Gazın: Dengbêj kadınlar taşıyıcısı olmuştur ama aslında çok fazla tanımıyoruz dengbêj kadınları. Benim bilebildiğim İrem Han vardır. Şakiro dengbêj ile beraber söylemiştir dengbêj parçalarını, Irak’ta Fatma diye dengbêj vardı, Şırnaklı Meryem Han var, Irak’ta vefat ediyor, Ayşe Şan var. Bunlar her türlü zorluğu göze alarak bu alanı icra etmiş dengbêj kadınlardı. Hem dinin etkisi, hem toplumsal baskı. Kadınlara bakış açısındaki kısıtlamalardan dolayı, kadın dengbêjler nerede icra edecekler, çünkü bütün alanlar onlara kapalı. Ama benim gibi binlerce kadın evin içinde söyledi.
Kırsal yaşamda berivanlık vardır. Akşamları koyun ve davarlar toplanırdı süt sağma işlemine, berivan denirdi. Berivanlara giderken söylerdik, tarlada, bağda, bahçede iş yaparken söylerdik. İş yaparken söylediğinde yasaklı olmuyor. Ama onun ötesinde bir toplulukta erkeğin, sesini duyması günah sayılıyor. Ben mesela, on yaşında iken ailemden dayak yedim, sesim erkeklere gittiği için. Toplumsal baskılar olsa da bu sizin içinizde yoksa bunu icra edemezsiniz. Eğer bu içinizde varsa da icra edemeden duramazsınız.
Dengbêjlikte üç farklı müzik türü var. Stran denen çok uzun saatler boyu söylenebilen bir tür vardır. Klam vardır kısa, berite halay parçalarıdır. Dengbêj parçalarını belirleyen bu üç müzik türüdür. Kadınların yaşadığı sıkıntıları hâlâ yaşıyoruz, çeşitli baskılar devam ediyor. Fakat biz bunu yaşamımızın bir parçası olarak gördüğümüz için her şeye rağmen devam etmek istiyoruz ve edeceğiz.

Dengbêjler nasıl yetişiyor ve kimlerden etkilenmişler?
Gazın: Çevremizde dengbêjler vardı. Benim babam dengbêjdi, annem de söylerdi. Amcam büyük bir dengbêjdi. Öncelikle Yerevan (Erivan) radyosu vardı, günün belli saatlerinde Kürtçe yayın yapardı. O zamanın teknolojisi ile bugünkü araçlar yoktu. Tek dışarıdan aldığımız ses Yerevan radyosuydu. Yerevan radyosu kuşağı diyebiliriz biz o seslerle büyüdük. Radyoda söyleyen bütün sanatçılardan etkilendim, Ayşe Şan, Şakiro olsun, Karapeto Xaco olsun bu sanatçılardan çok etkilendim. Ben küçükken, amcam da dengbêj olduğundan, o Rus harbini görmüştü ve o dönem yaşananları klam haline getirmişti. Genelde savaş ve ölüm parçalarıydı, ben bu parçaları da bilirdim ama hoşlanmazdım. Ben daha çok duygu yoğunluklu aşk parçalarını, klamları söylemeyi severdim.
Behiye: Benim hikayem daha farklı. Yüksekovalıyım, çok küçük yaşlardan itibaren çobanlık yaptım. İki yıl öncesine kadar çobandım. Yedi yaşından yirmi yaşına kadar çobanlık yaptım ve çobanlık yaparken bir küçük walkman’im vardı ve ilk dinlediğim Dengbêj Şakiro’ydu. İlk dinledikten sonra çok etkilendim, kasetlerini aldım. Şakiro, Meryem Han, Ayşe Şan’ın kasetlerini dinledim. Dağda tek başına kaldığımda, tek oyalanma olanağım buydu. Saatlerce dinlerdim ve sonra ben de söylerdim.

