26 Şubat 2008 00:00

DURUM


Bazı işler vardır, ne yaparsanız yapın sonuç alamazsınız. Sonuç alamamanızın nedeni, yaptığınız işe temelden yanlış yaklaşmanız, bu yaklaşım üzerinden “çözümler” geliştirmeniz, “çareler” aramanız, buralardan sonuç almaya çalışmanızdır. Türkiye’yi yönetenlerin Kürt sorunu karşısındaki yaklaşımları ve çözümleri de böyledir. Şu sıralarda daha önce büyük iddialarla defalarca yapılmış olan “harekatlardan” birisi daha yapılıyor. Irak’ın Kürdistan bölgesine sefer düzenlendi ve bu sefer, daha öncekiler gibi “nafile” bir sefer olmaya mahkum.
Bu seferin nafile bir sefer olması elbette orada Türk ve Kürt gençlerinin ölmeyeceği, sınırlı “askeri başarılar” kazanılmayacağı anlamına gelmiyor. Bir yerlere bayraklar dikilebilir, bazı kamplar fethedilebilir, bazı malzemeler ele geçirilebilir. Ancak ulusal sorunlarda bütün bunlar bir çözüme yardımcı olmaz, aksine sorunun bu yolla çözülemeyeceğinin güçlü kanıtları olurlar. Ulus yaralarını sarar, kayıplarını yerine koyar ve hak taleplerini daha güçlü dile getirir.
Bugün de yanıtlanması gereken soru şudur; aylardır bu harekatı yapmak için seferberlik ilan ettiniz, kamuoyunu hazırlamaya çalıştınız, hayali hedefler gösterdiniz. Şimdi yapmak istediklerinizin çoğunu yapıyorsunuz. Peki bu askeri harekattan bir sonuç almayı bekliyor musunuz? Bundan sonra ne olacak? Öyle anlaşılıyor ki bu harekatı hararetle savunmuş olan şovenist milliyetçi kesimlerin bile, “çözüm” sağlanabileceğine yönelik herhangi bir umutları bulunmuyor. Yapılan yorumlar “kararlılık” gösterilmiş olundu, “kış koşullarında askeri yetenek sergilenmiş oldu” çerçevesinde dolanıp duruyor.
Diyelim ki harekat yaptığınız bölgeyi “fethettiniz” oralarda karakollar oluşturdunuz, bazı birliklerinizi konuşlandırdınız vb. Size sormayacaklar mı, kendi sınırlarınız içinde kaç tane karakolunuz, ne kadar askeriniz var, bütün bunların Kürt sorununa çözümüne bir katkısı oluyor mu? Elinize istihbarat bilgilerini tutuşturup, bölgeye girmenize yeşil ışık yakan ABD, bir sonraki adımda sizi nerelere sürükleyecek? Bütün bunlara karşı halkı ikna edecek tek bir mantıklı yanıtınız var mı?
Yaptığınız her harekat, kullandığınız her askeri güç, artık sadece bir şeyi kanıtlamıyor mu? Bu sorun böyle çözülmez, çözülmediği gibi derinleşir ve bugüne kadar uyguladığınız tüm politikaların iflas ettiğinin bir belgesi olarak önünüze yığılır. Siz bütün bu gerici adımları atadurun, daha dün on binlerce Kürt gösterilere katılmadı mı? Kürtler her platformda demokrasi ve özgürlük taleplerini dile getirmiyorlar mı? Daha fazla kan dökmek, inkar ve asimilasyona başvurmak halkları birbirinden uzaklaştırmıyor mu? Gericiliğin bütün bunlara mantıklı, olumlu, barışçı ve demokrasiye uyan bir yanıtı bulunmamaktadır.
Ama harekat bir gerçeğin daha açığa çıkmasına ve doğrulanmasına neden olmuştur. Bu gerçek Irak Kürtlerinin kendi kaderlerini tayin hakkıdır ve anlaşılmıştır ki Irak Kürt bölgesi üzerine yapılan gerici hesapların en küçük bir geçerliliği yoktur. Irak Kürtleri kendi varlıklarını devam ettirecekler, Türkiye’yi yönetenler de onların konumlarını kabul edecekler, ABD’nin çizdiği çerçevede onlarla işbirliği yapacaklardır. Bu işbirliğinin gerici olacağını, hem Kürt halkına, hem de bölgenin diğer halklarına zarar vereceğini öngörmek için derin tahlillere gerek yoktur.
Militarizmin ve savaş politikalarının varabileceği hiçbir olumlu yer bulunmamaktadır. Aksine karşı güçleri birleştirir ve çelikleştirir. Bugün olacak olan da budur. Ülkeyi yönetenler hangi gerici yol ve yönteme başvururlarsa vursunlar, sonunda önlerine konulacak olan barış, demokrasi ve kardeşlik çözümüdür. Bu çözümü kabul etmemeleri durumunda ise kaderlerine razı olmaktan başka bir şey ellerinden gelmeyecektir. Bugünün dünya gerçeklerinin kanıtladığı en önemli sonuçlardan birisi budur.
Ahmet Yaşaroğlu

Evrensel'i Takip Et