19 Şubat 2009 01:00

Türkiye dış politikada eksen kayması mı yaşıyor?


09.02.2009 tarihinde Evrensel’in Görüş sayfasında Prof. Dr. Ayhan Kaya imzalı bir makale yayımlandı. Söz konusu makalede kısaca; Türkiye’nin dış politikasında bir eksen kayması yaşadığı ve Batı dünyasından uzaklaşarak giderek Müslüman dünyasına yaklaştığı, Batı ile ve “bölgede kendisini en iyi anlayan” İsrail ile köprüleri atmanın Türkiye’ye pahalıya mal olabileceği belirtiliyor. Peki gerçekten Türkiye dış politikasında bir eksen kayması var mı? Daha da önemlisi Batılı devletlerden uzaklaşmak Türkiye’ye pahalıya mı mal olur?
Birincisi; Türkiye 1950’lerden bu yana Batı -özellikle de ABD- ile sıkı bir işbirliği içindedir. Herkesinde malumu olduğu üzere; Türkiye’nin bütün dış politikasını Batı ile girilen bu sıkı işbirliği belirledi. Bu politika çerçevesinde Türkiye, Ortadoğu’da komşularıyla sürekli sorunlar yaşaya geldi. Suriye ile ilişkileri bir türlü düzelmezken, İran’a İslam Devrimi’nden sonra hep mesafeli durdu. Irak’ın ABD tarafından işgaline ise açık destek verdi. Filistin’de yaptıklarıyla bütün dünyanın tepkisini çeken İsrail ise bölgedeki en önemli müttefiki oldu. Ermenistan ve Yunanistan’ı ise söylemeye bile gerek yok. AKP’nin iktidara gelmesiyle, hele ki son birkaç yıldır, Ortadoğu’daki Müslüman devletlerle olan ilişkilerin gözle görülür biçimde sıklaştığı açıktır. Ancak bu gerçeği Başbakan’ın Davos’taki çıkışıyla birleştirip Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşıp Doğu’ya yaklaştığını iddia etmek gerçeği tersyüz etmektir. Öncelikle; İsrail’in Gazze’ye saldırısına karşı çıkmak için İslamcı ya da Müslüman olmak şart değildir. Eğer öyle olsaydı İsrail Büyükelçisini sınır dışı eden Chavez, dünyanın en büyük Müslüman’ı olurdu. Öte yandan Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmesi tamamen Batı ile işbirliğinin gereğidir. ABD ve İsrail’in bölge ülkelerine son zamanlarda artan saldırıları ülke halklarında ciddi bir tepkiye neden oldu. İsrail’in bölgedeki taşeronu olan Mısır’ın deşifre olmasıyla birlikte, halkların bu tepkisini Türkiye aracılığıyla Batı’nın çıkarlarına kanalize edebilmektir bütün bu gayretin sebebi. Öyle ya; Türkiye bir yandan bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan da Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na “ağzının payını” verirse bütün sempatiyi üzerine toplayacaktır. Bu da bölge halklarının Batı’ya olan tepkisini Hizbullah, Hamas ya da İran’a yönlenmesini ve bu ABD ve İsrail muhaliflerinin bölgede etkilerinin artmasını engelleyecektir. Çünkü Türkiye’yi diğerlerinden ayıran temel özellik ABD ve İsrail’in müttefiki olmasıdır. Bunun için Başbakan sadece konuşuyor. Onca ağır ithamlarda bulunduğu İsrail’le ilişkilerini gözden geçirmeyi hadi ondan da geçtik, somut maddi bir tepki vermekten özenle kaçınıyor. Bu konuda kendisini eleştirenlere ise “bekara karı boşamak kolay” cevabını veriyor. Diğer yandan Başbakan’ın İsrail’i eleştirdiği hiçbir konuda Türkiye’nin İsrail’den geri kalmaması da başka bir handikaptır. Nitekim İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı bu gerçeği vurgulamış ve Erdoğan’a “aynaya bak” cevabını vermiştir. Bu cevaptan sonra da Başbakan’ın Davos’taki efeliğinden geriye zerre bir şey kalmamıştır.
İkincisi; Türkiye gerçekten Batı’dan uzaklaşırsa bunu pahalıya mı öder? Soruna tersten bakalım isterseniz. Türkiye en başından beri Batı ile işbirliği yapmasaydı ne olurdu? Yani kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan Kore’ye asker göndermeyip yüzlerce evladını kaybetmeseydi, bir koyup üç alacağız umuduyla 1. Körfez Savaşı’nda ABD’ye destek olmayıp onca kazığı yemeseydi, ABD işgalini sağlamlaştırmak için Somali’ye Afganistan’a asker göndermeyip gençlerini heder etmeseydi, SSCB, ABD’ye rakip, Suriye ve İran ABD’ye muhalif diye onlara düşman olma yerine bu komşularıyla sağlam ilişkiler geliştirebilseydi vs. vs. ne kaybederdi? En fazla Batı Türkiye’ye kredi vermezdi. Peki o Batı, Küba’ya ya da Venezuela’ya kredi vermiyor da ne oluyor? Bu kadar büyük bedeller karşılığında alınan o krediler halk için mi, yoksa bir avuç egemenin menfaati için mi kullanılmıştır? Söz konusu kredilerden halkın payına düşen yalnızca kredi borçlarını ödemek olmuştur. Mesele bu kadar açık ve basittir. Bütün iş; emperyalizme her türlü bağımlılıktan kurtulmak ve halkların yanında olabilmektir. Halkın yararına olan budur. Bunu gerçekleştirmek içinde dış politikada eksenin ne tarafa kaydığının halk açısından hiçbir önemi yoktur.
MURAT DENİZER - Avukat

Evrensel'i Takip Et