Filmde hangi klamları söylediniz?
Gazın: Farklı farklı klamlar söyledim ama birisinin hikayesini anlatalım. Bitlis Mutki dolaylarında Ermeni kızı Gule ile yaşça büyük ve Müslüman olan Mûsa Beg’in hikayesidir. Mûsa Beg yaşça büyük ve Müslüman bir adam ve Ermeni kızı Gule ile zorla evlenmek istiyor. Gule, Mûsa Beg’e diyor ki bizim dinlerimiz ayrıdır, üstelik yaşça büyüksün, ben seni sevmiyorum evlenmek istemiyorum diyor.
Bu gerçekten yaşanmış hayat hikayesi, sonra olayı hatırlayanlar var. Gule’yi bu adam şiddetle, baskıyla, zorla kaçırmaya çalışıyor. Gule karşı koyunca öldüresiye dövüyor Gule’yi. Bu parçada Gule yaralı iken diyor ki “Ben kendimi bağlarım, İstanbul’un yolunu önüme getiririm, Mustafa Kemal Paşa’ya haber salın Mûsa Beg’e bir çare bulsun” diyor. Aksi takdirde diğer dinlerden devletlere haber salıp başınıza toplarım diyor. Mümkün değil ben o adamın karısı olmam diyor. Bu parça hem kızın söylediği hem de kızın can çekişerek öldükten sonra annesinin yaktığı bir ağıt parçasıdır.
Behiye: Bir de askere giden Memi’nin hikayesi var. Osmanlı’nın son dönemlerinde askerlik yedi yıl. Memi ile Ayşe severek evlenen bir çift. Memi yedi yıl askere gittiği için karısına annesi bakıyor. Karısı ve annesi bir gün düğüne gittiklerinde Memi askerden gelmiş oluyor. Annesi yorgun olduğu için kendi odasına gitmiş. Karısı “Senin geldiğinin müjdesini annene söyleyelim” diyor, Memi de diyor ki “Sabah söyleriz.”
Bunlar uyuyorlar. Gecenin bir yarısı annesi uyanıyor ve ayakkabıları fark ediyor. Gelininin ihanet ettiğini düşünüyor, “Ben sana oğlumun hatırı için yedi yıl baktım, bunun karşılığı bu mu olacaktı” diyor. Adamı öldürmeye karar veriyor. Yüz üstü yattığı için, hançerledikten sonra yüzünü çeviriyor ve oğlunun yüzü ile karşılaşıyor. Bu klam da hem annesi, hem karısı tarafından yakılan bir ağıttır.
Filmde farklı klamlar da var, halay parçaları da var ama öz olarak yaşanmış hikayelerin, ağıtların olduğu parçalardır. Yaşanmış hayat hikayeleridir, bir yerde Kürtlerin yaşam biçimlerinin sözlü aktarımıdır. Kimse oturayım da böyle bir şey yazayım dememiştir, yaşanmış gerçek hayat hikayeleridir.
b>‘Kadınların kendi hikayelerini anlatmasını istiyoruz’
Filmmor Kadın Kooperatifi’nden Melek Özman’a ise Dengbêj kadın projesini nasıl ve ne zaman çekmeye karar verdiklerini sorduk.
Filmin öyküsünü anlatır mısınız?
Aslında aklımızda vardı. 2000’de Diyarbakır’a ilk kez gittiğimde dengbêjler dinlemiştim, çok etkilenmiştim. Tabii çevirmişlerdi ne anlama geldiğini ama ne söylediklerinden çok durup hikaye anlatmalarından etkilenmiştim. Kadınlar hikaye anlatmaz ya, onlar anlatıyordu.
Dert biraz şöyle: Niye böyle bir atölye ile yapıyoruz, niye Diyarbakır’da yapıyoruz? Bizim için önemli. Biz biliyoruz ki biz kadınlar hikayelerimizi anlatamıyoruz, sinemada da bizim hikayelerimizi erkekler anlatıyor. Türkiye’nin her yerinde bu atölyeleri çoğaltıp, kadınların kendi hikayelerini sinema ile anlatmalarını istiyoruz. Biraz böyle bir şeydi. Kadınları kurtarmak için sürekli kahramanlar çıkar, savaş çıkarırlar, kadınlara, hep mağdur ve kurban olarak bakılır ya.
Bu filmde karşılarında derdini söyleyen, kendini ifade eden, mücadele eden, dertlerini klamları ile de söyleyen kadınları gördüklerinde insanların sarsıldıklarını gördüm. Bu umut veren bir film, bana en azından umut veriyor. Onları görmek hepimize iyi geliyor. Çekimleri atölye ile yaptık, ayrı ayrı kişiler çekti, bizim niyetimiz iki kadın ile başlayıp bunun devam etmesiydi. Sonrası gelir diye düşünüyoruz. Film çekerken bir zorlukla karşılaşmadık ama hayatta karşımıza çıkan, Van’da bir dengbêjler evi var ve orada 20 tane erkek dengbêj var, beş tane kadın dengbêj var. Çekimler sırasında beni kenara çekip, neden ustalar varken çırakları çekiyorsunuz dediler.
Son olarak da kahraman ve kurbanın kalktığı bir dünya diliyorum. Gazın ve Behiye benim kahramanlarım. Gücümüzü onlardan alıyoruz.
Anita Kazeroğlu

Evrensel'i Takip Et