18 Ağustos 2008 00:00
EVRENSELden
Geride bıraktığımız hafta, Türkiyenin yakın komşularında ve ülke içinde ciddi gelişmelere sahne oldu. ABDnin, çok uzunca bir süredir Gürcistan ve çevresi üzerinden Rusyanın arka bahçesindeki etkinliğini artırarak Rusyayı Rus toprağına sıkıştırma hamlesi, ciddi bir karşı hamle ile karşılaştı. Bölgenin diğer halklarına da göz dağı veren Rusyanın karşı saldırısından sonra Gürcistan, NATOnun kışkırtmasıyla girdiği G. Osetyadan tamamen çekilmek zorunda kaldı.
Emperyalistler arası çatışmanın Kafkasyayı ve bölgede yaşayan halkları bundan sonra da, ciddi biçimde tehdit edeceği açıktır.
Ve Balkanlardan, Ortadoğuya, oradan Kafkasyaya uzanan savaş, işgal ve yeniden yapılandırma hamlelerine bakıldığında, duvarların yıkılmasından sonra sosyalizmin bittiğini ve Yeni Dünya Düzeninin kapitalizmin savaşsız bir saadet düzeni olacağını öne süren, Baba Bushtan başlayarak tüm kapitalist politikacılar ve propaganda odaklarının söylediklerinin ne kadar boş sözler olduğu bir kez daha görülmüştür. Çağımız Leninin söylediği gibi emperyalizm çağı olmaya devam ediyor ve emperyalistler arası çatışmalar, çıkar savaşları, dünyayı, halklara zindan etmeyi sürdürüyor.
Kafkaslarda bugünkü durumda kimin daha güçlü konuma gelip gelmediğinden öte, bölge halkları açısından durumun ne olduğu sorusu çok daha önemlidir ve diğer batı medyası gibi, Türkiye medyası da işin bu yanıyla hiç ilgilenmedi. Sadece, savaş nedeniyle ölen insan sayılarını açıklamak, bombalanan yerleşim yerlerinin ve göç eden insanların fotoğraflarını yayımlanan gerçeğin tamamı olabilir mi? O görünen gerçek, hangi ilişkilerin devamıdır ve emperyalist tahakküm ve çatışmalar son bulmadan halkların bu dramdan kurtulması mümkün müdür?
Ayrıca Başbakan Erdoğan ve Hükümetinin, bu çatışmalar üzerine Rusya ile Gürcistan arasındaki savaşa diplomatik bir çözüm bulmak adına devreye girme çabaları ise, birçok bakımdan tartışılmaya değerdir. Acaba Erdoğan ve Hükümetinin, ABD ve ABnin misyonundan bağımsız olarak o noktada bir varlık gösterebilmesi, bağımsız bir çözüm politikası sunabilmesi mümkün müdür? Erdoğan iktidarı böyle bir dış politika anlayışına sahip midir? Onun dışında Rusyanın bu kadar sert bir yanıt verdiği durumda, AKP hükümeti, görüntüyü kurtarmak dışında bir varlık ortaya koyabilir mi? Nitekim koyamamıştır da. Bunun mümkün olabilmesi için, Türk dış politikasının buna muktedir bir tarihi olması gerekir ki, Türk dış politikasının, Soğuk Savaş dönemi boyunca ve sonrasında NATOnun, antisovyetik bir Truva Atı olduğunu bilmeyen var mı?
Diğer taraftan, daha kendi ülkesinde dökülen kanı durduracak cesur adımlar atmak yerine, çözümü harekat üstüne harekat yapmak da gören bir iktidar, komşularına nasıl bir barış politikası sunabilir, o da ayrı bir mesele!
Geride bıraktığımız haftanın diğer bir önemli gelişmesi ise, hükümet ile memur sendikaları arasındaki toplu görüşmelerdir. Başbakan Erdoğanın, görüşmelerden çekilen KESKe sokaklarda yürümekle bu tür şeyler çözülmez diyerek tepki göstermesi, emekçiler açısından hiç de şaşırtıcı olmamıştır.
Aslında, memura göstermelik bir zam yaparak, bu dönemi de kendisi açısından kurtarmayı planlayan hükümet üyeleri kendi maaşlarıyla memurların zamlı maaşları arasındaki farkı karşılaştırdıklarında bile aradaki uçurumu göreceklerdir.
Ayrıca bu ülkede emekçiler, iş olsun diye mi yürüyorlar! Yıllar önce Demirelin söylediği, yollar yürümekle aşınmaz sözlerini akıllara getiren Başbakan Erdoğan, bu tutumuyla, onlarca yıllık sermaye partileri geleneğini devam ettirmekten başka bir politikaya sahip olmadığını bir kez daha göstermiş bulunuyor.
Öte yandan, kendi ülkesindeki ekmek savaşı karşısında bu tutumu takınan Erdoğan ve hükümetinin, dünyanın büyük emperyalistleri arasındaki çatışmalarda devreye giriyormuş gibi yapması da ayrıca komik değil midir?
İyi haftalar.
Evrensel'i Takip Et