19 Nisan 2009 00:00

540 işçi her gün mesaiye gelir gibi gelirdi greve

12 Eylül cuntasının 29 yıl önce yasakladığı Banknot Matbaası Grevi, TGS’nin atv-Sabah grevine yol da gösteriyor. Grevde baştemsilci olan, grevin yasaklanmasından sonra da henüz basılmamış paraları çaldıkları suçlaması ile cezaevine giren Cahit Hancıoğlu, 540 işçinin her gün mesaiye gelir gibi grev...

Paylaş

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) atv-Sabah’ta 10 gazeteciyle başlattığı grev, emek ve demokrasi güçlerinden aldığı destekle sürerken, akıllara, 29 yıl önce sadece Türkiye’de değil dünyada da bir ilk olduğu söylenen Banknot Grevi’ni getiriyor. 12 Eylül darbecilerinin, devam etmesine sadece üç gün tahammül ettikleri grev, darbenin üçüncü gününde yasaklandı. Bununla da kalmadı; grevin öncüleri, işyeri temsilcileri işten atıldı, hapse atıldı, 15 yıllık haklarından mahrum edildiler.
Bunlardan biri de halen Banknot Matbaası’nda memur olarak çalışan Cahit Hancıoğlu. Hancıoğlu ile Banknot grevi’ni, işten atılmalarını ve atv-Sabah grevini konuştuk.

Kendinizi tanıtır mısınız?
Halen Banknot Matbaası’nda çalışıyorum. Memurum. 29 yıl önceki grevde baştemsilci idim.

29 yıl öncesine dönersek, greve nasıl başladınız?
TGS’de örgütlü idik. 540 işçi adına yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, istediğimiz maddelerin çok çok dışında şeyler teklif edildi. Örneğin doğum, ölüm, evlilik yardımlarını yüzde 300 artıran öneriler... İlk bakışta çok büyük şey gibi gözüküyor. Ama biz bunları tali maddeler olarak görüyorduk. Adı üstünde, toplusözleşme dendiği halde, çoğunluğu ilgilendirmeyen şeyler. Yani herkesin ölümü olacak, herkes evlenecek ya da çocuğu olacak... Biz onları istemedik. Örneğin 6 maaş ikramiyemiz vardı, veriliyordu. Ama biz bunun kağıt üzerine geçirilmesini istedik. Çalışırken tutuklananların iş akti feshinin 6 aya uzatılmasını istedik. Bu konularda kitlendi. Biz de yasal süreci tamamlayıp greve gittik.

Hangi tarihte?
Hatırladığım kadarıyla 26 Ağustos’ta. 26 Ağustos 1980. 12 Eylül’de de bitti. Çok az bir süre, fakat biz ihtilalden sonra üç gün daha sürdürdük. Onlar kendilerine gelinceye, ne olduğunu anlayıncaya kadar sürdü grev. Önce polis geldi, ‘Türk-İş’e bağlı’ dedik. Asker geldi, ‘karakol haber verecek’ dedik. Üçüncü gün ikisi birden geldi ve dağıttı.

Nasıl bitti, baskı gördünüz mü?
O zamanki yönetim beni çağırdı, ‘artık temsilciliğin kalkmıştır, hiçbir yetkiniz yok’ dedi. O zamanlar piyasaya 5 bin liralar çıkacaktı. Bunlar bizi o dönem atmadı. Neden? İhtiyaç var, o yıllarda da matbaacılık okulu, tek bir okul var İstanbul’da. Oradan almak kanunen zorunlu olduğu için bizi beklettiler. Fakat daha sonra ben yargılandığım sürede şunu gördüm; o zaman üç sefer yazı yazıyorlar sıkıyönetime, ‘bunları atalım’ diye. Sıkıyönetim de çok fazla, fahiş işten çıkarmalar olduğu için ‘hayır atamazsınız’ diye yazı yazıyor. Sonradan mahkemede gördüm bu yazıları. Daha sonra ben ve 13 arkadaşım, -biri benim eşim, o memurdu- üç memuru sürdüler, 11 kişiyi de attılar.

