28 Eylül 2009 00:00

Okullar açılırken karşı karşıya kaldıklarımız...

2009-2010 eğitim öğretim yılı geçmiş yıllarda biriken sorunlara yenilerinin eklenmesiyle başladı. Anayasanın 42. maddesi “kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz.

Paylaş

2009-2010 eğitim öğretim yılı geçmiş yıllarda biriken sorunlara yenilerinin eklenmesiyle başladı. Anayasanın 42. maddesi “kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır” diyor. Ancak emekçi halkı daha okullar açılmadan eğitim harcamalarının altından nasıl kalkacaklarının derdi aldı. Dünyanın bir çok ülkesinde devletler yurttaşlarına parasız, nitelikli kamusal eğitim olanakları sunuyor. Oysa ülkemizde eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmazken; okulların ödenekleri her geçen yıl azaltılıyor. Okulların araç gereç ihtiyaçları yeterince ve yenilenerek karşılanmıyor. Beşiktaş ilçesi liselerinde yaşanan bunun somut örneğidir. Okullar, liselerde 28 Ağustos’da açılmasına, öğretmenlerin okulda olmasına rağmen, borçları gerekçe gösterilerek liselerin suları kesildi. Öğrencilere ücretsiz ulaşım hakkı tanınmıyor. Ulaşım ücretlerine okulların açılmasına birkaç hafta kala sessizce zam yapıldı metrobüste ki aktarma kaldırıldı. Okullara yeterli sayıda kadrolu öğretmen, memur, hizmetli, yardımcı personel atanmıyor. Eğitim emekçilerinin maaşları güncel ihtiyaçlara göre artırılmıyor aksine ders ücretlerinin gaspı yoluna gidiliyor. Aslında eğitim en temel insan hakkıdır. Sadece varlıklı aile çocuklarının yararlanacağı bir ayrıcalık değildir, olmamalıdır. Okullarda 40 farklı gerekçeyle veliler kaz gibi yolunmakta okulların bütün ihtiyaçları için velilerden para toplanmaktadır. Özel okullara yatırımda sınır tanımayan AKP Hükümeti sıra devlet okullarına geldiğinde üvey evlat muamelesi yapmaktadır. Okulları ticarethane, öğrenciyi müşteri gören bu zihniyet her şeyi rant üzerinden değerlendirmeye devam etmektedir. Yeterli ödenek ayrılmayan, suyu, elektriği doğal gazı kesilen devlet okullarının sıra satılmasına geldi. Okullar satışa çıkarıldı.
Geçmiş siyasi iktidarlar döneminde başlatılan özelleştirme AKP Hükümeti döneminde Erdoğan’ın “Türkiye’yi pazarlıyorum” sözüyle tavan yaptı. Dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan “Ne komünist devletmiş ki sat sat bitmiyor bu işi bitireceğim satışlar devam edecek” diyerek aslında 12 Eylül ile başlayan özelleştirmede gelinen sürece işaret ediyordu.
Kamu kuruluşları, fabrikalar, bankalar, havaalanları, köprüler, demiryolları, otobanlar, dağlar, dereler, su, taş, toprak derken sıra okullara geldi. İstanbul’da şehrin göbeğinde bulunan değeri milyonlarca dolara ulaşan okullar arazileriyle satışa hazırlanıyor. Şehir merkezinde bulunan trafik sıkışıklığına yol açtıkları, öğrenci sayılarının az olduğu vb. gerekçesiyle satışı planlanan 45 okuldan 22 lise ve ilköğretim okulu üzerinde satılması amaçlı çalışmalar sürüyor. İstanbul Valiliği, Bayındırlık İl Müdürlüğü, İl M. E. Müdürlüğü, Milli Emlak Daire Başkanlığı ve Umumi Emlakçılar Odasından oluşan bir heyet okullarımızı satmak için aylardır kollarını sıvamış durumdalar.
İstanbul Valisi Muammer Güler satışa çıkarılan 22 okulu açıklayarak bu okullardan elde edilecek gelirin yeni okulların yapılması ve arsaların kamulaştırılmasında kullanılacağını söylemiştir. “Satışlara rantı çok yüksek okullardan başlanabilineceğini” dile getiren Güler “Satışı yapılacak okulların mekanlarının turizm veya iş merkezi olarak değerlendirilebileceğini” söyledi. MEB tarafından da yapılan açıklamada bu okullar arasında hiçbir şekilde tarihi eser niteliğinde ki okullar yer almayacaktır denilmektedir. Bu filmi daha önce defalarca izledik. Bildik-tanıdık AKP politikaları bir kez daha sahneye sürülmektedir. Sürece yayarak, yavaş yavaş, kamuoyunu hazırlayarak satmak ve piyasa politikalarını uygulamak. Biz geçmiş deneyimizden biliyoruz ki satışı planlanmışsa zaman içinde hayata geçirilecektir.
