1 Mart 2009 01:00

Geçmişe yolculuk...


Geçen hafta Amerika'da vizyona giren filmlere ve sevilen dizilerin yeni sezonlarına değinip, “Ne şanslı şu Amerikalılar” diye iç geçirmiştik ya; tepkiler gecikmedi. Meğer, çevredeki herkes aynı biçimde “iç geçiriyormuş” izleyemediklerine… Yazık bize valla. Hep “ilkeli” davrandığımız için kaybediyoruz zaten. Neyse, her piyasanın argo tabirle “racon”u, eski tabirle “temayülleri”, yani “yazılı olmayan kurallar”ı vardır. DVD piyasasının da öyle. İster Amerika’da, ister Türkiye’de; öyle her filmi istediğiniz gibi bulamazsınız. Deneyin mesela, gidin sorun “Sonbahar”ın, “Fırtına”nın DVD’si bulunmaz. “Emeğe saygısı olanın emeğine saygı duyma” gibi bir yaklaşım söz konusu “bizim cenah”ın filmlerine…
O yüzden, son dönem Türk filmlerini “etik dışı” yollarla izlemeyi unutun. Hem ilkesel olarak, hem teknik olarak. Yine de “Şöyle güzel bir Türk filmi seyredelim” diyorsanız, hemen gidin sinema salonlarına. Ama malum, bu köşe DVD-VCD köşesi… Burada yazıyı kesemeyeceğimize göre; daha eskilere uzanalım. Türk sinemasının “gişe”ye göre değil, “kalite”ye göre en iyi filmlerini şöyle bir hatırlayalım. Rehberimiz de Ankara Sinema Derneği’nin “en iyi 10 film” anketi olsun. Elbette, önce tüm zamanların en iyi filmi, Türk sinemasının en büyük ustasından Yılmaz Güney’in 1970 tarihli “Umut”u. Bugün Türk sineması yükselişte diyorsak; biraz kazıyalım kesinlikle altından “Umut” çıkar. Sinemamızda her yönüyle bir dönüm noktasıdır “Umut”. Yeri gelmişken söyleyelim, siyah beyazın güzelliği kesinlikle ayrı. Ha bir de, “Umut”tan söz edip de, oyuncuları Tuncel Kurtiz’i ve Osman Alyanak’ın adını anmadan geçmek olmaz.
Unutulmaz filmlerden biri olan “Susuz Yaz”ın tarihi ise daha da eski. 1963’te çekilen film, aynı zamanda uluslararası alanda ödül alan ilk Türk filmi. Kolay değil, 1963 yılında Berlin Film Festivali’nde en iyi film seçilmek. “Altın Ayı” kazanmak. Ama Metin Erksan’ın “Susuz Yaz”ı, bu zoru başarmış bir film. Elbette, oyuncular Erol Taş, Hülya Koçyiğit ve Ulvi Doğan’ın bu başarıda payı büyük. Türk sinemasının modern anlamda doğuşundaki önemli isimlerden biri de kuşkusuz Ömer Lütfi Akad. Tiyatro kökenli Muhsin Ertuğrul döneminin ardından gerçek sinemacılar döneminin en önemli ismi Akad, özellikle “Gelin”, “Düğün”, “Diyet” üçlemesi ile biliniyor. 1973 tarihli “Gelin” işte bu üçlemenin ilk filmi. İstanbul’a göçün beyaz perdeye yansıdığı bu filmde de, Hülya Koçyiğit başrolde.
Sinemanın bir başka usta ismine gelelim; yani Atıf Yılmaz’a… Aytmatov’un romanından uyarlanan “Selvi Boylum Al Yazmalım” da bir başyapıt olarak önemini koruyor. Türkan Şoray ve Kadir İnanır’lı bu filmin, Cahit Berkay’ın yaptığı müzikleri de hepimizin belleğinde…
Yılmaz Güney’in hapiste yazdığı, yönetmenliğini ise Zeki Ökten’in üstlendiği “Sürü”nün tarihi ise 1978. Bir aşiretin yaşadığı göçü ve çöküşü anlatan “Sürü”, Doğu’dan Batı’ya uzun bir yolculuğu dönemin siyasal ve toplumsal ikliminin gerçekçi bir aktarımı ile perdeye yansıtıyor. Oyuncuları arasında Tuncel Kurtiz ismini görüyoruz; ama bu kez yanında Tarık Akan ve Melike Demirağ var. Filmin müziğinin Zülfü Livaneli’ye ait olduğunu da hatırlatalım.
Bu listenin aslında Türk sinemasının gelişimine dair başarılı bir tarih sunduğunu da belirtip, 1980 sonrasına gelelim yavaş yavaş. Evet, “Yol”. Yine bir yolculuk hikayesi. Bu kez beş mahpusun sıkıyönetim günlerinde köylerine doğru yaptıkları bir yolculuk. Yılmaz Güney ile Şerif Gören’in ortak çalışması olan film de, Cannes’da aldığı Altın Palmiye ile sinema tarihimizde özel bir yere sahip. Yol’un hikayesi de ilginç, Yılmaz Güney cezaevinden firar edip yurtdışına çıktı ve filmin kurgusunu yurtdışında yaptı. Filmin ham kopyaları da, yurtdışına ancak kaçırılarak götürülebildi. Darbe sonrasının iki önemli filminin de 1987 tarihini taşıması tesadüf olmasa gerek. Ömer Kavur’un “Anayurt Oteli” ve Yavuz Turgul’un “Muhsin Bey” filmlerinden söz ediyoruz. Dönemin yaklaşımına uygun olarak “insanın iç dünyasına yolculuk” Anayurt Oteli’nde baskın bir tema. Macit Koper’in canlandırdığı unutulmaz Zebercet karakterini de hatırlatalım mutlaka. Sinema tarihimizde hatırlatılacak, hatırlanıp bir kez daha izlenecek çok film var. Elbette, bu filmler üzerine söylenecek pek çok söz. Fakat, yerimiz sınırlı. Ankara Sinema Derneği’nin listesinde son dönemden Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet”i ve Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak”ı da var.
Tercih sizin, üstelik DVD’lerine ulaşmak hiç zor değil. Yeter ki, bir boş zaman yaratıp, geçmişe yolculuğa çıkmaya niyetlenelim. Gerisi kolay.
Filmatik - Mustafa Kara

Evrensel'i Takip Et