12 Eylül 2009 00:00

YENİGÜN


Aslında her gün felaket yaşıyoruz.
Felaketlerle yatan felaketlerle kalkan, gözü kara bir halkın evlatları olduğumuzu söyleyebiliriz!
Bununla övünenler bile olabilir!
Bir bölümü hiç gündem olmayan, bir bölümü kanıksanan, bir bölümü ‘olur böyle şeyler’ denilerek geçiştirilen, bir bölümü Allah’a, kadere, alınyazısına bağlanan, bir bölümü ‘vatan, millet uğruna’ sürdürülen, sistemin devamını besleyen bir çok felaket yaşıyoruz.
Bilime, bilimsel verilere, bilimsel öngörüye hiç kıymet vermeyen, ‘akan kan damarda durmaz’, diyen, ‘iş oluruna varır’, ‘takdir-i ilahi’ diyen, ‘Allah devlete zeval vermesin’ denmesi için tüm mekanizmalarını işleten bir devletin, sitemin ve hükümetin yönetiminde bunları yaşamaktan daha normal bir şey olmasa gerek.
Trafik kazalarında yılda ne kadar can verip, ne kadar sakat bıraktığımız dünyanın dilinde. Toplu taşıma adına, ‘hızlı tren’ uygulamalarıyla yaşadığımız felaketin devlet ya da hükümet eliyle işlendiğini kim inkâr edebilir?
Karayollarını, daha fazla otomobil ve araç çıkmasına göre kurgulayan bir mantığın bundan başka varacağı bir sonuç olabilir mi?
Metrobüs sisteminde yaşanan ‘küçük’ kazaların büyük felaketlerin sinyalini verdiğini gören ve gerekli tedbirleri alan var mı?
Derme çatma sistem, sömürüye ara vermeden işleyen bir bant sistemi olarak işliyor. Göçüklerden, kömür ocaklarındaki ‘kaza’lardan, inşaatlarda ne kadar çok işçi kaybettiğimizin çetelesini bile tutmuyoruz.
Tuzla Tersanelerinde yaşadıklarımız hatırlanmalıdır. Bu gün, ya da yarın ne yaşayacağımızı hiç birimiz bilmemekteyiz, çünkü işçi sağlığı, iş güvenliği, can güvenliği gibi alanlar patronların, kapitalistlerin insafına terk edilmiştir. Böylesi ‘kriz’ döneminde, patronlara daha fazla olanak sunmak gerekirken, onların tedbirler almalarını, servisler koymalarını, işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili yatırımlar yapmalarını istemek, pek akıllıca olmasa gerek!
Bir yıl önce Davutpaşa’da yaşanan patlamanın acıları unutulmadan, yeni bir patlamanın yaşanması, hükümetin, yerel yönetimlerin, ruhsat veren, denetim yapan birimlerin sorumluluğu değilse kimin?
Tarım işçilerini kamyon kasalarında, traktör römorklarında taşıyor olmaktan dolayı kaybettiğimiz işçilerin haddi hesabı yok.
Ya depremlerde yaşadıklarımız... Düşük şiddetli sarsıntılarda bile kayıplar veriyoruz
Alt yapıyı hiç önemsemeyen, ama üstü cilalamayı, İstanbul’u ‘megakent’ olarak takdim etmeyi sürdürenlerin, mazrufa değil, zarfa önem verdiklerini gösteren onca kanıt varken, en son yaşadıklarımızdan sonra, yönetimlerde bulunanlarda bir utanma duygusu görmemek şaşılası bir durum değil.
Ya Kürtlerin inkarından kaynaklı çatışmalarda kaybettiklerimiz. Sürdürülen operasyonlardan dolayı her gün ölmeye devam eden gençlerimiz için ne demeli...
Eğitim ve sağlık alanındaki paragözlükten, özelleştirme ve talandan, aşırı sömürüden, patronların doymak bilmez tutumlarından, hükümetlerin can güvenliğini, insan sağlığını hiçe sayan tutum, uygulama ve yasalarından, kapitalist sistemin sürüyor olmasından dolayı her gün yüzlerce insanımızı yitirmekteyiz.
Kapitalist sistem ne kana ne de cana doyuyor.
Doğayı, çevreyi, havayı, suyu... her şeyi kâra dönüştürmenin peşinde koşan sistem, her gün her alanda insanların ölümünü sürdürüyor. Bizler sadece toplu katliamlar, büyük felaketler karşısında feveran ediyoruz, ama toplumsal bir tepkiyi, güçlü bir örgütlenmeyi gerçekleştiremiyoruz.
Son yaşadığımız felaket yaşadıklarımızı bir kez daha çarpıcı bir biçimde hatırlatmış, kapitalist sistem devam ettiği, emek ve halk düşmanları iktidarda oldukları sürece, bu durumun değişmeyeceğini göstermiştir.
Halk için yönetim, halk için ekonomi, halk için iktidar diyen bir yönetimde bunların yaşanması mümkün değil. Halk için tedbirler almayan bir sitemin değiştirilmesi, yıkılması, her gün felaketlerle yaşamaktan, her gün yıkılmaktan iyi olsa gerek.
ENDER İMREK

Evrensel'i Takip Et