7 Ağustos 2008 00:00
EMEK GÜNLÜĞÜ
E-Kart, Tega, Kocaeli Üniversitesi işçileri grevde, Ambarlı liman işçileri, Çapa Tıp Fakültesi temizlik işçileri, Yörsan, Desa Deri ve Ünilever taşeron işçileri sendikalaştıkları için direnişteler. Direnişte ve grevde olan işçilere dönük her türden saldırı devam ediyor. Bu saldıralar kimi zaman şiddete dönüşüyor. Güvenlik güçleri bir yandan, patronun tuttuğu paralı, eli sopalı ve silahlı çeteler bir taraftan işçilere saldırıyorlar.
İşçilerin sırtına inen sopa tüm sınıfın sırtına inen sopadır. En son Ambarlı limanlarında Marport işçilerine dönük saldırıda iki işçi komaya girecek şekilde dövüldüler. İşçiler üç gün hastanede kaldı ve birer hafta iş göremez raporu aldılar. Aradan birkaç gün geçmesine rağmen, olay kameralara takılmış ve failleri belli olmasına rağmen ilgili güvenlik güçleri ellerini kıpırdatmıyor, sorumluları yakalamıyorlar. Bütün bunları yapmazken bir de işçilere dönük baskılarını aralıksız sürdürüyorlar. Patronlar, güvenlik güçleri ve işbirlikçiler, hep bir ağızdan ve organizeli bir şekilde işçilere saldırırken, direnişlerini ve grevlerini kırmaya çalışırken, bizi bekleyen görevler ve sorumluluklar var.
Her şeyden önce işçilerle maddi ve manevi olarak dayanışmayı büyütmek zorunluluğu ve aciliyeti ortaya çıkıyor. Direnişte ve grevde olan işçilerin yaşadığı sorunlar karşısında yalnız olmadıklarını, patronlara ve onların uşaklarına göstermek gerekiyor. Dün Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu bir açıklama yaptı. Grevdeki ve direnişteki işçilerin mücadelesinin sadece kendilerinin mücadelesi olmadığı, tüm işçi ve emekçilerin mücadelesi olduğu vurgulanan açıklamada, direnişteki işçilerle dayanışma amacıyla 5 YTLni paylaş kampanyasının başlatıldığı duyuruldu. Kampanyanın kendisi üç işyeriyle sınırlı olarak yapılmış. Olumlu bir başlangıç olduğunu söylemek gerekiyor. Kampanya diğer işyerlerini içine katan, dayanışmayı birleştiren, güçlendiren bir hatta ilerletilmelidir. İşçilerin, sermaye saldırıları karşısında yalnız olmadıklarını görecekleri, hissedecekleri bir dayanışmanın örgütlenmesi, patronların geri adım atmalarını sağlayabilir.
Sendikal mücadeleye her türden zorluğu göze alarak giren işçiler, doğal olarak sınıf dayanışmasının güçlü olmasını isterler. Bu nedenle direnişlerle ve grevlerle yapılacak dayanışma asla sözde kalacak bir çalışma veya öylesine söylenmiş bir söz olarak kalmamalı. Burada iki sınıf arasında bir mücadele vardır, tabii genel bir mücadele değildir, lokal bir mücadeledir. Lokal mücadelenin genel mücadeleye dönüşmesi, sendikal haklara ve özgürlüklere karşı yapılan saldırıların püskürtülmesi, grevlerin ve direnişlerin kazınılması, işçi ve emekçilerin mücadele hanesine yazılacaktır.
Şimdi burada hiçbir konfederasyon ayrımı yapmadan, işçi ve kamu emekçisi ayrımı yapmadan dayanışmanın içine girmek ve örgütlenmek zorundayız.
Tarihte bunun örnekleri bolca vardır. Türk-İş merkezi örgütlenme için oluşturulan fonun kesesini, grevde ve direnişte olan her işçiye açmalıdır. İşçilerden kesilen fon ve aidatların gideceği yer yine işçilerin mücadelesi ve grevleri olmalıdır. Tüm konfederasyonlar, konfederasyona bağlı sendikalar, emek örgütleri böyle bir dayanışmanın içinde yer alabilirler.
Türk-İş İstanbul Şubeler Platformunun böylesi olumlu bir dayanışma örneğini başlatmış olmaları karşısında, bu dayanışma daha nasıl büyütülür, nasıl genişletilir, daha çok işçi ve emekçiye nasıl mal edilebilir üzeriden kafa yorması, grev ve direnişlerdeki işçilerin kazanmasının olanaklarını açacaktır. Elbette bu sadece platform içinde yer alan sendikaların işi değildir.
İşçi, memur, konfederasyon ayrımı yapmaksızın herkes bu işte görev ve sorumluluk almalıdır.
İşsizlik, yoksulluk ve baskılar karşısında tercihini mücadeleden yana yapan işçiler ve emekçiler, kaybedecek bir şeyleri olmadığını söylüyorlar. Öyleyse onların bu mücadelesinde dayanışmayı örgütlemek, yanlarında olduğumuzu belirtmek, sözde değil özde bir dayanışmayı örgütlemek bizlere kalıyor.
Seyit Aslan
Evrensel'i Takip Et