4 Eylül 2008 00:00

Kürt tarihi ve kültürüne çapraz bakış


Güncel, ekonomik ve siyasal sorunlarla birlikte Kürt sorununun ilk kez hangi tarihte ve sebeple Türkiye gündeminde yer edindiğini hatırlayamaz olduk. Devletin hakim ve değişmez söylemi bir yana, Kürt siyasetçilerinin kendi politik anlayışları doğrultusunda belirledikleri farklı sorunlar ve tarih/kültür anlayışı da bu hafıza kaybını güçlendiriyor. Ayrıca Türkiye’deki sol/sosyal demokrat grupların da Kürt sorununa ilişkin farklı politik savunuları/ yaklaşımları hem bu hafıza kaybında, hem de sorunun bir bütün olarak adının konulamamasında önemli bir rol oynadığı görülüyor.
“Kürtlerin Batı’daki imajı kimliklerini korumak için savaşmaları üzerine odaklanmaktadır. Ancak bu durum, Kürt kimliğinin belki de en hayati parçasını, yani Kürt kültürünü görmezden gelmektedir. Bu durum en çok da Kürtlerin zararınadır. Çünkü son kertede Kürtlerin kaderlerinin, üzerinde yaşadıkları devletlerin iddialarının aksine, tanınması gereken kendilerine ait geçerli ve köklü bir kimlikleri olduğuna dünyayı ikna edebilmelerine bağlı olması muhtemeldir.” Philip Kreyenbroek ve Christine Allinson’un derlediği Kürt Kimliği ve Kültürü kitabının henüz ilk sayfalarına yansıyan bu alıntı, Cumhuriyet tarihinin belki de en uzun ve içinden çıkılmaz hale gelen sorununa ilişkin gözden kaçırılan bir yanını aktarıyor. Joyce Blau, William Eagleton, Amir Hassanpour, Karin Kren, Philip G. Kreyenbroek, Ziba Mir-Hosseini, Kendal Nezan, Maria T. O’shea ve Christine Allinson’ın -birçoğu Londra’daki Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda (SOAS) gerçekleştirilen; Kürtlerin Kültür Kimliği Konferansı’ndaki tebliğlerini/metinlerini içeren Kürt Kimliği ve Kültürü’nü bir misyon çalışması olarak niteleyebiliriz.
Kürtlerin bir şekilde içinde yer aldıkları fakat kendilerinin dışında gelişen sebeplerden dolayı kendi kültürlerini hakkıyla/yeterince tanıtamadıkları varsayımından yola çıkan kitabın yazarlarının temel savunusu, Kürt kimliğinin kültürel cevherlerinin, Kürtlerin yaşadıkları coğrafyalarda, önemli yere sahip olmasına rağmen ortaya çıkarılamadığıdır. Bu durumun asıl itibariyle -Christine Allinson ve Philip G. Kreyenbroek’ün tabiriyle- “Kürtlerin hiçbir zaman kendilerine ait gerçek bir devletlerinin olmaması”, kültürel aktarımın sözlü olarak yapılması, Kürtlerin yaşadıkları ülkelerin dili ve alfabesiyle eğitim görüp bir süre sonra da bu dilin bir parçası olarak tanınmalarının bir sonucu olduğu söylenebilir. Asimilasyon yoluyla kendine bir yaşam alanı açmaya çalışan ulus-devlet politikalarının etrafında şekillenen “Türkleştirme” veya “Araplaştırma” politikalarının etkisi de unutulmamalı.
Dolayısıyla kültürel birlikteliğin önündeki engellerin neredeyse tamamı siyasi sebeplere dayanmaktadır. Bu yanıyla iç içe geçmiş, birbirlerinden ayrılmaz/ayrılamaz sebeplerle birbirlerine bağlanmış siyaset ve kültür birlikteliği toplumsal yaşamın her alanını kapsamaktadır. Sorunlar yumağı siyasetin kültürle birlikte anılmasıyla değil, kültürün kendisini siyaset üzerinden tanımlama veya sesini siyasiler aracılığıyla duyurmaya, bu duruma muhtaç kalmasıyla çözülemez bir hal alacaktır.
Kürt Kimliği ve Kültürü’nde bahsi geçen Kürt kültürünün geniş kitlelere duyurulamamasına veya bu kültürün gelişmesinin önündeki engellerin aşılamamasına ilişkin tespitler, bu sorunlar ister aşılsın ister aşılmasın kendi içinde “kimlik” ve “kültür” tanımlarından kaynaklı her daim felsefi ve politik sorunları barındıracaktır.
Barış Aydın / Amed Gökçen

Evrensel'i Takip Et