Nasıl attılar, gerekçe?..
Orayı soyup örgütlere para göndermiş gibi... Bir yazıyla sıkıyönetime bildiriyorlar, sıkıyönetim de o zaman ‘atın’ diyor. O zaman Hürriyet’te baş sayfada çıkmıştı; ‘Banknot’tan örgütlere para gidiyor’ diye.

Size sordu mu gazete?
Hayır. sormadılar, hatta böyle bir haberi yayınladıkları için biz gidip orayı bastık o dönemde. Gazeteciyi bulamadık ama Rüzgarlı bürolarını biraz dağıttık, zarar verdik. Çünkü atılan arkadaşlarımızdan biri intihar etti bu yüzden. ‘Neden atıldınız?’ diyorlar, o da ‘grevden dolayı’ diyor. Mahalleye gidince arkadaşları, ‘hadi canım soymuşsunuz orayı, onun için atmışlar’ diyor. ‘11 kişi işten el çektirildi’ diye yazmıştı gazete. Daha sonra eve gidince anne-babasının konuşmalarına tanık oluyor; ‘ya şeytana uyup da soymasın?’ diye. İntihar etti. Ölmedi ama intihar etti. Biz işte bu olaydan sonra Hürriyet gazetesini bastık.

Sonrasında neler yaşadınız?
Ondan sonrası, 78 gün emniyet, 1.5 yıl Mamak. 1402’lik olduk. Ben daha sonra Hürriyet’e girmiştim, bir hafta sonra çıkarıldım; Milliyet’e girdim, bir hafta sonra yine çıkarıldım. Çünkü o dönem işveren aldığı kişileri emniyete bildirince, derhal çıkarılmamız söyleniyordu ve çıkarılıyorduk. Daha sonra ben 10 yıl açıkta kaldım. 1402’de biraz gevşeme başlayınca öğretmenlik yaptım. Gazi Beden Eğitimi mezunuyum. Öğretmenlik yaptım. Sonra Moğoltay bir kanun çıkardı, Adalet Bakanı idi. ‘1402’likler dönebilir’ diye. Döndük fakat hiçbir hakkımızı alamadan... 8 kişimiz dönebildi. Diğerleri çalışıyordu, ‘dönemem’ dedi. Ben öğretmenliği seviyor olmama rağmen iade-i itibar olarak baktım ve o nedenle geri döndüm. Tabii memur olarak. İşçi kalmamış, hepsini memur yapmışlar... Sabri Cerik Paşa atandı, o zaman memurlaştırma başladı. Korkudan...

‘Matbaayı soyma’ iddiasını anlatır mısınız?
Bizi, ‘orayı soyduk’ diye attılar. 12 Eylül oldu, ona rağmen bizi mesaiye zorladıkları zaman kalmadık. Beni çağırdılar: ‘Arkadaşlarına söyle mesaiye kalsın.’ ‘Hangi sıfatla söyleyeceğim?’ dedim; ‘ben kimim, yetkimin olmadığını söylediniz. Siz kendiniz söyleyin.’ Ama kimse kalmadı mesaiye. Pazartesi günü 5 bin liranın piyasaya çıkacağı söylendi. Günlerden çarşamba. 4-5 günlük bir süre. Numara baskıları olması lazım. Ben de numaratör makinasında çalışan biriyim. Yalvar yakar vaziyette söylediler, ‘İstediğin adamı yanına al’ dediler. ‘İstediğin adamı al’ lafı midemi bulandırdı. Akşama doğru, ‘Hayır kalmayacağım’ dedim. Ama o arada ihbarı yapmışlar ‘soydular’ diye. Gazetede çıktı, güya ayın 2’sinde soyduk biz orayı, fakat para ayın 3’ünde basıldı. Öyle deyince de mahkeme itibar etmedi. Beraat etmemin nedeni o. Grevden dolayı yargılamadı mahkeme. Para benim dolabımın altına bırakıldı. Çelik soyunma dolabı... Bir tabaka 5 bin lira. Bu, 128 bin lira yapar toplam. Ama Hürriyet gazetesine verdikleri rakam 2 milyon lira değerinde para, 4 milyonluk tahvil. O kadar asparagas haber ki, hadi parayı aldım, tahvili ne yapabilirim? Bankadan işlem görmesi gerekir. Ama sıkıyönetime tutuklanmamız için yapılan bir komplo. Yapılan ihbar şöyle: ‘Cahit Hancıoğlu ve arkadaşları, Mamak’ta yatmakta olan arkadaşlarını kaçırmak maksadıyla soydular.’ Ama orada bir yanılgıya düştüler. O dönem müdür muavini olan bir vatandaş, o zaman müdürün bile sözü geçmiyor ama... 12 Eylül’den sonra atamalar yapıldı ya, MİT elemanları atandı. Paranın 3’ünde çıktığını ispatladım. Ondan sonra dolabımın altına atıldı. Bana eşyalarımı almam söylendi; gittim, kilitli dolap, anahtarı bende. Dolaptan eşyalarımı alırken bir şey düştü. Eğildim kağıt. Dolabın altına katlanıp konmuş bir tabaka. Yanıma güvenlikten insanlar katmışlardı. Onlar da gördü. Müdür falan çağırdılar geldi. O dönem Güvenlik Şefi Alattin Bayraktar, ‘parmak izine göndereceğim’ dedi. Der demez, o müdür muavini aldı, parmak izine gönderilmedi. Çünkü onu oraya koyanın parmak izi var ve yaş daha, boyaları akmış vaziyette.

