9 Mart 2008 00:00
GÖZLEM
GÜNÜN YAZILARI
Uzun süredir eğitim, sağlık gibi temel kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesine yönelik yasal düzenleme ve fiili uygulamalara hep birlikte tanık oluyoruz. AKP, bir taraftan özel sektörün, yerli ve yabancı sermaye gruplarının kamu kaynakları ile desteklenmesi için her türlü manevrayı yaparken, diğer taraftan özellikle eğitim ve sağlık alanı üzerinden özel sektöre, özel hastanelere kamu kaynakları ile sermaye aktarımını sürdürmeye devam ediyor.
AKP Hükümetinin IMFnin sözünden çıkmaması, Dünya Bankası ve Avrupa Birliğinin emekçilerin kazanılmış haklarını hedefe koyan politikalarını itirazsız benimsemiş olması saldırıların görünenlerle sınırlı olmayacağının işaretlerini veriyor. Bugüne kadar kimi zaman fiili durumlar yaratılarak, kimi zaman yasal düzenlemelerle hizmetlerin piyasaya açılması yolunda önemli adımlar atıldı.
Bugüne kadar yapılanların ardından, sıra sağlık hizmetlerinden başlayarak tüm hizmetlerin özelleştirilmesine geldi. Çünkü durgunluğa giden bir sistem için sağlık gibi müşterisi her zaman hazır olan bir alanın tamamen piyasa ilişkileri içine çekilmesi bulunmaz bir fırsat.
Türkiyede son yıllarda yapılan ve sağlıkta dönüşüm olarak adlandırılan uygulamalarla, zaten yetersiz olan sağlık hizmetleri, daha da kötü hale getirildi. Sağlık hizmetlerinin halkın gözünde yıpranmış görünmesi için bu alanlara yeterince yatırım yapılmadı, gerekli personel ihtiyacı karşılanmadı, sistem çoğu noktada işlemez hale getirildi.
Son yıllarda toplam sağlık harcamalarında en dikkat çekici nokta, halkın cebinden yapılan harcamaların sürekli artması. Bugün bu harcamalar sağlığa yapılan toplam harcamaların üçte birini oluşturuyor. Ancak bunlar da yeterli olmasa gerek, İtalya, İspanya, Portekiz ve Yunanistanda uygulanan ve bireylerin ödeme gücüne yani sigortaya dayalı sistem örnek alınıyor. Ancak Hükümetin bu sistemin, uygulanan ülkelerdeki sağlık sistemlerini krize soktuğunu bilmemesi mümkün değil.
Türkiyenin IMF ve Dünya Bankası ile yaptığı yapısal uyum ve kredi anlaşmalarında temel şart, sosyal güvenlik ve sağlığın, Başbakanın ifadesiyle pazarlanabilir, ya da özel sektörle rekabet edebilir hale getirilmesi. GSSnin başarıyla uygulandığı iddia edilen Almanyada bile sağlık hizmetlerinin kapsamı sürekli daraltılıyor. Yunanistan GSSnin nasıl bir bela olduğunu gördü ki bireysel sigortaya dayalı sistemi terk ederek, kamu finansman sistemine geçmeye başladı.
Genel Sağlık Sigortasının uygulanabilmesi için işsizliğin düşük olması gerekiyor. Tarım nüfusunun toplam nüfusa oranı da az olmak zorunda. Kayıt dışı sektörün dar olması, kişi başı sağlık harcamalarının düşük olması diğer olması gerekenler. GSS sistemi uygulayan tüm ülkelerde bir süre sonra verilen sağlık hizmeti azalmış, sağlık giderleri ve kayıtlı işgücünden alınan katkı payı sürekli artmış. Aynı şeyler kaçınılmaz olarak Türkiyenin de başına gelecek.
GSSyi uygulayan ülkeler bu sistemden dönmeye başlarken, Türkiyenin ısrarla uygulamak istemesini sadece AKPye ve onun niyetine bağlı olarak değerlendirmek hatalı olur. Sağlık ve sosyal güvenlik alanında iş yapan yerli ve yabancı tekellerin 70 milyon nüfuslu Türkiyeyi önemli bir pazar olarak belirlemiş olması dikkatlerden kaçmamalı. SSGSSye bu açıdan bakıldığında, yerli ve yabancı özel sigorta şirketlerinin, özel hastanelerin, ilaç tekellerinin çıkarlarını korumanın esas olduğu ortada. Bu nedenle konu tartışılırken, yapılan düzenlemelerin uluslararası tekellerin ve onların yerli ortaklarının istek ve beklentileri doğrultusunda yapıldığı mutlaka dikkate alınmalı.
AKP Hükümeti, halkın gözünün içine bakarak bu hizmetleri özelleştirirsek, daha kaliteli hizmet alırsınız diyor. Ancak bir taraftan bu yalan propaganda yapılırken, diğer taraftan halkın cebinden kaç para çıkacağından, işçi ve emekçilerin ne gibi hak kayıplarına uğrayacağından bahsedilmiyor. Dolayısıyla bu düzenlemelerin reform olarak sunulması, söz konusu yasaların kolay kabullenmesi için yaratılan bilinç bulanıklığından başka bir şey değil.
Erkan Aydoğanoğlu
Evrensel'i Takip Et