24 Eylül 2008 00:00
Eğitimde Kayseri Kriterleri
Milli Eğitim Bakanlığının üniversitelerin ilgili bölümlerine başvurmadan Erciyes Üniversitesinden akademisyenler ile Kayseride görevli öğretmenlerden oluşan komisyonlara hazırlattığı dini ve milliyetçi göndermelerle dolu, öğrencilere en temel bilgileri bile vermekten uzak ders programları Kopenhag Kriterlerini dilinden düşürmeyen AKP döneminde Eğitim için de Kayseri Kriterleri mi getirilecek? sorusunu akla getiriyor.
AKP döneminde 15 üyesinden 14ünün değiştirildiği, alanında uzman 167 öğretmenin soruşturmalarla görevden alındığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB), geçici görevlendirmelerle kurduğu kitap inceleme komisyonu aracılığıyla 3 ay gibi kısa bir sürede 84 ders kitabına onay vermesi ile dikkatleri çekmişti. TTKB, şimdi de ders programlarını konunun uzmanlarına danışmadan kurduğu komisyonlarla değiştiriyor. Bunun son örneği felsefe, psikoloji, mantık, sosyoloji ve bilgi kuramı derslerinde program değişikliği için Kayseride görevli akademisyen ve eğitimciler tarafından hazırlanan taslaklar.
Felsefe ders programı taslağında sadece Sokrates, Leukippos, Descartes, Popper ve Jaspersin düşüncelerine yer veriliyor. Einsteina ait olduğu söylenen Dinsiz İlim Kör, İlimsiz Din Topaldır sözü ise tartışma yaratacak türden. Kaynakçada yer verilen Einsteina ait eserde böyle bir cümle yer almıyor. Aristo, Platon, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Velinin ise sadece isimleri geçiyor. Heraklitosun ünlü Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz deyişi ise taslakta yanlış bir şekilde Aynı nehre iki defa giremezsiniz diye aktarılıyor. Taslakta öğrencilere kazandırılacağı belirtilen değerler arasında felsefenin konusu olmayan tarafsızlık, vatanseverlik, ölçülülük gibi kavramlar da sıralanıyor.
Anlamak için inanıyorum
Hiçbir felsefi bilgiye yer verilmeyen taslakta bulunan metinlerde dikkat çekici. Tavşanla aramızda tek fark, tavşanın bir sihirbazlık oyununa dahil olduğunu farkında olmayışıdır. Biz ise gizemli şeylerin bir parçası olduğumuza inanırız. Şeylerin arasındaki ilişkiyi bulmaya çalışırız şeklindeki Sofinin Dünyası adlı kitaptan yapılan alıntının, felsefeyle ancak lise 3. sınıfta karşılaşan öğrenciler tarafından nasıl yorumlanacağını tahmin etmek zor değil. Kitapta gönderme yapılan tek felsefe kitabı ise İslam Felsefesi üzerine kitaplar yazan Ahmet Aslanın Felsefeye Giriş isimli eseri.
Bu el Tanrıdır
Yine Paulo Coelhonun ismi verilmeyen bir kitabından yapılan alıntıda şöyle: Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi; İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki! Büyükbaba cevap verdi: Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. (...) Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrıdır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir.
Din ve Felsefe ünitesinde yer alan bir etkinliğin başlığı ise Skolastik felsefenin önemli ismi Augustinusun Anlamak için inanıyorum sözüne Anlamak için düşünüyorum diye gönderme yapıyor. Taslakta yapılması öngörülen Dini Mozaikler başlıklı etkinlikte ise öğrencilerin Cami, Kilise, Havraya giderek gözlemlerini yazmaları isteniyor. Ülkemizdeki kilise ve havra sayısı düşünüldüğünde öğrencilere nereye gitmelerinin söylendiği ortada. Etkinliğe ek olarak sunulan ve sınıfa asılması istenen resim ise birbiriyle kucaklaşmış minare ile kiliseyi resmediyor.
Kaynak: Ekşi Sözlük
Bilgi Kuramı dersi program taslağında ise Bilgi nedir? sorusu blog adı verilen kişisel web sayfalarından alıntılarla cevaplanmış. Arşimet ve Newtonun şans eseri kuramlarını geliştirdiklerini iddia eden yazı bir dershanenin internet sayfasından alıntı. Kaynakçalar arasında ekşisözlük diye bilinen ve herkesin görüşlerini yazabildiği internet sitesi de bulunuyor.
