1 Ekim 2009 00:00
MERCEK
GÜNÜN YAZILARI
BM Genel Kurulunun New York zirvesi açılış konuşmasında ABD Başkanı Obamanın, Amerikan politikalarıyla insanlığın huzur ve mutluluğu arasında ilişki kurması, kedinin fareyle, kurdun kuzuyla dansını akla getiriyor. Obama, dünyanın her tarafını çıkar alanı ilan etmiş bir emperyalist gücün politikalarıyla Karşılıklı çıkar ve saygı çerçevesinde yeni bir diyalog çağı başlamasını bağdaştırma çabasını, Yeni barışçıl dünyanın yeni bir düzenine doğru gelişmelere işaret sayanlar hemen harekete geçtiler. Kendi sözde ulusal basın-yayın organlarında, hiç kimseye demokrasinin dışarıdan dayatılamayacağı ve her bir ulus ve devletin kendi politikalarını belirleme hakkına saygı gösterileceği yönündeki, o aslında hiçbir zaman geçerlilik ve gerçeklik kazanamamış burjuva ilkesinin yaşama geçirilmeye başlandığını müjdelemeye giriştiler.
Ama bu bir illüzyon idi: Barack Obamanın kişisel dünyasının esmer renklerinin ezilenlerin duygularında yarattığı yansılamayı, Beyaz Amerikalı emperyalistin, siyonizmin, İngiliz, Fransız, Alman ve Amerikan yayılmacılığının insanlığı kan ve baruta mahkum ettiği gerçeğinin üzerini örtme özelliğine sahip bu illüzyon. Halkların uyanıklığının karartılmasını; antiemperyalist ve tekelci yayılma ve sömürgeciliğe karşı özgürlük ve kurtuluş mücadelelerine set çekmeyi esas alan bir gericilik.
ABD, kapitalist emperyalist dünyanın komutasını özellikle ikinci büyük savaş sonrası yaklaşık altmış yıldır elinde tutuyor. Birinci büyük savaş sonrasından başlayarak sürdürülen sosyalizm karşıtı çok boyutlu saldırının en önemli gücüydü. Sosyalizmin yenilgiye uğratılmasından sonra dünyanın hâlâ en önemli büyük güçlerinden biri olmaya devam eden ve fakat politikaları kapitalizme geri dönüş tarafından belirlenen eski Sovyetler Birliğine karşı Batılı emperyalistlerin liderliğini elinde tuttu. NATO güçlerini, İMF-Dünya Bankası gibi mali sermaye kuruluşlarını politikaları doğrultusunda kullandı. Dünyanın neresinde faşist bir darbe ve rejim söz konusu olduysa hepsinin perde arkası örgütleyicisi ve koruyucusu Amerikan emperyalizmiydi. Bu konumu, pazar ve hegemonya mücadelesinde her biri öncelikle kendi çıkarlarının politikasını sürdüren diğer güçlere efelenmesinin dayanağı oldu. Irak ve Afganistanın işgal edilmesi politikalarına bazı ülkelerin tepkilerini, BMyi, AByi bölme tehdidiyle karşılamaktan kaçınmadı. O, dünya gericiliğinin kalesiydi, ama işte o kadar!
Sömürgeci-yayılmacı politikaları, faşist yönetimlerin ve siyasal gericiliğin baş destekçisi oluşu, Filistin Arap halkına karşı siyonist İsrail politikalarının ve Güney Afrikada beyaz ırkçılığın koruyuculuğunu yapması; dünyanın her tarafında korsanlığa girişmesi ve okyanusları, önemli stratejik geçiş yollarını askeri denetime alma girişimleri, nükleer imha gücünü durmadan takviye etmesi, Irak ve Afganistanı işgal etmesi ve İrana karşı politikaları başta olmak üzere bu saldırgan stratejisi, onun büyük bir öfkenin hedefi olmasına yol açtı. Irakta batağa saplandı, Afganistanda büyük bir açmazı yaşıyor. İran ve Rusya karşıtı politikaları büyük oranda boşa çıkarıldı. Önceki müttefiklerinin büyük çoğunluğu artık ardı sıra gözü kara gitmiyorlar vb. Dünya halkları önünde o En büyük şeytan; dünyayı kana bulamaya aday politikaların temsilcisi görünümünde; dünya halklarını ve ülkelerini imha kuvvetine sahip nükleer güçlerin başında gelenidir. Bu durumu ona karşı tepki, öfke ve nefreti giderek büyütmektedir.
Obamanın barışçıl politika ve taktiklerinin hareket ettirici unsurları bu genel gelişmenin içinde saklıdır. ABDnin ve bugünkü yönetiminin, Amerikan çıkarlarını daha iyi savunması için, yıpranmış imajını yenilemeye; ittifaklarını güçlendirmeye ve güçlerini derleyip-toparlamaya ihtiyacı vardır. ABD ve yönetimi ne hegemonya alanlarından, ne de halklara ve ülkelere yönelik boyunduruğa alma ve sömürme politikalarından çekilmektedir. Aksine bu politikaları daha başarılı uygulamak için Her araç, yöntem ve yolu masada hazır tutmaya devam edeceğini her vesileyle ilan etmektedir.
Emperyalistlerin barışçıl politikaları ve taktiklerinin dünyaya hakim olma stratejisinin bir parçası olduğunu yüz yirmi yılın deneyimi ortaya koymuştur. Buna rağmen savaşların ve işgallerin olmaması, nükleer, kimyasal ve biyolojik imha silahlarının yok edilmesi ve uluslararası ilişkilerin her ulusun bağımsızlık hakkına saygı temelinde şekillenmesi halkların isteğidir. Obama yönetimi barışçıl-iyi ilişkiler üzerine söylem yerine silahlı güçlerini kendisine ait olmayan tüm bölge ve ülkelerden çekmeli, nükleer silahlanmayı durdurup elindekini imha etmeli, koruması altında işgallere girişen İsrailin arkasındaki desteğini çekmeli, başka ülkelerin içişlerine karışmaktan ve devlet ve hükümetlerini yönlendirmeden vazgeçmelidir.
Ancak onun buna yanaşmayacağı kesindir. ABDyi ve yönetimini barışçıl politikalara zorlayacak daha güçlü bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Bu mücadelenin güç kazanması sadece ona değil, hegemonya mücadelesi yürüten tüm sömürgecilere ve onların sofrasında artık yemeye çalışan uşaklarına da engelleyici barikat olacaktır.
A. Cihan Soylu
Evrensel'i Takip Et