17 Ağustos 2008 00:00

altı üstü festival değil


2010’lara geldiğimiz şu günlerde,dünyayı egemenliği altında tutan kapitalist anlayış, müzik endüstrisiyle kol kola girerek hepimize kimlikler sunma peşinde. İlk tanışmalarımızın vazgeçilmez sorusu “ne dinliyorsun”, “hangi müzik gruplarını seversin” değil mi??
—Evet, ben bir rocker’ım. Hemen hemen her şeye karşıyım. Tam muhalifim yani. Salt isyancı da diyebilirsiniz bana. İçimdeki tüm öfkeyi rock müzik dinleyerek ortaya koyuyorum… Keşke bizde de şu büyük festivallerden olsa, gitsek sabahlara kadar eğlensek…
Alçak sesle konuşmak lazım. Yerin kulağı var derler. Bu deyim aslında yanlıştır. O kulak kapitalizmin kulağıdır ve işine gelen her şeyi duyar.
(Plazalarının en üst katında kelli felli, göbekli, afili ağabeyler ablalar toplantıda)
—Arkadaşlar, arkadaşlar. Şimdi gelen bir haberi geçiyorum sizlere. ‘Big Brother’e göre Türkiye’de bulunan asi gençler burada kendi dinledikleri müzik türüne göre bir festival olmadığından yakınıyorlarmış. Big Brother dedi ki: Bu çocuklar bize muhalif gibi. Siz yapın bu festivali, hem o çocuklarda girsin bizim dünyaya, hem sizde satın satabileceğiniz kadar “özel formül kan” yapımı kolanızı.
Arkadaşlar ben bu fikri çok tuttum. Ya siz? “Doğru, çok doğru. Bravoo”…
(2003 yılında ilk kez düzenlenen rock festivalinin çıkışı tam böyle olmuştur.)
Milyonlarca aç insanın olduğu dünyada, milyon dolarlarca para bu amaç için ortalığa dökülüverir. Bir yer bulunur ve kendi müzik kasabalarını inşa etmeye başlarlar. Tabi ki boyalı renkli basının izniyle.
(Kalabalık bir masa) —İşte, tam beklediğimiz şey oldu. Bizimde artık bir festivalimiz var. Gideceğiz değil mi?
(Masadaki herkes bu soruya evet cevabı verirken, sol taraftan bir ses)
—Hayır. Öyle şey olmaz. Bunlar emperyalist güçler, savaş yapıcılar. Biz savaş karşıtı olmalıyız. Bunların oyununa gelmemeliyiz. Madem festival istiyoruz. Kendimiz yapalım o zaman.
—Hangi parayla? Nasıl?
—Yapabiliriz, yapmalıyız, bunlardan güçlü olduğumuzu göstermeliyiz. Bir arada olursak parasız da bunu başarabiliriz. Rock şişede durmaz.
(Bir iki kişi hariç masadaki kalabalıktan gür bir kahkaha sesi duyuldu.) Unutmamak gerekir ki; “son gülen iyi güler”.
Altı yıl sonra…
Bu yaşananların üzerinden tam 6 yıl geçti. Tarih bir kez daha tekerrürden ibaret olduğunu gösterdi.
Efendiler bir kez daha kaybetti. Barışarock’ın 6.kez düzenlenebilmesinin efendilerin kaybetmesi anlamına gelmeyeceğini söylediğinizi duyar gibiyim. Hayır gelir. Kapitalizm gücünü paradan alır.
