22 Ağustos 2008 00:00

GÖZLEMEVİ


Türkiye turizminin gözbebeği Bodrum’da bu yıl 6.’sı gerçekleştirilen Uluslararası Bale Festivali’nin açılışını, Ankara Devlet Opera ve Balesi “SYNC” ve “Carmina Burana” ile yaptı. “SYNC”, “senkronizasyon” sözcüğünün kısaltılmışıymış ve Nils Christie’nin yaratısı olarak Brezilya stili vurmalılar, Hint ve Kızılderili motifleri eşliğinde klasik bale tekniklerinden virtüöziteye uzanan bir yelpazede seyirciye ulaşmış. Duyduğum kadarıyla dansçılar, beden dillerini gerçekten de “uyum içinde” konuşturmuşlar, alkışa hak kazanmışlar.
Aynı gece, Alman besteci Carl Orff’un dünyaca ünlü sahne kantatı “Carmina Burana” üzerine Arjantinli koreograf Mauricio Wanjnrot’un yarattığı bale yapıtı da izleyicisiyle buluşmuş. Bir yandan yeryüzünün kötülükleri, geleneklerin yitişi; diğer taraftan baharın güzellikleri ve de aşk, bale adımlarıyla izleyenlerin gözlerine kulaklarına bayram ettirmiş. Yürekler şişmiş şişmiş inmiş. Bodrum Kalesi’ni dolduranlar, devrisi gün bu yapıttan da övgüyle söz etmiş.
Ben Bodrum’a ulaşmakta geç kalınca, “SYNC” başlıklı eseri ve Wanjnrot’un “Carmina Burana”sını izleyemedim. Ama “Los Vivancos: 7 Hermanos”u seyir olanağını buldum. Yedi erkek kardeşten oluşan grup üyelerinin birer flamenko dansçısı olmalarının yanı sıra, her birinin ayrı bir enstrüman çaldıkları; dünyada “Muhteşem Yedili” olarak adlandırıldıkları bilgisini, topluluğun geçtiğimiz 2007-2008 sezonunun kapanış gösterisi olarak İş Sanat’ta yaptıkları gösterinin bülteninden ve 7. Mersin Uluslararası Müzik Festivali etkinlikleri kapsamındaki tanıtımlardan Bodrum Kalesi’ne gitmeden önce edinmiştim.
“Eğer şahinin yazgısı göğün en yükseklerine uçmaksa, bizim yazgımız da birlikte dans etmek” diyor “7 Hermanos”, yani “7 kardeş”. Çocukluklarından bu yana hep birlikte dans ediyorlar ve küçükken ailelerine yaptıkları gösterileri, birlikte gittikleri Barselona Dans Konservatuarı’yla profesyonel alana taşımışlar. Okul sonrası bir süre solo kariyer sürdüren kardeşlerin, zaman içinde ayrı ayrı da başarılı çalışmalara imza attıklarını Devlet Opera ve Balesi’nin başarılı Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Gülümden Alev Karaman’dan öğrendim. Eğitim yaşamları Madrid’den Londra’ya, Vancouver’dan Hollanda’nın ünlü Bale Tiyatrosu’na uzanan 7 Kardeş, 2004’te bir araya gelip Los Vivancos’u kurmuş ve o günden bu yana katıldıkları festivaller, televizyon programları; yanı sıra Hollanda, Belçika, İngiltere, Kanada, Kolombiya, Fransa ve İspanya’da gerçekleştirdikleri özel gösterilerde dinamizmleri, teknikleri ve uyumlarıyla büyük bir hayran kitlesi edinmişler.
Evet… 6. Bodrum Uluslararası Bale Festivali kapsamında flamenko ateşiyle bu kere de Bodrum Kalesi’ni “yakan” bu 7 yakışıklı kardeşin “dans yemini”ni geçtiğimiz Salı akşamı izledim. Bir tür İspanyol dansı, aynı zamanda müziği olan flamenko hiç kuşkum yok büyük özveri ve sağlam ayak tabanı, bileği isteyen bir tür. Her şeye karşın çok estetik ve oldukça dışavurumcu. İspanya’ya her gidişimde özel olarak araştırdım, sözcük anlamını kimse tam olarak bilememekte. Bazı tarihçiler Belçika’da yapılan savaşlardan kalmış diyor; kimileri ise flaman askerlerinin özgüvenleri, duruşları ve asaletlerine “ithafen” bu sözcüğün türetilmiş olduğunu söylüyor. Gerçekten de, dansın üzerinde tarihin pek çok izini görmek olası. Çeşitli coğrafyalarla benzerlikler gösterdiği de “varit”.
“Los Vivancos”u izlerken bir kez daha tanık oldum ki, Endülüs topraklarında doğmuş, İspanyol, Hint, Yahudi, Arap ve Afrika kültürleriyle harmanlanmış bir dans şu flamenko dedikleri. Bazı kaynaklara göre ise, çingenelerin acıyı ifade ediş biçimi. “Rivayet olunur ki” ilk defa İspanyol çingenelerinin yaşadığı mağaralarda başlamış ve dans eden kişinin tek enstrümanı bedeniymiş. Daha sonra gitar, ayakkabı ve kostüm eklenmiş ve flamenko gerçekten görkemli bir dans haline gelmiş.
