25 Nisan 2010 01:00
Zarar
GÜNÜN YAZILARI
Eyvah, sadece sinema salonlarını yıkmıyorlar. Sinemaya destek mekanizmasına da ne yapacaklar belli değil. Zaten son yıllarda kıt parayla film yapmaya çalışan sinemacıların yüzünü zar zor güldüren bir destek verir olmuşlardı, görünüşe göre, onu da sinemacıların ellerinden alacaklar.
Kültür Bakanlığının Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürü Abdurrahman Çelikin dünkü gazetelerde yer alan sözleri öyle diyor. Çelik, Avrupanın mantığını beğenmediğini söylüyor, Sürekli bir destekleme modeliyle, parayı ver filmi yaptır çok iyi bir mantık değil diyor, çünkü ona göre Avrupa filmleri zarar ettiği için, Avrupa sineması çöküşte. Artık verdiğimiz devlet desteklerinin geri dönmemesi, üretilen filmlerin kalitesinin tartışılıyor olması bizde de o sıkıntıyı yaratacak diyor ve desteğin alanlara yayılmasının planlandığını anlatıyor. Doğrudan film yapımcısına destekten ziyade sinema salonlarının, üretimin, stüdyonun, kurgunun, montajın desteği gibi alanlara yayıp sadece yapımı desteklemekten birazcık kaymamız gerekiyor. Salondan diğer tüm aşamalara doğru kaymamız lazım. Biz şu an ağırlıklı olarak senaryoyu destekliyoruz ve uzun metrajlı filmi destekliyoruz, buradan biraz kayıp farklı alanlara gitmemiz gerekiyor.
Nereye kayacağı henüz belli değil ama hayırlı bir yere kayacakmış gibi görünmüyor. Çünkü yola çıkış noktası, kâr zarar hesabı.
Sinemanın kaderi böyle. Biraz pahalı bir sanat, kimine çok kazandırıyor da, kabul. Ama yine de herhangi bir sanat eserinin hasılat ile ölçülmesi, kâr etti, zarar etti gibi ifadelerle değerlendirilmesi insanın moralini bozuyor.
Zarar etmek ne demek ki? Sinema filminin maliyeti bir yatırım da, gişeden gelen onun cirosu mu? Kapitalizm bütün dünyayı patron dilinin kategorileriyle açıklamayı çok seviyor olabilir, ama bu aptalca dille sinema konuşmayı bir tek ben yadırgamıyorum herhalde.
Sinema zaten kâr etsin diye yapılan bir şey değil, yani dünyanın önemli bir kısmı için değil. Doğru, sinemanın bir piyasası var ve büyük paralar kazanan adamlar da var. En büyükleri Amerikan sinemasında bunların. Onlar büyük tantanalar yaparak filmlerini maliyet, satış, kâr, zarar hesaplarıyla değerlendirsinler isterlerse, ama dünyanın geri kalanı sinemadan bunu anlamıyor.
Bizimkilerin örnek aldığı Amerikadaki bütün mekanizma, büyük stüdyoların para kazandırır diye düşündükleri filmleri öne çıkarıp, diğerlerini kendi haline bırakmaları üstüne kurulu. İşte bu kendi haline bırakılan filmin, kâr etme ihtimali sözü edilemeyecek kadar düşük zaten. Orada en azından büyük paralar kazanan stüdyolar, arada çeşit olsun diye iş yapmayacak filmlere de el atabiliyor, ilaç için. Bizde o bile mümkün değil.
Diyorlar ki, bu yıl 70 film vizyona girmiş, bunların 6sı kâr etmiş, 7si de kafa kafaya gelip kendini kurtarmış. Kim o kurtulan? Biri Recep İvedik, 378 kopyayla vizyona girmişti. Ülkenin en önemli sinema ödülünü, Altın Portakalı alan Kosmos, 14 kopya. Dünyanın en önemli sinema ödüllerinden birini, Altın Ayıyı alan Bal, 32. Tanıtımı, seyirci alışkanlığını, falanı filanı bir yana bırakalım, bu filmler, sırf bu eşitsizlik nedeniyle bile, öteki filmler gibi kâr, zarar, maliyet hesabıyla değerlendirilmeyi hak etmiyor demektir.
Bu zaten sinema endüstrisinin Amerikan versiyonu. Dünyanın birçok ülkesinde sinema filmleri için devletlerin destek fonları var. Sinemanın pahalı bir sanat olması, sanat üretiminin önünde bir engel olmasın diye, bu bir miktar aşılmaya çalışılmış.
Satılan biletlerden yapımcıya ayrılan payı toplayıp onu filmin cirosu gibi saymak çok mantıklı bir şey de, devletlerin sinemaya bütçe ayırması neden saçma? Filmlerin bütçesini Kültür Bakanlığının karşıladığı bir sistemde, zarar kelimesi anlamını yitirmiyor mu?
Öyle demiş yetkili, filmlerin kalitesi tartışılıyor. Tabii tartışılıyor, hatta o kadar kibarlığa gerek yok. Daha açık söyleyelim, bu sezonun 70 filminin çoğu, bayağı kötü filmler. Ama çaresi Bakanlık sinemanın bütçesini kıssın mıdır? Neden iyiyi emsal almıyoruz? Aslına bakarsanız, kötü film örneklerinin çoğu, piyasaya dönük filmler. Bakanlık yetkilisinin dediği gibi kâr etmeye odaklandığı için kalitesiz olan işler. Doğrusu bu.
Sinemaya en büyük zarar, desteği kırpıp kırpıp sinemacıları dilenciye çevirmek. İstedikleri olursa, bütün sinemacılarımız el kapılarında fon peşinde daha fazla koşmaya başlar, sinemayla uğraşmaya vakit bulamaz.
Asıl zarar o olur.
Çağdaş Günerbüyük
Çağdaş Günerbüyük
Evrensel'i Takip Et