15 Eylül 2008 00:00

Baş ağrısı deyip geçmeyin


Baş ağrısı şikayetleri için gittiği hastanede doktorun verdiği ilaç yüzünden beyin kanaması geçirip üç defa ameliyat olan Haydar Dursun’un hikayesi, sağlık skandallarını bir kez daha gündeme getirdi. Yaşanan olaya dair başvuruda bulunduğu mahkemelerde 10 yıldır hukuk mücadelesi veren Dursun’un, çelişkili ifadeler ve hazırlanan raporlar nedeniyle bir adım dahi ilerlemeyen davası, adaletsizliği ve hukukun işleyişini gösteriyor.
44 yaşındaki Haydar Dursun, 23 Aralık 1998’de baş ağrısı şikayetiyle özel bir polikliniğe gidiyor.
Sinüzit teşhisi konularak evine gönderilen Dursun, ilaç tedavisi işe yaramayınca Pendik Kızılay Hastanesinde Nöroloji Uzmanı Doktor Y.K’ya şikayetlerini bildiriyor. Kendisinden kan tahlili istenerek tansiyonu ölçülmeden yüksek tansiyon ilaçlarından olan Novadral adlı bir ilaç yazılıyor. Eve gelip ilaçları kullandığının üçüncü günü, mide bulantısı ve baş ağrısı yaşamaya başlayan Dursun’u, Kartal Araştırma Hastanesinde 3 büyük operasyona alıyorlar. 17 gün yoğun bakımda kalan Dursun’un, eve geldiğinde kafasının sağ tarafından 3x5’lik kemik alındığı, kafasının sol bölgesinden ise 3x3’lük kemik alındığı ortaya çıkıyor. Dursun, Pendik Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunarak, Dr. Y.K’dan şikayetçi oluyor. Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığına konuyu bildiriyor.
İş göremez raporu
İstanbul Adli Tıp Kurumu, Dursun’a yüzde 69 iş göremez raporu vermesine rağmen Kartal Adli Tıp Uzmanı Şükran Varol çalışabilir raporu veriyor. Haydar Dursun’un kendisini muayene eden doktor ile reçete yazan doktorun aynı kişi olduğunu söylemesine rağmen, Dr. Y.K. reçeteyi yazanın kendisi olmadığını iddia ediyor ve olay bilirkişiye intikal ediyor. Bilirkişi olarak görevlendirilen Adli Tıp Uzmanı Dr. Şükran Varol ise raporunda, protokol defterini yazan doktor ile reçeteyi yazan doktorun farklı şahıslar olduğunu beyan ediyor ve 16 Eylül 2002’de doktorun beraatına karar veriliyor; Yargıtay da bu kararı onuyor. Bunun üzerine Dursun, 17 Temmuz 2007’de bilirkişi Varol’un görevini suiistimal ettiği, mahkemenin de yeterli incelemeyi yapmadığı gerekçeleriyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruyor.
İstanbul Adli Tıp Kurumu, Pendik Kızılay Hastanesinin Dursun’a beyin kanamasını kolaylaştırıcı etkisi bulunan bir ilaç verdiğine dair rapor sunarken; İstanbul Tabip Odası da, “hastanın ölümüne, sakatlığına sebep olmayıp da sağlığının kısa süreli geçici bozulmasına yol açan tıbbi hata ve ihmalde bulunmak” nedeniyle Dr. Y.K. hakkında ceza kararı uyguluyor ve Adli Tıp buradan tekrar yüzde 69 iş göremez ‘meslek gücü kayıp’ raporu veriyor.
Fakat son gelen Yüksek Sağlık Şûrası raporu, “Nörodol adlı ilacın kanamayı kolaylaştırıcı etkisi olmadığı, bu nedenle her iki doktorun da kusursuz olduğu” yönünde oluyor.
‘Her şeyimi elimden aldılar’
“Burada iki rapor arasında kaldım; 9 yıldır uğraşmış olduğum mahkemelerde Adli Tıp Kurumu var olduğunu söylüyor, Yüksek Sağlık Şûrası yok olduğunu söylüyor. Yani ben bu raporların hangisine inanacağımı şaşırdım” diyor Dursun. “2004, 2005, 2006 raporları ve en son gelen 2007 tarihli Yüksek Sağlık Şûrası raporu... Ben ikinci şoku mahkemede yaşadım. Ben bu davanın peşini bırakmayacağım. Zaten her şeyimi elimden aldılar. Kendimden vazgeçtim, çocukların geleceğini de elinden aldılar. Ben çocuklarımı okutamaz duruma geldim. Kiramı ödeyemez duruma düştüm. Fayans ustasıydım, on yıldan beridir çalışamıyorum” diyen Dursun, Türkiye’de haklarını ararken bir adım ileri gidemediğini söyleyip, “Beni bu hale getiren kimler oldu” diye soruyor.
Yanlış tedavi kurbanı...
Anlatılanlar Haydar Dursun’un 10 yıllık hukuk mücadelesi... Dursun, “Ben yanlış tedavi kurbanı oldum” diyor yaşadıklarını anlatırken. Durumu her yere bildirmesine rağmen tek bir sonuç bile alamadığını belirten Dursun, “Neredeyse 10 yıldır mahkemelerde hakkımı arıyorum. Fakat hiçbir sonuç alamadım hâlâ. Her tür dosya ve kanıt elimde mevcuttur” diyor. (İstanbul/EVRENSEL)
Sevim Kahraman

Evrensel'i Takip Et