4 Mart 2009 01:00

GERÇEK


Hükümet ve sermayenin her soydan savunucuları, krizin gelip geçici olduğunu, yakın bir zamanda kriz ve onun yol açtığı sorunların aşılacağını iddia ediyorlar. Böylece bir yandan kendi yandaşlarına moral vermeyi amaçlarken, işten atılan işçiler ve krizin çeşitli etkileriyle, güçlükleriyle karşı karşıya gelen emekçi kesimlerde de boş umutlar yaratmak istiyor; “Biraz dişinizi sıkın, yakında düzlüğe çıkacağız” diye, zaman kazanmaya çalışıyorlar.
Ama sermaye sözcüleri tam iyi olma üzerine nutuklar atarken, ABD ve AB’de yeni bir tufanın bulutlarının biriktiği haberleri gelmeye başladı. Ve önceki gün, sermayenin Kabe’si Dow Johns’ın, “psikolojik sınır” denilen 7 bin puanın altına inmesi, bütün dünyada “piyasalar”ı karıştırdı. Üstelik ABD’de AIG’in(*) son çeyrekte 60 milyar dolar zarar açıklayıp, devletten yeniden destek istemsi; krizin boyutu konusundaki kötümser beklenticilerin bile “aşırı iyimserlik” içinde olduklarını gösterdi.
Sadece ABD değil AB’den gelen haberler de son derece umut kırıcı. AB üyesi Doğu Avrupa ülkelerinin, krizin etkilerini azaltmak için bile 180 milyar avroya ihtiyaçları olduğunun açığa çıkması AB’yi de karıştırdı. Almanya ve öteki zengin ülkelerin, herkesin başının çaresine bakması gerektiğini öne süren bir tutuma yönelmesi, AB’de krizin tahribatını büyüteceği beklentisini güçlendirirdi. IMF ise AB’yi krize karşı ortak önlem alma becerisini gösterememekle açıkça suçladı.
Bunu anlamı ise Türkiye ve onun gibi ülkelere, bu metropol ülkelerdeki dalgalanmaların olumsuz yansıyacağı, özellikle de AB’deki gelişmelerin Türkiye’yi dolaysız etkileyeceğidir.
Öte yandan, AKP Hükümeti’nin IMF ve patronlardan gelen “yeni acı ilaç reçetelerini” seçim sonuna bıraktığı artık iyice anlaşılmıştır. Ancak, ufukta görünen yeni kriz dalgasının yapacağı tahribatın, şimdi üstünde konuşulan faturayı daha da ağırlaştıracağı anlaşılmaktadır. Bu yüzden de “Yakında kriz bitecek, toparlanma gelecek” propagandasının emekçileri umutlandırmaya ve uyutmaya yönelik olduğu gerçeği daha açıkça görülmektedir.
Türkiye’de ekonomik göstergeler, krizin hızla derinleştiğine işaret etmektedir. Şubat ayında ihracattaki gerileme rekor bir seviyeye, yüzde 35’e çıkarken, dolar önceki günkü dalgalanmalar içinde 1.73 TL’yi bulmuştur. Ve dünyadaki gelişmelerle birleştiğinde, krizin önümüzdeki dönemde de toparlanmaktan çok derinleşmeye devam edeceğini göstermektedir.
Bu ve başka pek çok göstergeden anlaşılmaktadır ki; sendikalar, emek örgütleri, sınıf partisi ve mücadelenin diğer bileşenleri, krizin kısa süreceği, krizden doğacak sorunların kısa bir süre sonra ortadan kalkacağı ve işlerin normale dönmeye başlayacağı üstüne planlar yapmazlar. Tersine; onların, bu krizin kötümser sermaye sözcülerinin söylediklerinden bile uzun süreceğini gözeterek, işsizlerin örgütlenmesinden sendikaların mücadele planlarının hayata geçirilmesine her alanda var güçleriyle çaba göstermeleri gerekir. Sendikalar ve emek güçleri, işten atmaların yasaklanması; haftalık çalıma süresinin, ücretlerde bir azaltma yapılmadan 40 saate düşürülmesi, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan her işsize geçinebileceği kadar bir ücret bağlanmasının sağlanması, işsilerin en temel giderleri olan ulaşım, eğitim, sağlık, elektrik, su, doğal gaz giderlerinin devlet ve yerel yönetimler tarafından karşılanması gibi somut taleplerle ortaya çıkmalıdırlar. Aksi halde hükümet, bugüne kadar almağı önlemlerin ve yerel seçimdeki rüşvet harcamalarının acısını da emekçilerden çıkarmaya hazırlanmaktadır. Patronlar ve IMF de hazırlıklarını buna göre yapmaktadır.
(*) 300 milyar dolarlık bir sermayeyi kontrol eden AIG, uluslararası sigorta sisteminin en tepesindeki kurum. Sigortaların sigortası! Eğer çökerse, dünya sigorta sistemi çöker ve bu da krize yeni bir ivme kazandırır diye korkulduğu için ha bire dolar pompalanmaktadır.
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et