14 Eylül 2008 00:00

GÖZLEM


Türkiye’de, 12 Eylül 1980 sonrası dönemde ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda meydana gelen ve tamamına yakını olumsuz olan köklü değişiklikler, emek mücadelesi ve emek hareketi üzerindeki etkisini sürdürüyor. Bugün bu etkiler pek çok yönüyle tartışılıyor. Kendisini toplumun en küçük birimine kadar hissettiren olumsuzlukların, tek tek bireylerin günlük yaşamından, sendikal ve siyasal süreçlere kadar tüm alanlarda bıraktığı derin izler, aradan geçen onca süreye rağmen geçmiş değil.
12 Eylül dönemi sonrasının en önemli özelliği, egemen sınıfların sınıf hareketini bastırmak, sindirmek ve sürekli denetim altında tutmak için geçmiş dönemden hareketle oldukça deneyim kazanmış olmasıydı. Bu yüzden özellikle işçi sınıfının mücadele birikimini yok etmek için yoğun bir saldırıya geçildi. En temel demokratik-sendikal haklar hem yasalar aracılığıyla hem de fiili olarak baskı altına alındı. Ücretler baskılandı, çalışma koşulları ağırlaştı, 2821 ve 2822 sayılı yasalarla sendikaların eli kolu bağlandı. 12 Eylül sonrasında işçi sınıfının daha önceki dönemlerde belli düzeylerde siyasallaşma yaşayan kesimleri belli aralıklarla tasfiye edildi. Geçmişin mücadele deneyimleri ve birikimlerini daha sonraki kuşaklara taşıyacak olan bu kesim sınıfın ana kitlesinden koparıldı.
Genel olarak emeğin ekonomik ve siyasal olarak baskı altında tutulması gerektiği, aksi halde “sermaye birikimi istikrarının” tehdit altında olacağı hiç akıllardan çıkmadı. 12 Eylül ile sermaye için tam bir “cennet” yaratılmak hedefleniyordu ve bu hedefler kurulan hükümetlerin de desteğiyle adım adım hayata geçirildi. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal şartlar sürekli bir kriz tehdidi ile karşı karşıya olduğundan işçilerin örgütlenmesi ve mücadelesi “işten atılma” korkusu ile engellenmeye çalışıldı. Ancak tüm baskı ve engelleme çabalarına rağmen örgütlenme girişimleri tam olarak engelleyemediler.
Bilinen anlamda sendikal örgütlenme deneyimine sahip olmayan, ama geçtiğimiz yıllarda sayıları hızla artan genç işçiler, sendikalı olmak için çok sayıda girişimde bulundu. Örgütlenme girişimleri sırasında deneyimsiz olmalarından kaynaklı eksikliklerine karşın, az çok örgütlü bir düzeye gelen pek çok işletmede sendikalaşmak için giriştikleri mücadele içinde, takındıkları direngen tutumları ve kararlılıklarıyla yaşanan olumsuzluklar içinde gelecek için umut oldular.
Neredeyse tüm maddeleri patronların lehine olan 4857 Sayılı İş Yasası’nın çıkmasından sonra sayısız fabrikada, atölyede, tersanelerde, serbest bölgelerde işçiler, hastanelerde çalışan taşeron işçiler, işten atılmayı, işsiz kalmayı, polis ya da jandarma saldırılarını göze alarak bazen aylarca süren mücadelelere giriştiler. Birbirinden farklı alanlarda yaşanan bu mücadelelerin üzerinde hep 12 Eylül zihniyetinin etkisi vardı.
12 Eylül zihniyetinin bir yansıması olarak, işçi eylemlerinde ve sendikal örgütlenmedeki yasal ve fiili engeller tüm yönleriyle devam ediyor. Patronlar ve güvenlik güçleri, yasalar tarafından tanınmış olan en temel haklara bile tahammül edemiyor. Bu nedenle sayısız sendikalaşma eyleminin, polis ve jandarma saldırıları, baskılar, gözaltılar, açılan davalar ve suçlamalarla birlikte yürümesi, bu yola giren işçiler için neredeyse olağan hale geldi.
12 Eylülün örgütlenme üzerindeki derin izleri hala sürmekle birlikte, özellikle son yıllarda çok sayıda işçi eylemleri ve örgütlenme örneklerinin yaşandığı biliniyor. Bazıları kazanımla sonuçlandı, bazılarında başarısız olundu. Ama gerek başarı kazanan, gerekse başarısız olunan tüm eylemlerde işçiler, hakları için mücadele etmeden ileriye doğru bir adım atmanın mümkün olmadığını gördüler. Bu anlamda ileride girişecekleri daha ciddi mücadeleler uğruna, kaybederken bile gelecekleri adına önemli deneyimler kazandılar.
İşçiler arasında çalışma koşullarının ağırlığından, sigortasız çalışmaya, taşeronlaştırmadan sendikasızlaştırmaya kadar pek çok konuda yaşanan sorunlar birer sonucu ifade ediyor aslında. Ortaya çıkan sonuçlar karşısında bugün olduğu gibi “genel izleyici” konumunu terk edip, bu sonuçları ortaya çıkaran nedenleri ortadan kaldırmaya yönelmedikçe, 12 Eylül zihniyeti ve o zihniyetin günümüzdeki temsilcileri ile gerçek anlamda bir hesaplaşma yaşanması mümkün görünmüyor.
Erkan Aydoğanoğlu

Evrensel'i Takip Et