23 Şubat 2009 01:00
BAŞYAZI
AKP Diyarbakırda seçim mitingi yapacak, Seçim startını Diyarbakırdan verecek dendiğinde, AKPden hâlâ bir beklentisi olanlar; Erdoğanın Kürtlere ve Diyarbakırlılara, onları rahatlatacak yeni bir şeyler söyleyeceğini umuyorlardı. Ancak, AKPnin Diyarbakır mitingi, AKPden bir şey bekleyenler için hayal kırıklığı oldu. (Herhalde bu mitinge halkın itibar etmemesi de AKP için hayal kırıklığı olmuştur.) Çünkü Diyarbakırı, hatta tüm bölgeyi zapt edeceği iddiasıyla Diyarbakıra giden Tayyip Erdoğan, bölge halkına hiçbir yeni şey söylemedi. Sadece esip gürledi. O yukarıdan, hiddet ve şiddet çağrıştıran üslubuyla, devletin yüz yıllık resmi politikasını yineleyerek, Diyarbakırlıları tehdit etti. Ya AKPye oy verirsiniz bölgeyi ihya ederim, ya da vermezsiniz bugünkü sefalet, yoksulluk, baskı ve terör sürer; hatta daha beter olur! dedi.
Başbakanın Diyarbakırda verdiği mesajın esası ve özeti budur. Diğer söyledikleri işin cilasından ibarettir.
Başbakanın söylediklerinin, vaatlerinin sahte olduğu; AKPye oy verilse de, yoksulluğun, işsizliğin artmaya devam edeceği apaçıktır. Nitekim AKPye oy vermiş bölge illerinde ve diğer Anadolu kentlerinde vaziyet ortadadır.
Ama Erdoğanın Diyarbakır mitinginde söylediklerinden, tehdit ve vaatlerini AKPye oy verme şartına bağlamasından, yalan vaatlerde bulunmasından çok daha vahim bir sonuç çıkmaktadır. Ki o da söylediklerinin, Başbakan Erdoğanın Diyarbakırın da, bölge illerinin de başbakanı mıdır? sorusunu gündeme getirmesidir. Çünkü eğer Erdoğan Diyarbakırın ve bölge illerinin de başbakanıysa, bölgedeki yoksulluktan, işsizlikten, açlıktan, sefaletten, eğitimsizlikten, asayişten, özgürlük yokluğundan, Kürt sorununun çözülmemiş olmasından, yardım kuyruklarının uzayıp gitmesinden, güvenlik güçlerinin baskısından...Fıratın kenarında kaybolan kuzudan (*) da sorumlu olmalıdır!
Aksi halde, başbakanlığın gerektirdiği sorumluluğu üslenmemiş olur ki, bunun anlamı ise Ben Diyarbakırın, bölge illerinin başbakanı değilimdir!
Hele bu başbakan, henüz yeni seçilmiş değil de yedi yıldır bu ülkeyi, üstelik de tek parti ve onun tartışılmaz lideri olarak yönetiyorsa; onun dönüp Şu olumsuzluklar bizden önceye aittir, Bu ilde belediye bizde değil DTPdedir demesi ya da başkalarında sorumluluk araması, hiçbir biçimde mazur görülemez. Çünkü bugün Diyarbakır ve bölgenin sorunu; belediyelerde kimin olduğu, belediye hizmetlerinin nasıl yürüdüğü değil Kürt sorunu üstünden; özgürlük ve demokratik haklar, yoksulluk ve işsizlik gibi sorunlar üstünden ekmek, aş, insanca yaşama sorunudur. Ki, bunların tümü merkezi hükümetin, Erdoğanın sorumluluğundadır. Erdoğan, Etnik ve dinsel milliyetçiliğe karşıyım demeyi pek seviyor; bunu, çok tarihi bir buluş gibi hep öne sürüyor. Diyarbakırda da bunu yineledi. Ama AKPye oy yoksa yatırım da yok, boğulun sorunlarınızın içinde anlamına gelen tehdit, etnik ve dinsel milliyetçilikten daha aşağılık bir bölücülük değil mi?
Bir ülkenin başbakanı, bir ile giderek Benim partime oy verip adayımı seçmezseniz, böyle sefalet ve yoksulluk içinde kalmaya devam edersiniz diyorsa, açıkça bölücülük de yapmış olmaktadır! Diyarbakır mitingi gösterdi ki Erdoğan, hem başbakan olma sorumluluğunu reddediyor, hem de açıkça bölücülük yapıyor.
(*) Süleyman Demirel, sermayenin siyaset duayeni olarak görüldüğü son başbakanlık döneminde, bir başbakanın sorumluğunun önemine dikkat çekerken Fırat kıyısında otlarken kurdun parçaladığı kuzudan sorumluyum demişti. Kendisi bu sorumlulukla davrandı mı, bu ayrı. Ama bir başbakanın sorumluluğunu doğru tarif ettiği de bir gerçek!
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et