16 Kasım 2010 00:00

GERÇEĞİN GÖZÜYLE


“Bayram gelmiş neyime / kan damlar yüreğime” diye türkü yakan bir halkın içinden geliyorsanız zordur bayramlar üzerine yazmak, çizmek, konuşmak. Sizden bayram günlerinin işlevi üzerine güzel sözler bekler okur. Sevginin, kardeşliğin, barışın simgesi olarak görür bayramı da ondan. Küsler barışacak, kin, kavga unutulacak, çocuklar sevindirilecek, yoksullara yardım eli uzatılacak, yeni giysileri içinde insanlar şen şakrak dolaşacak. Bilirsiniz geleneklerine sıkı sıkıya bağlıdır insanımız. O kadar ki geleneğe aykırı hareket gördüğünde babası, kız kardeşi olsa bakmaz gözünün yaşına. Geleneklerini çiğnetmez. Çeker vurur. Gel gör ki Anamal düzeninin dünya ülkelerini biçimlendiren tüketim tutkusu devreye girdiğinde akan sular durur. Küreselleşme ile birlikte bayram gelenekleri de tavsamaya hızla yok olmaya başlar. Dinsel mahalle baskısının bile bu gidişe karşı durmasının olasılığı yoktur. Çok uluslu sermaye mekanizması “tüketilecek” komutunu vermişse gayri geri dönüşün mümkünü de kalmamış demektir.
Geçen Cuma bir caminin önünden geçiyordum. Vaizin sesi yankılanıyordu hoparlörden. Önce kulağıma yansıyan sözcükleri yanlış anladım zannettim, duraladım. Ama doğru duymuşum. Kan dökmeyenlerin bağış yaparak kurban kesme yükümlülüğünden kurtulamayacaklarını söylüyordu vaiz. Demek ki önce hayvanların kanı dökülecek bayramda. Sonra aile efradı arabaya bindirilecek ve 9 günlük bayram tatili için gaza basılacak. Böylece yollarda ya kan döken ya da kanı dökülen olunacak. Tatilin henüz başında trafik kazalarının salt iki günlük bilançosu 38 ölü 168 yaralı olarak kayda geçiyordu.
Eski bayramlar diye yakınmanın da bir anlamı yok artık. Nefret söylemine alıştırılmış, şiddet sever, sevgisiz ve saygısız bir toplum olma yolunda kocaman adımlarla yürüyoruz. Şöyle bir gözleyin; yolda, işte, gezide yeni tanışan kişilerin birbirine ilk sordukları soru “Nerelisin” ile başlıyor. Eğer taraflardan biri doğu illerinden birinin adını söylerse karşısındaki bir hımm çekip uzaklaşmanın çarelerini arıyor. Şimdilerde hasımlarını zorda bırakma yöntemlerinden biri aile kökenin araştırmak. Bakın bakalım hasmınızın sülalesinde Ermeni, Rum, Kürt var mı? Hani büyükbaba, büyükanne falan. Buldunuz mu elinizdeki silah güçlüdür. Yandı hasmınız. İnsanı insan olduğu için sevmek nerde kaldı peki?
Bu güzel bayram gününde adamın zoru ne, ille bizim de moralimizi bozacak diye düşünebilirsiniz. Haklısınız da. Yine de bir an empati kurmaya çalışın. Ben bir gazeteciyim. Onlarca meslektaşım cezaevinde geçiriyor bayramı. Mustafa Balbay Silivri’de, Vedat Kurşun’sa Diyarbakır’da iki ayrı simge. Soruşturulan, haklarında dava açılan, baskılar sonucu bayrama işsiz giren meslektaşları saymıyorum bile. Ülke giderek büyük bir cezaevine dönüşüyor sanki. Belki de devasa bir gözleme, dinleme evine. Aykırılığa, düşünmeye, düşündüğünü ifade etmeye geçit vermeyen insanların dışarıda bırakıldığı, tek tipleştirilenlerin ise mutlu yaşadığı bir ev. Böyle bir ülke düşlüyor kimileri.
Güzel şeyler yazmak, güzel şeyler söyleyebilmek için etrafınızda güzelliklerin olması gerekiyor. Ben baktığımda göremiyorum. Siz görüyor musunuz?
TURGAY OLCAYTO

Evrensel'i Takip Et