7 Eylül 2008 00:00
SADEDE GELELİM
30 Ağustosta Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen ile hükümet arasında yapılan toplu görüşmenin sonucu açıklandı.
Toplu görüşmede üzerinde anlaştıkları maaş artış oranları (yüzde 4 ve yüzde 4.5, bileşik faiz hesabıyla yılda yüzde 8.7) Türkiye İstatistik Kurumuna göre 2007de gerçekleşen tüketici fiyat artış oranına (yüzde 8.7) denk gelmektedir. Lakin denk gelmesi, maaşlı emekçilerin zaman içinde reel gelirlerinin korunduğu anlamına gelmemektedir. Zira mal ve hizmet fiyat artışlarının ortalamasına göre altı ayda bir yapılan maaş düzeltmesi, altı ay boyunca reel gelir kaybını telafi etmemektedir. Memurun reel geliri sürekli azalıyor, azalıyor; sonra altı ay tamamlanınca eski reel maaşına kavuşuyor. Ve bu oyun her altı ayda bir tekrarlanıyor.
Haydi bu maaş ayarlamaları memur maaşlarını reel olarak korudu diyelim. Bu memlekette fert başına millî gelir de iyi kötü artıyor. Bunun işçi ücretlerine ve de memur maaşlarına yansıması gerekmez mi?
Toplu görüşme sonuçlarını açıklarken bakan Başesgioğlu, Bürokraside verimliliği artırma konusunda bütün imkânlarımızı zorlamamız lazım. Onun için Kamu Personel Rejimi çıkıncaya, performans sistemi hayata geçinceye kadar her hizmet kolunda 11 kamu çalışanı olmak kaydıyla ve her yıl 3 başarılı kamu kurumunu ödüllendirme konusunda bir fikir ortaya attık. Hayata geçirmek için prensip olarak mutabakata vardık dedi (Evrensel, 31Ağustos).
Burjuva sınıfının 1980lerden beri, emekçileri daha çok çalıştırıp artan hâsılayı daha çok kâr geliri, daha çok kira geliri, daha çok faiz geliri ve daha çok yüksek serbest meslek geliri olarak cebe indirme planının 2008 uygulamasının memurlara yansıyan bir kısmı bu. Memurların verimini neden artırmak lâzım, diye sorsak, verimi artırmak fena mı, diye bir cevap gelmesi muhtemeldir. Çünkü verim bu adaletsiz düzenin tılsımlı kelimelerinden biridir. Bu sınıflı toplumda, bazısının çalışıp diğerlerinin yediği bu düzende çalışanların verimini artırmak demek, çalışan kitleleri çalışarak helâk ederek küçük bir azınlığın servetine servet katmak demektir. Hâsılanın eşitçe paylaşıldığı demokratik bir toplumda memurun işçinin daha çok çalışması, toplumun yapacağı siyasî bir tercih olabilir. Ama kapitalizmde, maaşları reel olarak sabit tutmuş gibi gösterip aslında sabit bile tutmayarak memurun verimini artırmak için imkânları zorlamaktan bahsetmek, olsa olsa burjuva sınıfı iktidarının yapacağı iştir.
Bakanın müjdesine dönelim. Memurlara ve kurumlara verilecek ödüllerin maddî bir ödül olacağını tahmin etmek zor değil. Bu ödüllendirmede değerlendirmeyi kim yapacaktır? Böyle ödüllendirme mekanizmalarının çalışanlar arasına fitne soktuğu, aralarını açtığı hep gözlenmiştir. Bireysel ödüllendirme, çalışanları birbirinden soğutmanın, bölerek yönetmenin bir yöntemidir.
Burjuva sınıfının iktidarından bunlar beklenir; fakat Türkiye Kamu-Sen ve Memur-Sen yöneticilerine ne oluyor da memurların verimini artırma tedbirlerinde hükümetle mutabakata varıyorlar? Bu zevat da, karşılarındaki bakan ve yüksek bürokratlar gibi, aldıkları düşük maaşları hak etmek için memurların daha mı çok çalışmasını gerekli görüyorlar?
Cem Somel
Evrensel'i Takip Et