Vivancos kardeşler, Bodrum Kalesi’ndeki gösterilerinde flamencoyu basit bir türü olmanın ötesinde kompleks ve yoğun kültürel geleneği içinde seyirciye aktardı. Flamenko müziğinde en önemli unsur olan şan, gösteride (bana sorulursa) yeterince yoktu, dolayısıyla “palmas” denilen alkışlar da gösteri boyunca pek az yer aldı. Flamenkonun vazgeçilmezi gitar, mevcut enstrümanlar arasında yoktu, dolayısıyla şarkılar gitar tarafından desteklenmedi. Koreografi yinelemelerle doluydu. Gösterinin bir bölümü sirk gösterilerini çağrıştırdı, ama türün en önemli elementleri “compas (ritm)”, “baile (dans)” ve “senkronizasyon (uyum) mükemmeliyetle izleyiciye ulaştı.
Topluluklarını kurmadıklarını, “doğmuş bir topluluk” olduklarını savlayan “Los Vivancos” icraatlarını gerçekten de turistik ve yüzeysel bir yaklaşım olarak ele almamıştı. Eller, kollar ve gövdenin yılankavi, şehvetli devinimlerini yüceltmiş; ayak hareketlerinin önemini olabildiğince abartmışlardı. Geçit ya da hazırlık adımları önemli ve gösterişli adımlara bağlanmıştı ve bu bağlanmalarda kayıcı-sıçramalı adımlar başarıyla yer aldı. Olabildiğince temiz bir dans tekniği, topluluk bireylerinin bedenlerini “mükemmeliyet” boyutunda etkileyici kıldı. “Velhasıl-ı kelâm”, yukarıdaki küçük eleştirel değinmelerime karşın topluluk, Bodrum Kalesini tıka basa dolduran yüzlerce izleyicinin ayakta alkışlarına analarının ak sütü gibi hak kazandı.
Bodrum’da olan okurlara anımsatmak isterim ki festival, bu akşam Modern Dans Topluluğu’nun kurucusu, başarılı koreograf Beyhan Murphy’nin “Güldestan” adlı çalışmasıyla sürecek. Beyhan Murphy ve Mercan Dede’nin (Arkın Allen) göçebe toplum kökenlerinden yola çıkarak birlikte tasarladıkları “Güldestan”, geçmiş ve güncel yaşamların içsel arayışlarını içeriyor. Eserde Mercan Dede’nin “Nar”, “Fusion Monster”, “Su” ve “Dust” albümlerinden seçkilerin yanı sıra bazı düzenlemeleri de yer almakta.
Festivalin ikinci yabancı topluluğu “Flamencoriental” ise 26 Ağustos’ta Bodrum kalesi’nde olacak. Dünyaca tanınan ünlü koreograf Antonio Najarro’nun sanat yönetmenliğini üstlendiği grubun amacını, aldığım bilgiye göre İspanyol dansına yeni açılımlar kazandırmak oluşturuyormuş. İspanyol ve oryantal danslar arasında yeni bir kaynaşma olarak yola çıkan gösteri, on bir bölümden oluşuyormuş. Doğrusu gerçekten izlenmeye değer. O tarihe kadar Bodrum’da olabilmeyi ve “Flamencoriental”i izlemeyi öyle isterdim ki!
6. Bodrum Uluslararası Bale Festivali, 29 Ağustos Cuma günü İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin sahneleyeceği “Sınırın Aşıldığı Noktalar” adlı eser ile son bulacak. Dünya Prömiyeri Kasım 2007’de Türkiye’de yapılan eserin koreografisi Hollandalı Jan Linkens’e ait. Linkens’in İzmir Devlet Opera ve Balesi için yaptığı “Sınırın Aşıldığı Noktalar” adlı yapıtın müzikleri, Von Magnet grubunun çarpıcı kentsel ayinleri ve geleceği betimleyen dokunaklı flamenko yorumlarından Yalım Akın’ın ney, ritim sazlar ve oryantal müziklerinden oluşuyormuş. Dansçı-izleyici etkileşimini temel motif olarak işleyen eserde, dansçının yaşamında kendi vücuduna egemen olmak için yaptığı mücadele anlatılıyormuş. Bu eser taaa 2007’den bu yana ilgimi çekmekte. Festivalde olamasa da, 2008-2009 sezonu repertuvarında yer alırsa İzmir’e varıp mutlaka izleyeceğim.
Ama Bodrum’dan döner dönmez ilk iş olarak, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü organizasyonuyla gerçekleşen bu festivalin, evrensel sanat anlayışını aynen koruyarak yıllar yılı sürmesini dileyeceğim
Emeği geçenlere bir kez daha teşekkür edeceğim.
Üstün Akmen

Evrensel'i Takip Et