26 Ekim 2010 00:00

BAŞYAZI


Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast ve suç ortaklarını yargılayan mahkeme Ogün Samast’ın Çoçuk Mahkemesi’nde yargılanmasına karar verdi.
Bazı davalar vardır ki; bir kişiye yönelik bir cinayet davası, bir grup insanı kapsayan bir yolsuzluk davası, yasa bakımından belirli sayıda insanın yargılanmasıdır ama davanın seyri içinde ortaya çıkan belgeler ve tanıklar bütün bir düzene ayna tutar.
Hrant Dink’in katledilmesi davası; böyle bir davadır. Hrant Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak 2007 gününden beri geçen 15 durşumada (bazen iki duruşma arasında da), davanın her aşamasında “yeni belgeler” ortaya çıktı; olayın bir yanı daha aydınlanır gibi oldu! Ama davanın müdahil avukatları, Hrant Dink’in ailesi, yakınları ve davanın avukatları; kendilerini bu davanın tarafı olarak gören demokratlar, ilerici güçler hâlâ, “Bu dava ne zaman başlayacak?” diye soruyorlar. Çünkü davanın azmettiricileri; gerçekleşmesini adım adım izleyip önünü açanlar, katillerin yolu tıkandığında yol gösterenler, olayları görmezden gelenler; delilleri karartanlar hâlâ mahkeme huzuruna çıkmış değil. Üstelik bunlar bilindiği halde gidişat böyle!
Nitekim Hrant Dink’in katli sürecinde “ihmali olan polisler” hakkında Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun verdiği, kimi üst düzey polis şeflerini suçlayan raporun bugüne kadar yok sayılmış olması bile kendi başına; emniyetten savcılara kadar nasıl bir içsel bağın olduğunu gösteriyor. Nitekim İçişleri Bakanlığının, iki mülkiye müfettişi görevlendirerek, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun verdiği raporu karartmak istediği de ortaya çıktı. Bakanlık müfettişlerinin, “polisleri ve şeflerini aklayan” raporunun Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından şiddetle eleştirildiği, kurulun polis şeflerinin görevlerini ihmal ettiğinde ısrar ettiği dün basına düştü.
Bu, ortaya çıkan en son skandalvari gerçek!
Yani Bakanlık, olayda sorumluluğu olan polis şeflerini kurtarmak için Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu çiğnemeyi bile göze almış! Böylesi kamuoyuna mal olmuş bir cinayet davasında bunları göze almak herhalde bir iki polis şefinin kara gözleri için olmaz!
Zaten, delilleri karartmak, davanı seyrini değiştirmek için, ilgili ve yetkili makamların ve kişilerin ilk müdahalesi de değil. Tersine daha Ogün Samast’ın yakalandığı günden başlayarak jandarma ve polis karakollarında kahraman gibi karşılanıp, hatıra fotoğrafı çektirmekle başlayan saptırma ve delil karartma sürecini titizlikle ilerleten emniyet ve jandarmanın her adımda kendilerinden beklenen her belgeyi ve bilgiyi vermekte ayak sürüyerek ya da delillerin karartarak davanın seyrini etkilemeye çalışmıştır. Dahası davayı izleyenlere göre; bugüne kadar mahkemede, müdahil avukatların isteklerini ve davanın seyri ile ilgili önerilerine karşı duyarsız davranırken, sanık avukatlarının isteklerini yerine getirmekte çok hevesli davranmışlardır. Dün Ogün Samast’ın Çocuk Mahkemesi’ne gönderilmesinde de mahkeme heyetinin hevesli davranması avukatlar ve davayı izleyenlerce eleştirilmiştir.
Mahkeme kararına “Taş atan çocuklarla ilgili yapılan yasa değişikliklerini” gerekçe göstermiştir. Hukuki bakımdan bu karara itiraz etmek anlamlı olmazsa da; davanın şimdi iki ayrı mahkemeye bölünmüş olması zaten çok uzun zamandır süren ve saptırmalar ve delil karartmalarıyla “ilerleyen” davayı daha da sıkıntılı bir sürece itecektir.
Ancak, uygulama her ne kadar “yasalara uygun”sa da, davanın seyrini izleyenler, etkili ve yetkili makamlarının bu davayı akamete uğratmak için çabaları göz önüne alındığında; bu durumu istismar edecekleri ve davayı savsaklamak, kamuoyu gündeminden düşürmek ve bu “ikili yargılamayı” istismar etmek için ellerinden geleni yapacaklarına şüphe yoktur.
Olanlara bakınca; Dink davasının bir sloganına dönüşen ,“Bu dava ne zaman başlayacak?” sorusunu “Samast ne zaman bırakılacak?” biçimine dönüştürmek gerçeğe daha yakın olacaktır!
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et