29 Eylül 2009 00:00
Bir Ergenekonhikayesi
Bizler nedense yiğit insanlarımızı öldükten sonra arkasından övücü, yiğitliğini anlatan, kahraman olduklarını yazar dururuz. Şimdi bir terslik yapalım. Bir arkadaşımızı yaşarken başına neler gelmiş, O ne yapmış onu dinleyelim. Bu anlatılanlar kendi ağzından değil birlikte yaşadığı şimdi ise Stockholmde yaşayan Hasan adlı arkadaştan, dinleyelim.
Bir çoğunuz tanır onu. Ya karşılaşmışızdır, ya da arkadaşımız ondan bahsetmiştir. Kalın camlı gözlükleri, kırmızı yanakları, hafif öne eğilmiş beli ve en önemlisi heyecanlı konuşması ile bilinir diye devam ediyor Hasan arkadaş.
Hak eylemlerine, 1 Mayısa, 1 Eylül eylemlerine katılan kim bilmez ki. Elinde ya Evrensel gazetesi satıyordur, ya da eylemcilere korteji bozmasın, bir kişi bile ayrılmasın diye elinde su şişeleri ile sürekli su taşır. İşte bu, Murat Ergenekondur. Ve asıl anlatılacak bundan sonra. Soyadı da, adı da başına bela olmuştur onun.
1975 yılında 19 Mayıs gösterileri havaların yağmurlu olmasından dolayı 26 Mayısa ertelenmiştir. O yıl Kıbrıs çıkarması nedeniyle Ankarada sıkıyönetim vardır. 19 Mayıs gösterilerinin de ilk kez televizyondan canlı yayınlanacağı duyurulmuştur. Devrimciler de bu gösteriler sırasında stada gidip slogan atılacağı kararı alırlar. Gösterilerle birlikte Bağımsız Türkiye sloganı atmaya başlarlar. Kısa süre sonra Ankara site yurdundan bir grup karşı tribünlere yerleşerek karşı slogan olarak Milliyetçi Türkiye atarlar. Uzun sürmez. Polis kendilerince en tehlikeli olan grup olarak gördüğü devrimcilerin bulunduğu oturakların önüne dizilir. Slogan atan herkesi sırayla alıp otobüslere bindirip emniyet sarayına yola çıkarlar. Ancak en uzak yol neredense oradan gider otobüs. Çünkü emniyete gidene kadar otobüste dayak faslı vardır. Herkes de bundan nasibini almıştır. Ne diye bağırıyordun lannn sorusunun karşılığında Bağımsız Türkiye der demez kafaya inen copların sayısı bilinmez. Emniyete gelirler sonunda. Altıncı kata salona doldurulurlar. En son giren ise Murat Ergenekondur.
Hasanı dinleyelim Muratın yüzü gözü şişmişti. Benim ifademin alındığı masanın yanında Murat kendisine sorulan soruları cevaplamaya başladı. Ben onun o benim cevapları duyacak kadar yakındık.
- Adın Soyadın ?
- Murat Ergenekon der demez, Murat ı içeriden getiren polis Ulan ben sana deyip Muratın sırtına yumruğu yapıştırdı. Sendeleyen Murat önündeki sandalyeye tutundu. Yumruğu vuran polis;
- Ulan hem Ergenekon soyadı taşıyacaksın, hem de bu komünistlerin arasında olacaksın ha diye devam edip yumruğu ensesine indirdi. Masanın yanında soruları soran polis vurma deyip dayağı durdurdu. Soru tekrar başladı.
- Baba adın?
- Bozkurt Ergenekon Murat daha lafını henüz bitirmişti ki, bir öncekinden daha şiddetli yumruklar yedi. Bir yandan da söyleniyordu. Ulan şu kutsal isimleri alacak bir sen mi kaldın bu dünyada lan Baba adına bak, soyadına bak, bir de bu soysuza bak, olacak iş mi bu lan
Muratın burnu kanıyordu.
Sorgu da devam ediyordu.
-Babanın mesleği
- Öğretmen diye cevapladı Murat. Öğretmen olacak İ nin yetiştirdiği çocuk böyle olur zaten, memleketin başına ne geliyorsa bu öğretmenler getiriyor, aha böyle komünistler yetiştiriyorlar.
- Doğum yerin?
- Kırıkkale der demez yanında ki polis kocaman bir vayyy narası attı. Ulan ben de Kırıkkaleliyim. Çıkmaz ulan bizim memleketten senin gibisi, çıkanı da ben gebertirim, ezerim ben seni ulan narasını Muratı yerde tekmelerken haykırıyordu.
- Mesleğin?
- Öğrenci dedi. Öğrenci olacak tabi, millet bunlar okusun diye okula gönderiyor, bunlar böyle anarşist, komünist oluyorlar, okusan ne olur, okumasan ne olur ile devreye içeriye giren polis yeniden dayak atmaya başladı.
- Nerde okuyorsun?
- Siyasal Bilgiler Fakültesi. Bu cevapla birlikte hem Murat hem ben deyim yerinde ise süründük. Zaten anarşinin yuvası bir okulda okuyorduk, hocalarımız da komünistti, hepimizin başı ezilmeliydi vs. vs. Bir müddet sonra söylenenleri duymadık.
İşte Murat Ergenekon arkadaşımıza ait bir anı böyle. Hâlâ eylemlerde, hâlâ arkadaşlarına su dağıtıyor. Ve ilerlemiş yaşına, kalın gözlük camlarına aldırış etmeden Evrensel gazetesini satıyor. Satarken yüzündeki mutluluğu görmenizi isterim. Sen daha çok yaşa sevgili Murat.
Mevlüt Kayabaşı (İstanbul)
Evrensel'i Takip Et