Parasına rağmen kurduğunu beceremeyip kapatıyorsa; inanınız, bu onlar için büyük bir yenilgidir. Ve unutmamak gerekir ki; savaşlarda büyük cepheler kadar, küçük mevzilere de gerek vardır. 9–10 Ağustos’ta Sarıyer Mehmet Akif piknik alanında Barışarock, “6 festival üstü barış” diyerek etkinliğini gerçekleştirdi. Giderek büyüyen organizasyonlarda olan tüm sıkıntılar burada da yaşandı. Öncelikle bunlara değinmek istiyorum. Daha önceki yıllarda olmayan bir uygulama karşıladı kapıda bizi. Rozet almak mecburiydi. Karşılığında 3 YTL ödemeniz gerekiyordu. Maliyet hesabı yapıldığında bu bir nebze anlayışla karşılandı. Beni açıkçası şaşırtan içeriye girdikten sonra hemen kapının orada kümelenmiş polislerdi. Daha önceki yıllarda böyle bir olaya şahit olmamıştım. Temennim sadece kapıda durmalarıydı, ama maalesef etkinlik boyunca oradan oraya motorize ekipler devamlı ışıklarını saçarak devriye gezdiler. Geçen sene çoğu insan için sorun olan özel güvenlik anlayışının bu sene çok daha arttığını gözlemlememiz da hoş olmadı. Hayalperest olabilirim. Ama bir arada yaşamı savunmak için oraya gelen insanların en azından bu kadar korunmaya ihtiyaçları olmadığını düşünüyorum veya böyle bir ihtiyaç varsa bunu kendileri sağlayabilmeliler. Ne de olsa gönüllülük temel esas.
Barışa sucuk
Geçen seneler en büyük sıkıntıyı yemek büfeleri ve oluşan kuyruklar yaratmıştı. Bu sene böyle bir sıkıntı hiç olmadı. Buna sevinmek mi gerekir bilmiyorum. Yemek alanının dört bir tarafında a’dan z’ye çeşitli yemek tezgahları vardı.
Bu iyi mi bilmiyorum. Böyle bir alanda “barışa-sucuk, barışa-kokoreç, barışa-pilav” diyerek bağıran bir pazar oluşmasını kendi açımdan yadırgadım.
Bence ve oradaki herkesçe Barışarock salt eğlence amaçlı bir yer değildi ve hiç olmamıştı.
Oraya gelen kitleyi gördüğümde bu yıl durumun biraz daha farklı olduğunu anladım.18 yaş altı gençliğimiz gerçekten tam pop-kültürünün rock arenasındaki temsilcileri gibiydi.
Kızlarımızın çoğu Paris Hilton, Hande Yener kırması gibiydi. Erkeklerimiz ise bir arada yaşamı savunanlar gibi değil o yaşamı savunmayanlar gibi tepki veriyordu. En garipsediğim durumsa ırkçı İngiliz grubu İron Maiden tişörtlerinin çoğunluğuydu. Sanırım nerede neyi savundukları konusunda kafaları karışık. Barışarock’u organize edenler bu gördüklerimi öngörmüş olacaklar ki festivalden hemen önce “gözleri kadar korudukları Barışarock’larını bir süre dinlendirme kararı aldıklarını” açıkladılar. Bu karar belki artık Barışarock olmayabilir anlamına da geliyor. Olmazsa olmasın diye düşünebiliriz. Ama bu yargıya varmadan önce “6 festival üstü barış” olan Barışarock’ta başka neler yaşandığına bakmamız gerekir. Öncelikle belirmek gerekir ki; bu organizasyon tamamıyla ilk günden beri gönüllülük esasıyla düzenleniyor. Aylar öncesinden başlayan toplantılar, tartışmalar, broşür dağıtmalar, alanlara çıkmalarla yoğruluyor. Giderler için kampanyalar düzenleniyor ve yetmediği yerde bu gençler ceplerinde ki son 5 liralarını veriyorlar. Başlamasından iki gün önce alana gelip iki gün sonra alandan ayrılıyorlar hiç uyumadan. Ve bu sürede yerlere atılmış çöpleri topluyorlar çabayla. Büyük bir düşleri olmalı bunları yapmaları için. Var. Bir arada yaşam. Büyük bir alkışı hak ediyorlar. Burada müzik var. Burada her dilden her muhalif sesten müzik var. Evet, sahneler kurulmuş ve sahnelerde ritim devam ediyor. Sesini duyurmak için sahneye ihtiyacın yok. Başlarsın elinde bir gitar ve bir bakarsın sesin seslere karışmış, hep birlikte bir türkü tutturmuş gidiyorsunuz. Cem Karaca ve Kazım Koyuncu sahnelerine birçok grup çıktı. Şarkılarını seslendirdiler barış için, çok güzeldi.