Sonra?..
Ben içeride iken bir şey lazım oluyor çekmecesinden. Müdür muavini de izinde. Çekmecesini açtıklarında, 4 milyonluk tahvil, daha yerleştiremedikleri için çekmecesinden çıkıyor. Apar topar Adana şubesine sürdüler, tam evini getirecek Mersin şubesine sürdüler. Tam evini getirecek İskenderun şubesine sürdüler. Dayanamadı ve emekli oldu.

Eşinizin sürgünü?..
Eşim memurdu, Erzurum’a sürüldü. İki yıl... Taşlanmalar... Kalacak yerleri yok... Çok eziyet çekti. Benim yüzümden terfilerini alamadı. Bugün orada genel müdür yardımcısı olabilirdi. O tür mağduriyetlerimiz de var. Ben de suçluydum niye geri aldın, suçsuzdum niye attın?.. Bu nedenle hakkımı isterim ben. Bütün çağdaş arkadaşlarım müdür muavini, amir şu bu... Ben dümdüz memur. Emeklilikten net 15 yıllık kaybım oldu.

Grevde her gün işe geldiniz...
Grev döneminde içimizde namaz kılan insanlar da vardı. ‘Hayır böyle bir şey yapamazsın’ demedik, gönderirdik; ‘gidin, namazınızı kılın geri dönün’ diye. Dönüyorlardı da. 540 işçi, hiç fire vermeden greve çıktık. Bu grevin bir özelliği vardır, klasik grevler gibi değil.
Her gün işe gelir gibi işyerine gelip -çünkü o bir güç veriyor insana- herkes orada, bahçede oluyor. Mesaiden sonra yine 24-25 kişilik nöbetçi bırakılıyor. Bizim grevin bir özelliği de para basılan yerde dünyada ilktir. Belçika’dan, Fransa’dan gazeteciler geldi, röportajlar yaptılar. İlk olduğunu o zaman duyduk.

atv-Sabah grevini takip ettiniz mi?
Takip ettim, ilk facebook’ta gördüm. Gazeteci Saim Tokaçoğlu yazmış... İstanbul’dan gelen arkadaşlarla tanıştım ödül töreninde. Bir defa geri döneceklerine inançları olması lazım. Yani pes edilmemesi gerekiyor. Hele böylesi dönem. Çok da destek görmeleri lazım. Sendikalardan, diğer kitle örgütlerinden...
Sultan Özer
ÖNCEKİ HABER

Böyleyken böyle

SONRAKİ HABER

GREV, MEDYA mülkiyetini sorgulatıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...