14 Eylül 2009 00:00

BASIN TURU


Büyük devletlerin nükleer silahları
Dünyada nükleer bir kriz mi var? Acaba, nükleer açıdan dünyanın güvenliğini kim tehdit ediyor? Tek bir nükleer başlığa sahip olmayan İran mı, yoksa aralarında İsrail’in de bulunduğu, yirmi yedi bin nükleer başlığa sahip ülkeler mi? Acaba İran’ın nükleer programını gündeme getirenlerin amacı, tehlikeli bir ülkeye dair kaygılar mı, yoksa bu konuyu suistimal etmek midir? Acaba hangi ülkeler tehlikelidir? Dünyanın her tarafına savaşlar yayan, değişik ülkelere kendi ordularını yerleştiren ve işgal ettikleri bu ülke halklarının yüreklerine korku salan devletler değil mi! Pekala, bu yerkürenin güvenliğini sağlamanın en iyi yolu nedir? Bu sorunun cevabı için, acaba, durmadan başka ülkelere saldıran ve hâlâ savaşların içine batmış ve hâlâ cinayet işleyen ülkeler mi sadece nükleer silahlara sahip olmalıdır, yoksa uluslararası bir barış silsilesi dahilinde, başta nükleer silahlar olmak üzere, bütün kitle imha silahlarından tamamıyla kurtulmak mı gerekmektedir? İşte bu sorular, Batılı ülkelerce yaratılan meselenin temelini oluşturuyor. Ancak iğrenç olan şey, doğrudan nükleer silah üretmeyi hedefleyen İsrail nükleer programı karşısında suskun kalmaktır; ki İsrail’in nükleer programının, Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın (UAEA) kontrolünde uluslararası denetime açılmasını bütün İsrail Hükümetleri bugüne kadar reddetmiştir. İsrail aynı zamanda, nükleer silahların yayılmasını engellemeye yönelik hiçbir anlaşmayı da imzalamamaktadır. Bu durumda, dünyanın güven ve barış ortamında olabilmesi mümkün müdür?
Ayrıca, savaş çıkaranlar ve dünyayı tehdit edenler, İran ve Arap ülkeleri değil, ABD, İngiltere ve İsrail’dir; işte bunlar, başka ülkelere durmadan saldıran ülkelerdir. Mesela, Irak’ı savaşa sürükleyen kimdi? Libya ve Sudan’ı vuran kimdi? Ve 2006’da Lübnan’ı ve bu yıl da Gazze’yi vuran kimdi? Ve kimin silahlı kuvvetleri, hâlâ Afganistan ve Irak’ta savaşmaktadır? İşte, her türlü değeri ayaklar altına alanlar ve ahlaki çöküşe yol açanlar, bu hile ve düzenbazlıkları düzenleyenlerdir.
İsrailli askeri yetkililer, Washington’a, Londra’ya ve bazı körfez ülkelerine ziyaretler düzenliyorlar. Ayrıca bazı ülkelerle, bazı medya organları ve İsrail, “İran nükleer programının” tehlikeleri konusunda dünyaya korku yaymaya gayret ediyorlar. Ancak UAEA Başkanı Baradii’nin, ajansın yönetim kuruluna sunduğu rapora şöyle bir göz atmadan, İran nükleer programındaki hakikatleri anlamamız mümkün değildir. Raporun 26. maddesinde “Uluslararası Atom Enerji Ajansı, İran’daki her türlü nükleer faaliyetle ilgili araştırmalarını, hiçbir engel veya tahrifatla karşılaşmadan ve İran’ın gayet olumlu yardımları çerçevesinde gerçekleştirdi.” deniyor. Raporun başka maddelerinde ise İran’ın nükleer faaliyetler yürüttüğü santrallerde yapılan incelemelerde, nükleer silah üretmeye yönelik hiçbir belirtiye rastlanılmadığı da belirtiliyor.
Ancak bu rapor, Birleşmiş Milletler’den bir karar çıkarmak suretiyle veya askeri tehditlerle İran’a yaptırımlar ve cezalar uygulamaya çabalayan Batılı ülkeleri ve İsrail’i çok rahatsız etti. Söz konusu bu raporu hazırlayan Baradii, ABD’de yayımlanan “Atom Âlimleri” dergisinin 2 Eylül tarihli sayısına yaptığı ve İran’a düşman ülkeleri çok rahatsız eden açıklamalarında şu noktalara değindi: İran’daki nükleer faaliyetler, nükleer silah üretmeye yönelik değildir; dolayısıyla yakın bir gelecekte İran’ın nükleer silah üretmesi mümkün değildir. Herkes, İran’ın nükleer programından, dünyaya yönelik en büyük tehlikeymiş gibi söz ediyor; ancak kanaatimce bu, abartılı bir durumdur ve hakikatle bağdaşmamaktadır. Öte yandan bu durum karşısında İran’ın, nükleer faaliyetleriyle ilgili UAEA ile ilişkilerinde daha fazla şeffaf olmalıdır. O halde hakikatleri çarpıtanlar acaba kimlerdir? Dünyanın, nükleer silahlardan arındırılmasına yönelik talep ve davetler artarak gelmektedir. İşte bu girişimler, nükleer silahlara sahip siyonistler ve onların destekçilerince devamlı abartılarak dayatılan ‘İran’ın tehlikesinden’ kurtulmaya yönelik değil, hakikaten nükleer silahlardan tamamıyla kurtulmaya yönelik girişimlerdir. İsrail nükleer silahlara sahip olduğu sürece, nükleer programlarından vazgeçmesini bölge ülkelerinden talep etmek, ahlaki değildir. Ve mantıklı olan, silaha sahip olmayanların silaha sahip olmasını engellemek değil, özellikle yayılmacı ve düşmanca siyasetler izleyen ‘İsrail’ başta olmak üzere, silahlara sahip olanların, silahlarından arındırılmasını sağlamaktır.
Dr. Saiid El Şehabi, Londra’da Arapça yayımlanan 09 Eylül 2009 tarihli Al-Quds Al-Arabi gazetesinden çeviren: Adnan Yılmaz

Evrensel'i Takip Et