Okulların satılması da AKP Hükümetinin özelleştirme politikalarının en son geldiği noktadır. Kamu kuruluşları satılırken, öncelikle bu kurumların satışının zorunlu ve gerekli olduğu halka propaganda edilerek satışın yolu açıldı ve halkın kanıksaması sağlandı. SEKA Yunanistan’a satıldı, SEKA işçileri dışında yeterince tepki örgütlenemedi, ardından Sümerbank İngiltere’ye satıldı, sonuç aynı. Şeker fabrikaları İsrail’e satıldı. Yine dönemin Maliye Bakanı Unakıtan “Babalar gibi satarız” diyerek bütün tekellerinde İsrail’e satılmasını halka öyle ilan etti. Yine aynı Bakan “Parayı veren düdüğü çalar” diyerek Petkim Tüpraş ve Telekom’un Amerika’ya satılmasını sağladı. Kamu kurumlarının bu denli hızlı bir şekilde satılmasına rağmen halkın yeterince tepki göstermemesi AKP Hükümeti’ni iyice cesaretlendirdi. Ülkede satılmadık yer bırakmamacasına sıra limanlara geldi ve bütün limanlar Yunanistan’a satıldı. Hükümet satmadaki kararlılığını “Ne banka bırakacağız, ne fabrika, ne de işletme, liman da bırakmayacağız” diye halka ilan etti. Bu yayından çıkmış özelleştirme saldırganlığının en son durağı ise en fazla rant kapısı olarak görülen hastaneler ve okullardır. Hastaneler ve okulların özelleşmesi ve satılan alınan hizmete dönüştürülmesi halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırında yaşadığı bir ülkede bu durum çocuklarımızın geleceğini karartmak onların yarınlarını çalmak değil mi? Özellikle de son yaşanan kapitalizmin kriziyle sofrasındaki ekmeğinin yarısı da bölünen emekçi ailelerinin birde tek gelecek umutları çocuklarının eğitim hakları ellerinden mi alınacak. Bu gerçek anlamda bir kıyım değil midir? SEKA’nın Sümerbank’ın Telekom’ un ve diğerlerinin satışına yeterince tepki göstermeyen halkımız okulların tek tek satılmasına da seyirci kalırsa daha sonra sıranın nelere geleceğini düşünmek bile istemiyoruz.
Diğer bir tartışma konusu iyi bir okul nerede olmalı? İstanbul Valisi Muammer Güler’in basında yer alan ifadesiyle “Yerleşim alanı itibariyle özelliğini kaybeden, çarşı, sanayi ve işyeri gibi alanların içinde kalan ve okul olarak kullanılmasına ihtiyaç duyulmayan yerlerdeki okulların satılacağını” belirtmesinden sonra en çok sorulan sorulardan biri bu olmalı? İyi bir okul kuşkusuz şehir merkezinin yoğun gürültüsünden aşırı trafikten ve sanayiden uzak olmalı, doğayla içi içe yeşillendirilmiş, şehir merkezinden uzak ancak bütün olanakların sağlandığı ulaşım vb. sorunlarının olmadığı yerlerde olmalıdır. Uzmanların görüşleri de genelde bu doğrultudadır. Bu çerçeveden bakıldığında Güler, İstanbul ve öğrenciler için hayırlı bir iş yapıyormuş yanılgısına düşülebilir. Acaba gerçekten böyle mi? Şehir merkezinde olması gerekçesiyle satılması düşünülen bu 22 okulun dışındaki okullar nasıl? Hepsi şehir dışında mı? Uygun yerde mi? Uzmanların çerçevesini çizdiği nitelikli eğitimi yapabilecek, fiziksel-sosyal koşullara ve gerekli altyapıya sahipler mi?
