22 Şubat 2008 00:00

GERÇEK


Tuzla tersanelerinde yaşananlar, son bir haftadır nihayet, çok satan gazetelerin ve TV kanallarının da gündemine girdi. Çünkü artık iş her bakımdan çığrından çıkmış durumda. Neredeyse her gün bir işçinin ölüm haberi gelmeye başladı. Öyle olunca “büyük medya” kuruluşları da ister istemez; borsanın inip çıkması, “türban”, ünlülerin “özel hayatları” dışında ülkede böyle yakıcı bir gerçeğin de olduğunu manşetlerine kadar taşımak zorunda kaldılar. Gelinen yerde tersanelerdeki trajedinin, bu gazete ve TV kanallarının gündemlerini işçilerin ölümleriyle de olsa “delmesi” “iyi”dir.
Yine işçilerin ardı ardına ölmeleri, sermaye medyasının olduğu gibi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın gündemine de tersanelerdeki iş cinayetlerini soktu. Çalışma Bakanı’nın, “bu ölümleri taşeron sistemi ve işçilerin eğitimsizliğine” bağlaması bir “ilerleme” gibi görünmektedir ve buna da “iyi” denebilir. Dahası Çalışma Bakanı, “İş güvenliği önlemi almayan tersaneleri kapatacağız. Bunları göreceksiniz” demektedir.
Türk-İş’e bağlı Dok Gemi-İş Sendikası Başkanı Necip Nalbantoğlu’nun, Hayat Televizyonu’na telefonla bağlanıp, tersanelerdeki ölümleri önlemek için mücadele edeceklerini açıklaması ve taşeron işçilere sahip çıkma tutumu da yine işçilerin ölümleriyle dayattıkları bir “tutum değişikliği”dir. Ama Dok Gemi-İş Başkanı’nın, bu sorunları bakanlıkla görüşerek çözmek istediklerini ve yığınların mücadeleye çekilmesi tarzındaki mücadelelere pek sıcak bakmadıklarını ilan etmesi, söyledikleri konusunda kaygı yaratsa da (bu konu ayrıca tartışılması gereken bir konudur) sonuçta, bugüne kadar taşeron işçileri ve onların sıkıntılarını görmezden gelme tutumunun aşılmış olması, “iyi”dir.
Bütün bu yayınlar ve bakanın açıklamasıyla, aslında bakanlık müfettişlerinin hazırladığı rapordaki; “ölümlerin nedeni taşeron sistemi ve eğitimsizliktir” saptamasına dikkat çekilerek bu konuda ne yapılacağı sorulmaktadır. Bakanlıkla görüşmeleri sürdüren Limter-İş ve Dok Gemi-İş sendikaları da bakanlık raporundaki bu gerçeği kabul etmektedirler. Burada işin kolay yanı, bu iki gerekçeden birisini; “eğitim konusunu” öne çıkarıp, olup bitenin üstünü kapatmaktır. Ve patronların, işi böyle bir noktaya çekmeleri büyük olasılıktır. Dahası, kağıt üstünde ve denetimlerde, “bakın şu önlemleri aldık” diyebilecekleri önlemler de alabilirler.
Elbette ki her sanayi dalında işçinin eğitimi, özellikle de “iş güvenliği eğitimi”, tersane gibi tehlikeli işlerde çalışanların hayati sorunlarındandır. Ama taşeron sistemi var olduğu sürece, işçilere ayaküstü verilecek “iş güvenliği eğitimi”nin laftan ibaret kalacağını söylemek gerekir. Çünkü taşeron sistemi var oldukça alınan bütün önlemlerin boşa çıkacağını; işi daha ucuza mal etmek için en ucuz girdi (*) sayılan işçiyi feda etmekten çekinilmeyeceğini görmek gerekir. Burada taşeron sistemi kolayca her tür denetimin dışına çıkarak “alınacak”, “alındı” denilen tüm önlemleri bir anda etkisiz hale getirebilir. Hele önümüzdeki yıllarda iş yoğunluğunun artacağı düşünülürse, işçinin (işgücünün) ucuz girdi sayıldığı koşullarda, işçilerin daha insani olmayan koşullarda çalışmaya zorlanacağını söylemek bir kehanet olmaz. “Ucuz işgücü” ise az ücret ödenen, sigortası yatırılmayan, iş güvenliği önlemleri için masrafları, fazla mesaisi, kıdem tazminatı vb. olmayan işçi demektir. Hatta ucuz işçi, zaman zaman çalıştığı günlerin ücreti bile ödenmeyen işçidir. Böyle işçi de ancak taşeron sistemiyle çalıştırılabilir. Dolayısıyla tersanelerde eğer işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınacaksa, önce taşeron sistemi kaldırılmalı, işçilerin “kadrolu” olarak çalıştırılması sağlanmalıdır. Verilecek eğitim de ancak böyle bir işe yarar hale gelir.
Peki, taşeron sistemi kaldırılabilir mi?
Bu; 1-) Taşeronun iş yasasıyla yasaklanmasıyla, 2-) İşçilerin Türkiye çapında birleşip fiilen taşeron çalışmayı reddetmeleri ve kendi koşullarını dayatmalarıyla olanaklıdır. İşin yasa boyutu da ancak bu mücadelenin ilerlemesiyle mümkündür.
Bugün bakanın ve patronların, taşeron sitemine dokunmadan şu önlem bu önlem demeleri de inandırıcı olmaktan uzaktır. Bu yüzden, her şeyden ve herkesten önce tersane işçileri kendi mücadelelerinde birleştikleri, kendi sendikaları içinde bütünleştikleri oranda haklarını elde edebilir; ölümleri önleyebilirler. Bakanlık da, medya da ancak bu mücadele kararlı bir biçimde sürdürülürse işçileri ciddiye alır.
(*) Tersane patronlarının örgütü GİSBİR’in raporunda, Tuzla tersanelerinin rekabet gücünü “ucuz işgücü”nden aldığı, bu olmazsa başka ülkelerle rekabet edilemeyeceği açıkça ilan edilmektedir.
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et