25 Nisan 2010 01:00
Ali Elverdi yaşıyor muydu?
Pek çok insan, onun hâlâ yaşadığını, öldüğünü duyunca fark etti.
Zaten habere ne büyük tepkiler geldi, ne sokak gösterileri, ne kapsamlı açıklamalar
Ne de olsa insanların gözünde o çoktan ölmüştü.
Bir nevi ilahi komedya gibiydi; çoktan bitmiş olan sonun, yıllar sonra ilanı!
İpçi cellat, soluk bile alamıyordu.
O bir zamanlar çektiği urgan, dönmüş dolanmış, kendi boğazına dolanmıştı.
Yaşananlar açısından, geçmiş geçmişte kalmamıştı
Bu yüzden gelecek ise
Ne zaman nereden ne geleceği, ne olacağı belli olmayan
Gurur madalyası gibi göğüste taşınamayan
Ama her gün korkulan
Her gün kapalı kapılar ardında çamura bulanmış alnından vurulan
Ya da boğazlanan çakalın çığlıklarından başka bir şey olamıyordu.
Kendi konumsal gücü
Kim bilir belki de buna güçsüzlüğü demeli
Çünkü o güç hiçbir zaman onun değildi.
Onunki gücün ipçiliğini yapmak...
Başkasının emellerini yerine getirmeyi, kahramanlık sanmak
En pis işleri yerine getirmek gibi, pislik bir görevdi.
Bu bakımdandır ki, kendi konumu açısından ise geçmiş geçmişte kalmıştı.
Topuklarını vurup önünde diz çöktüğü
Sen bir kahramansın çek tetiği
Düzen için cellat olmanın şerefini tadacaksın
Sonra üst basamakları hızla tırmanacak
Madalyalar takacaksın diyen efendiler, çoktan toz olmuştu.
Belki kapıda bir koruma vardı.
Ama koruma onu geçmişte yaptıklarından
Geceleri uykusuna giren kabuslardan
Sokakta ardından gelen her ayak sesinden korkmaktan koruyamazdı.
***
Oysa o ipçi, bir zamanlar kürsüden gürlüyordu.
Oysa o ipçi, az sonra yaşarken ölüyordu.
Ama ölenler ise yaşıyordu.
Peki, bu ne menem bir işti?
Kim ölmüş kim ölmemişti?
O yaşarken ölü gibi
Öldürdükleri ise sonsuzluğu yaşayan kahramanlar gibi
Bir tarafta ölenlerin yoldaşları, dava arkadaşları, onların evlatları, gençler onlarla gurur duyuyor; bağrında yaşatıyor
Resimlerini yakalarında en şanlı madalya
Anılarını en görkemli bahar
Mor menekşeler gibi alınlarında gururla taşıyor
Oysa öldürenin çocukları, babalarının ipten madalyasını herkesten
Hatta kendilerinden saklıyor!
Bu yüzden pek çok insan, celladı yaşarken öldü sanıyor!
Öyleyse nedir kahramanlık?
Nasıl kahraman olur insan?
Kim verir kahramanlığı, kim alır?
Kim ölür, kim kalır?
Kim yıllar boyu büyüyen bir şelaledir?
Kim şanlı madalyalarından korkuya kapılan yalnız bir bataklıktır?
Uzaklarda bahar çiçekleri yürüyor.
Gökte en görkemli özgürlük kolyeleriyle yıldızlar dönüyor.
Ormanda kuş sesleri çınlarken
İzbe bir mağarada yaşayan bir ceset, kuş seslerinden, yıldızlardan, kendi kahramanlık madalyalarından saklanıyor.
Ahhh! Soluk alması bile ne kadar zor!
Oysa böyle anlatmamışlardı ona
Öldürüp bitecekti.
Öldürdükçe yükselecekti.
Ama öldürdükçe, kendi ölüyor
Öldürdükleri ise sonsuzluğu yaşıyor!
Nasıl bir hayat siz anlayın.
Yaşarken öldüğü sanılıyor.
Öldüğünde yaşadığı anlaşılıyor!
İşte böyle...
Tarihin tekeri bir kez daha ibretliğine döndü;
Aslında celladın öldüğü gün, öldürdüğü gündü!..
Yücel Sarpdere
Yücel Sarpdere
Evrensel'i Takip Et