4 Kasım 2010 00:00
MERCEK
1923-2010 arası 87 yıllık süreci burjuvazi ve ihtiyaçları yönünden değerlendiren yazar-politikacı, tarihçi ve iktisatçıların, halk kitlelerinin, özellikle de işçi sınıfının talepleri söz konusu olduğunda baş vurdukları en önemli demagojik gerekçe Ülkenin ve milletin menfaatleri oldu. Kürtlerin ulusal hak eşitliğini talep etmeleri ve bunun reddi üzerine silaha da sarılarak isteklerini elde etme çabaları söz konusu olduğunda; bu gerekçenin yanına Ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü(!) eklendi. Kapitalistlerin çıkarlarıyla çelişen her emekçi talebi bu sınıfın dolaysız sözcüleri ve besleme propagandacıları tarafından Bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde hakimiyetini tesise istem ve çalışmasıyla itham edilerek, suçlu ve hedefe konması gereken sayılırken, Kürtlerden gelen ulusal-politik istemlerin karşılığı Bölücü ihanet ve Hain terörist oldu.
Bu politika, taktik ve stratejik hedef ve bağlantılarıyla başlıca toplumsal sorunların burjuvazinin ve giderek de tekelci kapitalistlerin çıkarlarıyla uyumlu tutulmasını içeriyordu. Millet Sınıfsız zümresiz bütünleşmiş kitle idi(!). Buna aykırı her sesleniş, her düşünce şiddetle bastırılıp mahkum edilmeyi hak ediyordu! Ve herkes Türktü(!)
Toplumsal gelişme ve koşullardaki değişim sarıldıkları gerekçeleri zenginleştirirken, halka karşı baskı ve şiddet yöntemlerinin eşlik ettiği propagandanın içeriği de genişledi. Bir yandan toplumsal değişme ve gelişmeden söz ederek bu gelişme ve değişmelerin sınıf çıkarlarına dayalı çelişki ve çatışmaları geçersizleştirdiğini propaganda ettiler, diğer taraftan işçi ve emekçilerin kendi adlarına girişimlerini şiddetle, darbelerle, sıkıyönetim ilanlarıyla, grev ve gösteri yasaklarıyla, işkence ve tutuklamalarla engellemeye çalıştılar. Farklı çıkarları, çelişki ve çatışmayı koşullar ve değişim gerekçelerine sığınarak sözde reddediyorlardı ama şiddetin bin türlüsünü kendi çıkarlarını korumak için kullanmaktan asla geri durmuyorlardı.
1970ten buyana kırk yıldır burjuva propagandasının en önemli silahı Terör ve Teröre karşı mücadele oldu. Anarşist-terörist, Maoist-komünist söylemine, Kürt hareketindeki yükselişle birlikte Bölücü terör ve bölücü terörist kışkırtıcılığı eklendi. Generaller, yargıçlar, hükümetlerin yönetici ve sözcüleri, polis şefleri, Diyanetin baş imamları, zindanların bekçileri ve tüm bunları da geride bırakmak üzere sermaye basın-yayın organlarındaki besleme sürüsü kendi uygun gördükleri ve sürdürülmesini istediklerine aykırı her düşünce ve örgütlenmeyi hain ilan ederek halkın mümkün en geniş kesimlerini sermayeye ve onun yönetim aygıtına yedeklemeye çalıştılar. Baş vurdukları ideolojik savaşın yol gösterici ilkesi, Nazi Propaganda Bakanı Joseph Gooebelsin, Eğer yeterince büyük bir yalan uydurur ve sürekli tekrarlarsan, sonunda insanlar buna inanacaklardır sözlerinde ifadesini bulan anlayıştı. (Bunun tutmadığı söylenemez, ama yine de yaşamın tokadını adım başı yediklerini belirtmek gerek.)
Ama gerçekler, hele de toplumsal muhtevası(içeriği) olan gerçekler karşısında yalan ve inkar gibi baskı ve şiddet te çözümsüzlüğe mahkumdur. Bunu güncel en önemli sorunlardan biri olan Kürt sorunu açısından ele alırsak, Kürtlerin Türklerden farklı ve ayrı bir ulus olduğu gerçeğini artık ne denli Yırtınırlarsa yırtınsınlar en bağnaz ırkçılar dahi görmezden/bilmezden gelemiyor. Bir avuç çapulcu-Üç-beş eşkıya söyleminden Devletin kurumları vardır, gerekli gördükleri herkesle görüşürler(!)e, söylem farklılıklarını; bizden anadilde eğitim istemeyin, kendi okullarınızı kurup öğrenin tesellisini ve silaha sarılacağınıza düz ovaya inip siyaset yapın(!) kabullenmelerini -buna aykırı bin türlü engellemeye rağmen- gündeme getiren, burjuva hokkabazlığının da görmezden gelemeyip kabullenmezlik edemediği nesnel-toplumsal değişim ve gelişmenin sonuçlarıdır.
