2 Eylül 2009 00:00

GERÇEK


15 Ağustos’ta, KESK, Kamu-Sen ve Memur-Sen ile hükümet arasında başlayan “toplu görüşme”, 28 Ağustos’ta uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Çünkü grev ve TİS hakkı için talepleri bir yana bıraksak bile, kamu emekçilerine 2010 yılı için yüzde 2.5+2.5 zam teklif edip bunda direnince ipler koptu!
“İpler koptu” da ne olacak?
Hiçbir şey!
Çünkü toplu görüşmenin “uzlaşmazlıkla sonuçlanması”nın bir yaptırımı yok hükümet için!
Tabii, “ipler kopunca” hiçbir şey olmaması, kamu emekçilerinin 4288 Sayılı Sendika Yasası’na göre! Yoksa, “ipler kopunca” çok şey de olabilirdi. Halen de olabilir!
Çünkü hükümet, “toplu görüşme” boyunca kamu emekçisi sendikalarıyla adeta dalga geçti; tekliflerinde de pervasızdı, bu hükümet sözcüsü bakanın tavır ve davranışlarına da yansıdı.
Bunda KESK’in toplu görüşmeleri boykot etmiş olmasının da rolü vardı herhalde. Çünkü KESK toplu görüşmelerde olmayınca, hükümet cenahı Kamu-Sen ve özellikle de Memur-Sen’le “ahbap çavuş” ilişkisine girebileceğini düşünmektedir ki; bu sendikaların mücadele anlayışı ve kuruluşlarından itibaren bürokrasiyle yakınlıkları düşünüldüğünde bu yabana atılır bir şey değildir. Dolayısıyla KESK’in yokluğunun görüşmelerde ciddiyet sorununun önemli bir nedeni olarak görülmesi de elbette aynı ölçüde yabana atılamazdır. Çünkü kamu emekçileri sendikaları içinde, gerçek bir sendika gibi; mücadele içinde kurulan tek sendika merkezi KESK’tir. Bu yüzden de diğer konfederasyonların sendikal bir misyon edinmelerinin koşulu KESK’in mücadele içindeki varlığıdır. Kamu emekçilerinin, 1990’lardan beri süren mücadelesi bunu açıkça göstermektedir.
KESK bu gerçekten, “Madem öyle o zaman ben ne yaparsam sendikal mücadele ondan ibarettir. Diğer konfederasyonların olup olmaması önemli değildir” diyemez. Çünkü KESK, bugün kamu emekçilerin çoğunluğunu temsil etmemektedir. Dahası diğerleri kamu emekçilerinin KESK’ten çok daha fazlasını çatıları altına toplamıştır. Bunu nasıl yaptıkları ikincil önemdedir. Bu yüzden de KESK’in, bu sendika ve konfederasyonları dışlayarak, bu sendikaların emekçilerin en temel çıkarları karşısında açıkça tutum alıp kendi üyeleriyle açıkça karşı karşıya gelmediği durumlarda, etkili olabilecek grevler, genel direnişler yapması çok olanaklı değildir.
Bu yüzden KESK yönetiminin bu “gayri ciddi” ya da “gayri meşru” diye tarif ettiği toplantıları boykot etmesi KESK’in, haklı olsa bile, doğru yaptığı anlamına gelmez.
Tersine soruyu şöyle sormak olup biteni daha anlaşılır kılabilir: KESK katılsaydı bu görüşme hükümet için, ya da hükümetle içli-dışlı sendikalar için daha kolay mı geçerdi daha zor mu?
Ekleyelim: KESK toplu görüşmelere katılsaydı, kamuoyu ve kamu emekçileri olup biteni ve toplantı aralarındaki açıklamaları daha ciddiye mi alırdı yoksa “Boş ver yahu bunlar bizi oyalıyor mu?” diye bakardı?
Ya da KESK, eylem programını da içerde oluşan gerilim ve tarafların tutumu üstünden ilan ederek, kamu emekçileri içinde daha etkin bir çizgiye gelmez miydi?
Eğer, KESK yöneticileri, üyeleri; “KESK toplu görüşmeye katılsa bile aynı gayri ciddi durum sürerdi. Hükümet sendikalarla yine oynardı” diyorsa; o zaman da KESK’i yönetenler kendilerinin etki gücünü ve kamu emekçilerinin gözündeki önemlerini fark etmemiş demektir. Ki, bu toplu görüşmeyi boykot etmekten bile kötü bir durumdur.
Evet, bir yanıyla bu tartışma da sürecektir. Ancak, toplu görüşmede onurları yaralanmış sendikacıların mücadeleye ikna edilmesi, en azından Kamu-Sen’in daha mücadeleci bir çizgiye çekilmesi önemli görünmektedir. Kamu-Sen’in toplu görüşme sonrasında yaptığı açıklama göz önüne alındığında, onlarla eylül-ekimle başlayacak bir mücadele süreci için ortaklaşılabilir ve böyle bir durumda da Memur-Sen’in bu ittifakın dışında kalması zorlaşır. Dışında kalırsa da Memur-Sen güç ve itibar yitirir.
Bu yüzden KESK’in, ilan ettiği eylem takviminin (en azından hedefleri bakımından) Kamu-Sen’le ortaklaştırılmasında yarar olduğu aklın gereğidir. Ama bu ortaklaştırma çabası, elbette bir sonuç almak için ve bunun gerektirdiği bir üslupla yapıldığında anlamlı olur.
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et