Yapılandırmacı eğitimin yerelleşme vurgusu program taslaklarını hazırlayan komisyon tarafından yanlış anlaşılmış olmalı ki, tüm derslerin programlarındaki örnekler komisyon üyelerinin görevli olduğu Kayseri üzerinden veriliyor. Felsefe programında çoban ile turistlerin konuşmaları üzerinden bilimsel ve gündelik bilgi karşılaştırılıyor. Ancak bu meşhur örnekteki çoban Erciyes Dağında. Mantık kitabında yer alan şu önerme de dikkat çekici: Kayserililer işlerini bilirler. İbrahim Kayserilidir. Parasız kalmış olması mümkün değildir. Bilgi Kuramı dersinde de Kayserim... başlıklı bir esere yer verilmiş. (Ankara/EVRENSEL)
Piyasacılık üniversiteleri çıkmaza sürükledi
Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, Türkiyenin yükseköğretim sisteminin çıkmaz içinde bulunduğunu belirterek, sorunların çözümü için üniversiteye ayrılan bütçenin artırılması ve üniversite hayatının öğretim üyeleri, araştırma görevlileri, üniversite çalışanları ve öğrencileri kapsayacak şekilde demokratikleştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç ve Eğitim Senin üniversite şubeleri yöneticileri, dün Eğitim Sen Genel Merkezinde basın toplantısı düzenleyerek yükseköğretim sistemini değerlendirdiler. Basın toplantısında konuşan Kılıç, gelişmişliğin en önemli göstergelerinden birisi olarak kabul edilen üniversite sisteminin, Türkiyede az gelişmişliğin bir resmi haline geldiğini söyledi.
Üniversitelerin ticarileştirilmesi, kalite, performans ve akreditasyon gibi kavramların üniversite stratejik planları üzerinden üniversite sistemine girmesi ile birlikte üniversitelerin piyasacı anlayışla büyük sermaye kuruluşlarının hizmetine girdiğini, böylece kamusal hizmet sorumluluğundan ve özgür bilimsel üretimden uzaklaşmış bir üniversite yapısı doğduğunu belirten Kılıç, taşra ve merkez kamu üniversitelerinin aralarındaki eşitsizliklerin derinleştiğini ifade etti.
Yeterli kadro ve altyapı olanaklarının bulunmadığı yerlerde sadece siyasal nedenlerle üniversiteler açıldığını kaydeden Kılıç, YÖK ve onun antidemokratik değerlerinin baskı ve korku kültürü üreterek özgür bilim üretimini olanaksız hale getirdiğini söyledi. Kılıç, Yeni YÖK başkanının atanmasından sonra başlayan ve yeni üniversite rektörlerinin atanması ile devam eden süreç, karşıtını tasfiye etme anlayışının sadece piyasacılık üzerinden değil, aynı zamanda gerici, faşizan uygulamalar şeklinde ve bilim dışı doğmalara karşı alınan tavırla ilgili olarak da süreceğini göstermektedir diyerek akademisyenlerin, devletten, sermayeden ve dinden bağımsız özgür akademisyen kimliğini koruyarak mesleklerini yürütmesinin gerekli olduğunu vurguladı.
Öğrenci sayısı arttı, bütçe aynı
Öğretim elemanı yetiştirme konusunda da başarısız olunduğunu belirten Kılıç, öğretim elemanı başına haftada yaklaşık 20 saat ders düştüğünü, bunun YÖK Strateji Raporunda da ölçüt alınan normun dahi 2.5 katı olduğunu, bu nedenle öğretim elemanlarının bilimsel çalışmalara vakit ayıramaz hale geldiklerini bildirdi. Üniversitelerin 100 bin yeni öğretim elemanına ihtiyacı olduğunu kaydeden Kılıç, mevcut öğretim elemanı, araştırma görevlisi ve idari personelin özlük hakları ve iş güvencesine dair önemli sorunları olduğuna dikkat çekti.
Kılıç, son iki yılda 41 üniversite açılmasına karşın 2008 yılı bütçesinde yükseköğretime ayrılan payın geçen yıllarda olduğu gibi yüzde 1 seviyesinde kaldığına dikkat çekerek, yeni kurulan üniversiteler için en az 30 bin öğretim üyesi ve 300 milyon dolar yatırım gerektiğini, ancak bu koşullar karşılanmadığı için yeni kurulan üniversitelerin birçoğunun kağıt üzerinde kaldığını vurguladı. Yükseköğretim bütçesinin yeterince artmamasının yükseköğretim sistemimizde yaşanacak yeni sorunların habercisi olduğunu belirten Kılıç, yeterli kaynak ayrılmayan üniversitelerin bilimsel üretimleri tehdit eder bir hal alan kendi kaynağını yaratma arayışına girerek, öğretim kurumları olmaktan uzaklaşacaklarını ve piyasada faaliyet yürüten şirketlerden farkları kalmayacağını söyledi.
Eğitimin temel bir kamusal hizmet ve temel bir toplumsal hak olduğunu, bilimin sermayenin ihtiyaçlarına göre yürütülmemesi gerektiğini belirten Kılıç, üniversitelere ayrılan kaynak ile akademisyen sayısının artırılmasını, üniversite hayatının öğretim üyesi, araştırma görevlileri, üniversite çalışanları ve öğrencileri kapsayacak şekilde demokratikleştirilmesini talep etti. (Ankara/EVRENSEL)
Cem Gurbetoğlu
Evrensel'i Takip Et