Kürtler ve Kürt ulus hareketi 1920lerdeki durumunda değildir. Son otuz yıldaki gelişmeleri ve direnişi ve bu direniş içindeki kitleselleşmeyi sağlayan Kürt coğrafyasıındaki toplumsal - iktisadi ve kültürel- politik değişimdir. Bu değişimin Türkiyenin genel değişiminden bağımsız olmadığı ve şu üzerine bin türlü vaaz verilen dünyadaki değişimlerle de bağlantılı olduğu reddedilemez. Kapitalizm Kürt kırını çözdü ve Kürt kentine daha fazla bağladı. Bununla da kalınmadı, bölgeye ve dünyaya açılmaya neden olan iktisadi-sosyal gelişmeler yaşandı. Artık kimse, şu ya da bu nedenle başkaldırmış iki Kürt aşiretini zapturapt altına alarak Kürt hareketini kanla bastırmayı başaramayacaktır. Zira Kürt hareketi bir ulus hareketi düzeyine daha fazla ve gerçek anlamında yükselmiş, milyonları aynı talepler etrafında harekete geçirecek düzeye gelmiştir. Kabullenmeleri ve çözüm zorunluluğunu dayatan gerçek -nesnel dayanak ve temel- buradadır. Kürt, 87 yıllık süreçte olması mümkün ve kaçınılamaz bazı eritmelere karşın asimile edilememiş ve Türkleştirilememiştir! Türk burjuvazisi ve devleti şimdi bu sorunu, kendi çıkarlarının da mümkün olduğunca yakınında bir şekilde çözüme götürmek zorundadır. Ya bugüne kadarki ısrarını sürdürerek bölünmeye gidecek, stratejik önemdeki kayıpları göze alacak; akarsuları, toprakları, enerji kaynaklarının önemli bir bölümünü elden çıkarmayı göze alacaktır ya da kapitalist emperyalizm koşullarında ne kadar mümkünse o kadar genişlemesini engelleyemeyeceği bir çözümün ilk adımlarını atacaktır. TÜSİAD sözcülerinin demokratikleşme, Kürt sorununun çözümü için Kürtçe eğitimin serbest bırakılması, seçim barajlarının düşürülmesi gibi önerilerinin burjuvazi ve devletinin açmazı ve ihtiyaçlarıyla bağlantısız olmadığı açıktır. Bütün afra-tafraya karşın, Kürt tarafını muhatap alan emperyalizm taşeronu politik yöneticilerin bunu bir Devlet projesi olarak yürüttüklerini açıklamaları bir diğer göstergedir. Halkın ihtiyaçlarını ve duygularını değil, kendi düzenlerinin bugünü ve geleceği adına politika değişikliklerine gereksinim duyuyorlar.
Bu gelişmeler, Türk halk kitlelerinin ya da önemli bir kesiminin sorunu bölücülük sorunu olarak görmeleri için dayanakların gerçekte olmadığını bir kez daha göstermektedir. Türk halk kitleleri Gooebelsvari propagandanın Kürtü Türke kırdıran karakterini görmeli ve Kürt-Türk ulusal hak eşitliği, Kürtçenin tüm toplumsal yaşamda serbestçe kullanılması ve eğitiminin yapılması için hükümete ve devlet olma kalkanına sığınarak saltanatlarını güçlendirmeye çalışan hakim yönetici kasta karşı baskı oluşturarak, sorunun çözümü için taraf olmalıdırlar. Bu, sermayenin Kürt sorununun çözümsüzlüğünden yararlanarak engelleyebilmeyi başardığı Kürt-Türk işçi ve emekçilerinin sınıf birliğinin pekişmesine ve burjuvaziye karşı etkili bir mücadeleyi yükseltmelerine hizmet edecektir.
A. Cihan Soylu
Evrensel'i Takip Et