Ama bir grup vardı ki onlara değinmek gerekiyor. Gürcistan’dan gelen Heavy Cross adlı grup sahneye çıktığında, Rusya Gürcistan savaşı başlamış ve bu grubun üyeleri ailelerinden haber alamamışlardı. Çıktılar sahneye onlara destek için bağıran insanlarla birlikte hep beraber haykırdılar “savaşa hayır” Gece yetkili mercilere göre son bulmalıydı ama hayır; bunu duyan grup üyeleri devam ettiler barış için söyledikleri şarkılara. Çünkü ses çıkartmak gerekiyordu iktidarlara karşı. Bu bile başlı başına görülmeye değerdi.
Yol güzergahında yine her örgüt ve gruptan standlar açılmıştı. Öğrenciler, işçiler, muhalifler, sosyalistler, özgür basın vardı bu standlarda. Bildirilerini yayımladılar her biri ve bilgilerini paylaştılar hep birlikte. Afiş ve pankartlar vardı dört yanda.”Filistin’e özgürlük”,”Irak’ta işgale son”, “Öldürmeyi reddetmek suç değildir”, “Tuzla işçileri yalnız değildir”, “nükleer enerji istemiyoruz”, “barış hemen şimdi”, “Hayat TV kapatılamaz” ve daha nicesi…
Belgesel gösterileri yapıldı sabaha kadar. Tartışmalar yapıldı cesurca ve tüm çıplaklığıyla. Sorunlar masaya yatırıldı ve masalardan beyinlere aktı… Yürüyüşlerle dile getirildi haykırışlar. Hep bir ağızdan “corç buş teröristtir”, “hepimiz hâlâ Ermeniyiz”, “başka bir dünya mümkün”, “hepimiz Kürdüz”, “hepimiz kardeşiz”, “eş cinseller vardır”…
Çadır alanlarında hiçbir yerde bir araya gelemeyecek insanlar bir arada kendilerini var ediyorlardı aslında. Yüzlerinden okunuyordu düşünceleri, “burada bir arada yaşayabiliyorsak, her yerde yaşarız”…
Evet, Barışarock’ın altıncısı ve belki de sonuncusu sona erdi. Ama 6 yılda bize kazandırdığı deneyimleri hiçbir zaman unutmamalıyız. Belki başka bir isimle muhalifliğini arttırarak, elimizi hep beraber taşın altına koyarak sahiplenmeliyiz. Fransa’da Komünist Parti öncülüğünde diğer muhaliflerinde katılımıyla düzenlenen “Le ‘humanite” festivalini de unutmamalıyız. Barışarock, faşizme, işgale karşıydı ve barış şarkıları söylüyordu.
Barışarock ırkçılığa, milliyetçiliğe karşıydı ve kardeşlik şarkıları söylüyordu. Barışarock küresel ısınmaya ve nükleer santrale karşıydı ve yeşil şarkılar söylüyordu. Ve en önemlisi barışarock muhalif sesler için yeryüzüne şarkılar söylüyordu…Bu güne kadar gerçekleşen Barışarock’ta emeği geçenlere teşekkür etmeliyiz hep birlikte…
Son sözü ‘un “düşle” şarkısının sözlerine bırakıyorum:
cennetin olmadığını hayal et / denersen kolay olduğunu göreceksin / altımızda cehennem yok / üstümüzde sadece gökyüzü / tüm insanların bugün için yaşadığını hayal et /
ülkelerin olmadığını hayal et / zor değil / uğruna öldürecek ve ölecek bir şeyin olmadığını / din de yok / tüm insanların barış içinde yaşadığını hayal et / hayalperest diyebilirsin bana / ama tek değilim ben / umarım bir gün sen de katılırsın bize / ve bir bütün olur dünya o zaman/ malın ve mülkün olmadığını hayal et / merak ediyorum, yapabilir misin bunu? / ne açlık var ne aç gözlülük / bütün insanlar kardeş / bütün insanların dünyayı paylaştığını hayal et.
Önder Uygun

Evrensel'i Takip Et