31 Ağustos 2009 00:00
ROJEV
GÜNÜN YAZILARI
Son günlerde egemenler cephesinden yapılan açıklamalar, Kürt sorununun çözümü konusunda başlatılan açılımın sınırlarını ortaya koyuyor. Gerek son MGK toplantısında ve gerekse Bakan Atalayın açıklamalarında açılım, bir devlet projesi olarak belirtiliyor ve bu sürecin devam edeceği vurgusu yapılıyordu. Ardından Genelkurmayın, hem kendisini eleştiren MHP ve CHPye, hem de hükümetin süreç içindeki tutumuna müdahale olarak değerlendirilebilecek 25 Ağustos tarihli açıklaması geldi. Genelkurmay açıklamasında, Anayasanın 3. maddesi (Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.) kırmızı çizgi olarak belirtiliyor; sorunun çözümü konusunda, Kürt tarafının hiçbir şekilde muhatap alınamayacağı ve operasyonların devam edeceği söyleniyordu. Genelkurmay, Kürtlerle görüşülmesine, Kürtçe eğitime ve dağdaki PKKlilerin siyasal sürece katılımını sağlayacak bir affa karşıyım diyordu. Bu noktada Başbakan Erdoğanın ve hükümetin tutumu, sorunun çözümü konusunda bir sivil irade oluşup oluşmadığını gösterecekti.
Genelkurmayın açıklamasının ardından ne söyledi Erdoğan?
Erdoğan, Türkiye Harp Malulü Gaziler, Dul ve Yetimleri Derneği yöneticilerini kabulünde yaptığı konuşmada, Türkiyenin üniter yapısı üzerinde spekülasyona izin vermeyeceklerini; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet anlayışı içinde süreci yürüteceklerini söyledi. Yetmedi; iyi şeylerin habercisi Cumhurbaşkanı Gül, Genelkurmayın açıklaması ile ilgili bir soruya, Güzel bir açıklama yanıtını verdi. Sadece bu açıklamalara bakılması bile, açılım ya da iyi şeylerin, mevcut statükonun yumuşatılmış ifadesi olmaktan öteye geçemediğini ve sorunu çözecek bir sivil iradenin bulunmadığını görmek/göstermek için yeterlidir.
Egemenler cephesinde oluşan tabloya bakarak yeniden söylersek; açılım politikası, AKP Hükümetinin, bölgesel gelişmelerin baskılanması ve Kürt ulusal hareketinin süreç içinde inisiyatif kazanmasına karşı başlattığı bir süreçtir. Ama bugün, koparılan onca gürültüye karşı, sorunun çözümü konusunda statükonun sınırlarının ötesine geçilebilmiş değildir.
Zafer Bayramı nutuklarında Kürtlerle Türklerin mezarlarının yan yana olduğunu söyleyenler, cumhuriyetin kurucu bir unsuru olarak Kürtlerin eşit hak talebine dayanan çözümü kabul edilemez görüyor. Ülke tarihinde ilk kez sorunun çözümü konusunda bu kadar umutlu bir hava oluşmuşken, CHP lideri Baykal gibi Kürt halkının anadilde eğitim ve bölgesel/yerel özerklik taleplerinin ülkeyi böleceğini söyleyenler, bunca acıyı yaşayan halklarımıza çözümsüzlüğü dayatanlardır. Çözümsüzlük, savaş demektir; Kürt ve Türk gençlerinin ölmeye devam etmesi, barış için kucaklaşan anaların acılarının devam etmesi demektir.
Bugün daha açık olarak görülmektedir ki, statükonun sınırları aşılmadan çözüm mümkün değildir. Statükonun aşılmasının ilk adımı, PKKnin 1 Eylülde sona erecek çatışmasızlık kararının devamını sağlamak üzere, Kürt tarafı muhatap alınarak operasyonların son bulması olmalıdır. 1 Eylül Barış Gününde, Diyarbakır ve ülkenin dört bir tarafında yapılacak eylem ve etkinlikler, demokratik barışçıl çözümün önüne dikilmek istenen statüko duvarlarını yıkacak halkların barış seline dönüştürülmelidir. 1 Eylül ve sonrasında emek ve demokrasi güçlerinin demokratik barışçıl çözüm yönünde geliştireceği tutum, açılım ve çözümün sınırlarının halk güçleri hesaba katılmadan belirlenemeyeceğini göstermesi bakımından büyük önem taşıyacaktır.
ÇETİN DİYAR
Evrensel'i Takip Et