Bu okullara birkaç örnek verelim: İstanbul’un gözdesi Sarıyer’de M. Şalgamcı İlköğretim Okulu, Balta Limanı Arıtma Tesisinin bulunduğu yerde kanalizasyon kokusunun altında eğitim yapmaya çalışıyor. Yine Sarıyer’de Rumeli Feneri İ.Ö.O’nun hemen yanı başına baz istasyonu kurulma girişimine göz yumulmaktadır. Bir diğeri İMKB gibi Türkiye’nin finans merkezinin hemen arka sokağında tek katlı barakadan bozma bir binada, 2 oda büyüklüğünde 3 sınıfla zihin engellilere eğitim vermeye çalışan Şehit Üsteğmen Ali Büyük Dicle Eğitim Uygulama Okulunu gözlerden ne kadar kaçırabilirsiniz? Sarıyer’den devam ediyoruz; bir türlü doğal gazı bağlanamayan Gümüşdere İlköğretim Okulu var. 2. kademesi bulunmayan Uskumru Köyü İlköğretim Okulu eğitim-öğretim yapmaya çok mu elverişli?
İstanbul’un bir başka gözdesi, turistlerin incisi Beyoğlu’na geçelim. Sururi İlköğretim Okulu’nun yanındaki boş arsada her türlü uyuşturucu alım satımı, kullanımı, taciz vb. ne arasan bulmak mümkün ve hepsi çocukların gözü önünde yaşanıyor, yaşanmasına engel olunmuyor. Yine Vali tarafından eğitime uygun olan okullardan biri, daha birçok mağduriyetin yaşandığı Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu da bir başka örnek. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz ama amacımız burada emekçi çocuklarının gittiği okulları teşhir etmek değil, Vali’nin gerekçesinin ne kadar gerçek dışı olduğunu İstanbul halkıyla paylaşmaktır. Aksine yukarıda saydığımız okullar bu günkü eğitim öğretimdeki çarpıklığın yansımasıdır. Aslında Vali’nin ifadesinin tersine şehir merkezlerinden uzak olan okulların bir çoğu da eğitim öğretime uygun olmayan koşullara sahiptir. Tek suçları gözlerden uzak olmaları mıdır? Yoksa emlak rantı sağlayacak yerlerde olmamaları mıdır? Şayet eğitim öğretimin nitelikli hale getirilmesi ve uygun olmayan okul koşullarının düzeltilmesi isteniyorsa, “Okul olarak kullanılmasına ihtiyaç duyulmayan” yer ve bina kavramı önemseniyorsa öncelikle buralardan başlanmalı ve bunu da satarak değil düzelterek, yenileştirerek yapmalıdırlar.
Devlet okullarına layık görülen yerler dere içleri ücra köşeler gözlerden, uzak varoşlar mıdır. Aslında eğitim öğretim açısından donanımlı merkezdeki okullar satılarak buralarda eğitim öğretim gören çocuklar gözlerden uzak eksik araç gereçli dere içlerindeki okullara mahkum edilmek isteniyor. Çarpıcı bir örnek daha verelim şayet Etiler Lisesi’ni kapatırsanız bu lisenin yakınında başka bir düz lise yoktur. SBS engelini geçemeyen burada eğitim öğretim görmek zorunda olan emekçi çocuklarını nereye göndereceksiniz? Örnekleri ve soruları artırabiliriz.
Okullar rant kapısı değil eğitim-öğretim yuvalarıdır AKP Hükümetinin piyasacı emellerini engellemek için okullardan elini çekmesini sağlamalıyız. Bu anlamda başta biz sendikalar, kitle örgütleri, siyasi partiler, dernekler ve odalar hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir. Biz susarsak, sessiz kalırsak okullarımız dahil satılmadık yer kalmayacak. Okulların satılmasına karşı birleşik örgütlü mücadeleyi parasız, demokratik, nitelikli eğitim hakkı mücadelesiyle birleştirerek hep beraber yükseltmeliyiz. Biz Eğitim Sen 3 No’lu Şube olarak bölgemizdeki bütün velileri, öğrencileri, aydınları, yazarları, siyasi partileri, öğrenci veli derneklerini AKP’ye dur demeye, okulluma dokunma inisiyatifi oluşturmaya davet ediyoruz.
Eğitim ve öğretimin her aşamasında paralı hale getirilmesine ve okullarımızın satılmasına seyirci kalmayacağız!
NEBAT BUKREK - Eğitim Sen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı
ÖNCEKİ HABER

Açılıma Arap Alevilerden katkı; Nusayriler ne istiyor?

SONRAKİ HABER

BAŞYAZI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...