18 Ağustos 2008 00:00

MEDYADA GEÇEN HAFTA


İletişim fakültelerini yeni bitirenler, hatta beş yıllık, on yıllık, artık “eski” sayılacak gazeteciler için bile ilginç bir şey: Medyada sendika. Yakın zamana kadar öyle bir durumdu ki, gazetecilerin sendikalı olma ihtimali insanlara acayip gelmeye başlamıştı. Olmamaları değil. Bir tek yabancı gazeteciler falan şaşırırdı. “Aaa, sizde sendika yok mu?” diye.
Sabah-Atv grubunun patronunun gazeteyi ve kanalı almak için birtakım dolaplar çevirdiği ortaya çıkınca, bunlara devletin el koyması, çalışanlar için bir fırsat yarattı. Sabah’ta, Atv’de taşlar yerinden oynadı, canlar da yakıldı ama çoklu iktidar, basın emekçilerinin son yılların en cesur hamlesini yapmalarına olanak tanıdı. Çalışanlar sendikaya üye oldu. Önce Atv’de, sonra Sabah’ta yetki alındı. Tabii işten çıkarmalar, tehditler, baskılar, zorla imzalatılan evrak buna paralel gitti.
Bu arada medya grubu satıldı, yeni patron bulundu. Yönetim, zaten TMSF’nin son döneminde aşağı yukarı bir şekil almıştı, patron da buna çok dokunmadı. Sendika meselesindeki baskılarda da bir değişiklik olmadı, en azından azalmadı.
Tek çare sendika
Şu sıralar, toplu iş görüşmesi devam ediyor. Bir yandan işten çıkarma baskısı nedeniyle sendika eylemlere devam ediyor, bir yandan da görüşmeler yapılıyor.
Burada mesele şu. “Namuslu gazeteci” diye bir şey kaldıysa, gazetelerin, televizyonların görevinin insanlara haber vermek olduğunu düşünenler varsa, gazeteciler gazetecilik yapabilecekse, Sabah’ta sendika kazanmalı. Başka çaresi yok. Önce gazeteciler, sonra iletişim hocaları, öğrenciler, okurlar, izleyiciler, hepimiz, toplu görüşmelerin başarıyla geçmesi, sendikanın bu işyerlerinde yerleşmesi için elimizden geleni yapmalıyız. Basında sendika kazanırsa, habercilik kazanacak, okur kazanacak.
Çünkü artık bu gidişatı durdurmanın başka yolu kalmadı. Nedeni belli: Kumandanın bütün tuşlarını kaplayan kanalların, gazete bayilerinde tomar tomar üst üste yığılan gazetelerin hepsi, patronun düdüğünden başka bir şey değil. Olmayanları biliyorsunuz zaten, birini elinizde tutuyorsunuz. Ama o gazete balyalarından bahsediyorum, o sesi çok çıkan kanalları anlatıyorum. İşte onlar, düdük ya şimdi, patronların, hükümetlerin düdüğü ya, onları susturmanın bir yolu var.
Haberi hatırlayacaklar
Gazeteciler “Vay beni işten atarlar, o haberi izlersem şöyle azar yerim, haberi burdan kurarsam o haberi bana yedirirler” diye düşünmekten ancak örgütlenerek ile kurtulacaklar.
Eylemlerde, yıkımlarda vatandaş elinde kamera gördüğü bütün gazetecilere “Yuh” çeker, o ayrı. Hak etmiyorlar mı, ediyorlar.
Ama bakmayın siz piş iş yaptıklarına, basın emekçilerinin bu denklemde günahı daha küçük. Plazada biraz daha omuzları dikerek yürümeye başladıkları gün, haberin ne demek olduğunu daha iyi hatırlayacaklardır. Yaptıkları halde girmeyen, takla attırılan haberlerini daha cesur savunmaya başlayacaklardır. “Bu haber girmeli” cümlesini, daha gür söyleyeceklerdir. Haber nasıl verilir bilmezler mi, bilirler elbet. Bilmezden gelmeye alıştılar yalnızca.
Sendika, Sabah ve Atv grubu çalışanlarını “patron katı” dedikleri yöneticilerin olduğu katta terörize edilmekten kurtaracak. Bu, başka medya organlarını da ister istemez etkileyecek. Artık plazalarda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
O zaman bayilerin önünde dizili gazete tomarlarında gerçeğe biraz daha yer açılacak.
Çağdaş Günerbüyük

Evrensel'i Takip Et