10 Şubat 2008 00:00
ankara mektubu
GÜNÜN YAZILARI
1930lu yıllarda Ankaranın Keçiören Bağlarının bazısı kuyulu, bazısı akarsulu arazisinin coğrafi yapısını anımsadığım gibi, Kürdüyle, Türküyle, Ermenisiyle burada yaşayan insanların sosyal yapısını da, içerisinde doğup büyüdüğüm için oldukça ayrıntılı anımsıyorum.
Her saat başı Ulustan kalkıp Keçiörene gelen otobüsler son Gazino durağına gelmeden önce ya sola kıvrılıp Avni Paşa tepeciğine ya da sağa dönüp Kızlarpınarı tepeciğine ulaşırlardı.
Avni Paşa ve İncirli semtinde biraz varlıklı kimseler ile yüksek bürokratların, alt katları taş duvarlı üst katları kırmızı tuğla ile örülmüş evleri olur, çoğu kez bu evlerin şekillerinde, mahzenden gelen suyun aktığı taş havuzlar bulunurdu. Örneğin bu evlerden biri Vehbi Koça aitti, bir diğeri, Himayei Etfalin (Çocuk Esirgeme Kurumunun) kurucusu, Mustafa Kemalin Selanikten arkadaşı Doktor Fuat Umaya aitti. Bülent Ecevitin babası Prof. Fahri Ecevit de bu civarda otururdu. Asfalt yol üzerindeki Recep Pekerin evi bahçeliydi.
Sağa kıvrılan yolun ucundaki Kızlarpınarı semtinde ise zamanın Kürt beylerinden Van Mebusu İsmail Hakkı Bey, biraz ötesinde İbrahin Avras Bey ile Haşim Bey otururlardı. Hakkı Bey ile İbarim beylerin evleri, Gazino durağına yakın, bahçelerinde meyve ağaçları bulunan iki katlı mütevazı evlerdi. Haşim Beyin evi, uzakta çukurca bir vadide, içinde çığıl çığıl deresi olan bir yerdeydi. Anlaşılan bu Kürt beyleri doğup büyüdükleri yerleri pek aratmayan buraları özellikle seçmişlerdi.
Benim amınsadığım ve tahmin ettiğim kadarıyla doğulu bu beyler Kurtuluş Savaşına katılmışlar, daha sonra da açılan Millet Meclisinde mebus olarak bulunmuşlardı. Çocuk belleğim bunların yakalarında İstiklal Madalyası bulunduğu izlenimini veriyor. Ayrıca bu gibi ayrıntılar ilk Meclise ait belgelerde mutlaka vardır ve her zaman araştırılabilir.
Van Mebusu İsmail Hakkı Beyin büyük oğlu Selahattin ağabey mühendis mektebinde okuyordu ve voleybol takımımzın değişmez kaptanı idi. Dal gibi boyuyla daima önde yer alan Selahattin ağabey müthiş bir kötör idi. (Yani şimdiki bilinçsiz ve beyinsizlerin deyimi ile smuchör.) Aynı evde kalan yakın akrabası kısa boylu Ali Rıza ağabey kesme servisleri (yani smuch servisleri) ile biz ufaklıkları şaşırtırdı. (Burada bir büyük parantez açıp voleybolun değişen bazı deyimlerine değinmek istiyorum: Biz score demez, sayı derdik; hele en skorel oyuncu lafı bize Çince kadar uzaktı. Bunlara siz dilde yozlaşma diyebilirsiniz, ben ise maymunlaşma sözcüğünü, diğer alanları da düşünerek tercih ediyorum.)
Ayaktopu takımının kaptanı Haşim Beyin oğlu Mükerrem ağabey idi ve santrafor yerinde bütün takımı yönlendiren oydu. Kürt kökenli bu ağabey Türkçeyi hepimiz gibi doğrusuyla eğrisiyle konuşurlardı ve bizler onların Kürt olduklarını bilmezdik bile. Tıpkı kocaman göbeğiyle Mebus İbrahim Avras Beyin belediye otobüsünde anlattığı komik öykülere aynı keyifle kahkaha atan büyüklerimiz gibi.
Futbol ya da voleybol alanlarının çevresine dizilmiş kütüklere oturan bizler, Piyeri ile, Andonu ile, Avramı ile sayı yaptıkça takımımızı hep birlikte alkışlar, maçı kaybedersek hep birlikte somurtur otururduk. Çocukluk işte!...
Ben lafı kısa kesiyorum; nereden kalkıp nerelere geldiğimiz konusundaki düşünce ve yargı sizlere ait.
Alaattin Bilgi
Evrensel'i Takip Et