26 Eylül 2009 00:00

ÖZGÜRLÜK YOLU


Van Jones’un yerinde olmak nasıl bir şey bir düşünün.
Fakir bir aileden gelen, Amerika’nın en iyi hukuk okullarından birinden (Yale) mezun olmuş genç siyah bir adam, enerjisini ve yeteneklerini Wall Street ya da Dow Jones’a para kazandırmak için değil, Oakland California’daki mahallesinde değişim yaratmak için kullanıyor. Sosyal problemlere; iş, çevre, temiz enerji, polis şiddeti ve eğitime eğiliyor. Böyle bir adamın, diğer bir siyah adamın başkanlık seçim kampanyasını görünce ne hissetmiş olabileceğini bir düşünün. Ki bu diğer siyah adam, mütevazı ekonomik koşullardan gelerek yine Amerika’daki en iyi hukuk okullarından birinden (Harvard) mezun oluyor ve zengin hukuk firmalarının kazançlı tekliflerini geri çevirerek Chicago’nun batı yakasında, şehrin en fakir ve en siyah mahallelerinde çalışan düşük maaşlı bir sosyal görevli oluyor.
Neden “Bu da benim gibi bir adammış” diye düşünmek zorundaydı ki? Fakirlikten gelen ve fakirlere hizmet etmeye dönen bir adam.
Bunun, -Yeni Çağ’ın- Amerika’da köklü bir sosyal değişim yaratacak yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu düşünmeliydi.
Böylece Van Jones, ‘Yeşil Enerji Çarı’ olarak, -bu onun çok hırslı olduğu bir konuydu- siyah topluluklara iş imkanı sağlamak ve doğal kaynakları Amerika’nın petrol bağımlılığında büyük değişiklikler olabileceğini göz önüne alarak korumak için Barack Obama yönetimine katılır.
Fakat neredeyse hemen Jones, Amerika’daki gerçekten değişim istemeyen güçlerin saldırısına uğrar.
Yaygara şovu sunucuları ‘Muhafazakarlar’ tarafından kışkırtılarak ‘ırkçı’ damgası vurulan Jones, sonradan Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ölmüş olması gereken bir Soğuk Savaş suçlamasıyla itham edilir: ‘Komünist!’
Bu durumun, kendisi de aynı insanlar tarafından ‘ırkçı’ ve ‘sosyalist’ diye anılan başkan üzerinde küçük de olsa bir etkisi olmalıydı. Bu kişiler, aynı insanlar olmasalar bile, tam da insan hakları hareketi sırasında okula gitmeye çalışan siyah çocukları taciz eden, Martin Luther King’i ‘komünist’ diye adlandıran -o kadar yüksek sesle ki öldüğü güne kadar FBI’ın gözetimi altındaydı- insanlarla aynı ideolojik soydan geliyorlardı.
Onlar için değişim korku demek. Karanlık dünyalarında değişim isteyenler sadece ‘komünistler’.
Bütün bunların bir etkisi olmamalıydı, fakat oldu. Jones, kendisini korumayan bir başkanı korumak için istifa etti.
Bu olay bana, Yale’den mezun siyah bir avukatı; Lani Guinier’i, hatırlattı. Clinton yönetiminde Adalet Bakanlığı’ndaki bir görev için aday gösterildiğinde ırkçılar ona “Kota Kraliçesi” lakabını takmışlardı. Ve o da belirsiz bir durumda kalakalmıştı.
Bazı şeyler değiştikçe…
Eğer ırkçılar, görünürde bir seçimi kaybederlerse ve halen istedikleri siyaseti dayatabiliyorlarsa, bu gerçekten kaybettikleri anlamına gelir mi?
Bana öyle geliyor ki, ‘ırkçı’ diye bağıran en yüksek sesler, en ırkçı olanlardır. Ki onlar, başka kimseyi değil, sadece kendilerine hizmet eden bir statükoyu savunurlar.
MUMIA ABU JAMAL

Evrensel'i Takip Et