10 Ağustos 2008 00:00

gözlerim dersim buğusu, yüreğim munzur yangını…


Gözüm bir dağlarda, bir uzayıp giden asfalt yolda. Ne kadar da hızlı gidiyor Ali abi, biraz yavaş sürse… Vakit yaklaşıyor… Veda etmek istemiyorum. Gözlerimin buğusu müebbet çıplaklığa mahkum edilmiş dağları ıslatıyor, bir gün yeşereceğine olan inancımla.
“e çonaşkimi…”
Birden araçta çalan Karadeniz müziğinin devam ettiğini fark ediyorum.
“Ali abi cd miydi bu?..”
“evet” diyor “ben çok seviyorum Karadeniz müziğini.”
Susuyorum…
Gözlerim Dersim buğusu, yüreğim Munzur yangını…
Ben Dersim’e ağlarken onlar beni kendi müziğimle uğurluyor. Oysa ben içimden farklı bir türkü mırıldanıyordum. “...munzur’dan bir tas su verin de ölem diyor. Hem ağlıyor hem bir türkü söylüyor…” Halkların kardeşliği bu olsa gerek. Ne yapsalar ne etseler, bizi bize düşman edemeyecekler. Ah Dersim… Zamanın hızlı akmasından hep şikayet ederiz ama hızlı tükenmesine hiç bu kadar isyan etmemiştim. Yüreğim benimle gelmek istemiyor. O burada bu masal kentte sevdalısı Munzur’la yaşamak istiyor.
Kim demiş ilk bakışta aşk yoktur diye?.. İşte yüreğim, işte Munzur… “bak artık burada evin var, biz varız, ne zaman istersen ara, biz buradayız.”
Ali abinin sözleriyle sıyrılıyorum düşüncelerden. “elbette Ali abi biliyorum sağ ol. aynı şekilde İstanbul’da da sizlerin bir evi var artık.” Susuyorum yine… Gözlerim Dersim buğusu, yüreğim Munzur yangını… Dersim… Pek çok arkadaşımdan dinlemiştim güzelliğine tahammül edemeyenlerin ona yaşattıkları acıları, haksızlıkları. Dersim’e gidene kadar biliyordum hikayelerini ama onunla tanıştığımda yüzündeki çizgilerin sırrını okuduğumda, çatlamış dudaklarından içtiğimde suyunu, anladım bu yaranın kolay kapanmayacağını. Daha zamanı var, biliyorum artık. Tarihin de zamanı var, Dersim’in de zamanı var… Yeniden ve yeniden tanık olmaya devam edecek yaşananlara. Bütün gerçekleri kaydedecek tarih kendi hafızasına. Ne 38’i unutacak, ne Rayber’in sırtına sapladığı ihanet hançerini, ne de Seyit Rıza’nın ak sakallarından damlayan o nurlu ışığı.
“Senin hile ve yalanlarınla başa çıkamadım, bu bana dert oldu. Karşında diz çökmedim ya bu da sana dert olsun.” Cellatlarının önünde diz çökmeyecek halklar. Barış yeşerecek er geç bu topraklarda. Birden araç durduruluyor, yine mi? Ama daha az önce…
“kaç kişi var araçta? Nereye gidiyorsunuz?”
Ağırıma gidiyor bu kadar yoğun kontrol, gerekli gereksiz küfrediyorum… “bu iyi günlerimiz, biz buna razıyız” diyor Ali abi.
“nasıl olur?..” diyorum; “insanlara potansiyel suçlu gibi davranıyorlar, sürekli bir suçluluk psikolojisi. Bu çok zalimce.”
Ali abi anlatmaya başlıyor Dersim’e ambargo uygulanan dönemleri. İçimdeki öfke büyüyor. Sonra yolda araca binmek için el kaldırıyor birileri, alamıyoruz.
“Yasak, büyük maddi cezası var. Kendilerince güvenlik önlemi” diyor Ali abi. O anlattıkça ben kanıyorum…
Gözlerim Dersim buğusu, yüreğim Munzur yangını…
Dersim… Hiçbir toprak parçası yüz yıl boyunca silah sesleriyle uyanıp, silah sesleriyle uyumamıştır. Dersim’de 1800’lü yıllardan beri silahlar hiç susmamış ve bugün de hâlâ bu şekilde devam ediyor. Daha iki gün önce çatışma yaşandı. Dersim, festival konuklarıyla coşkuyu yaşayamasın diye mi acaba bu çatışma, bu orman yangını?
Yine de festival sürüyor inadına bir coşkuyla.
Yaralı bir toprağın anasıdır Dersim. Onun için kimse bastığı bu topraklara rahat basmamalı. Dersim’in içindeki sızıyı hissetmeli… Laş deresi’nin kanlı akışını bilmeli… Dersim’in yarasını hissetmeli. İçim acıyor… Gözlerim Dersim buğusu, yüreğim Munzur yangını… “Munzur’un kenarında otururken arkadaşlar göçleri, sürgünleri anlattı Ali abi. Ne kadar çok göç vermiş Dersim, öyle ki göçün de göçünü yaşadıklarını söylüyorlar…” “evet” diyor “benim de abim 25 yıldır yurtdışında, gelemiyor.” hüzünleniyor o da. Anlatıyor yine, eskileri konuşuyoruz.
Gözlerimizde Dersim buğusu, yüreğimizde Munzur yangını…
Dersim sürgünlerin vatanı aslında. İki kez ciddi sürgün yaşamış ama bu sürgünler onunla bitmemiş, bugün hâlâ devam ediyor. Dersimliler sırtlarında vatan özlemleri ve bu toprağa olan doyumsuz sevgileriyle dağılmışlar dünyanın dört bir yanına. Nereye giderseniz gidin bir Dersimliyle karşılaşmanızın nedeni, her evladını sürgün yollarına göndermiş olmasıdır. Kaç yıldır göç denilen sürgünü yaşamaya devam ediyor. Bütün köyler suskun bugün, lâl olmuş dilleri. Konuşmuyor kimseyle ve konuşacak kimsesi yok bu köylerin. Türkülerle kendini yaşatmaya çalışıyor ama yeni türküler artık kendi diliyle yazılıp söylenmiyor. Barajlar boğacak o doğal güzellikleri ve kalan köyleri. Dersim büyük bir mirastır. Alişer’in söyledikleri, Bese’nin bugünkü kadınlara emanet ettiği kahramanlığı büyük bir mirastır. Ezilmiş ve edilgen bir ruh hali değil; onlar, hakkı olanı isteyen ve kendi koşullarına teslim olmayan bir düşüncenin anası olarak bizlere ve bütün kadınlara bıraktı. Bugün Dersim üzerinde oyun oynayanlar, planlar yapanlar boşuna uğraşıyorlar. Koruculuğa zorlayanlar, orman yangınlarıyla; Munzur’un asi suyunu kurutup güzelliklerini barajlarla yok etmek isteyenler, boşuna kuruyorlar idam mangalarını. Dersim halkı ve halkların kardeşliğine inanan bizler, bu idam ipine asla ve asla izin vermeyeceğiz!..
Nesrin Aksu

Evrensel'i Takip Et