25 Kasım 2010 00:00
Savaşmak istemiyoruz ancak mutlaka konuşacağız
Biz Kürt vatandaşlar ve diğer halkların aydınları kamusal alanlarda da mutlaka Kürtçe konuşacağız.
Lise yıllarımda Aziz Nesine ait bir kitap okumuştum. Türkiyede vatandaş olmanın tiraji-komik konularını anlatıyordu. Yaşar adında bir vatandaş hakları söz konusu olunca nüfus kayıtlarında ölü, sorumlulukları söz konusu olunca sağ olarak görülüyordu. Yani Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz dı. Öykünün adı da zaten buydu.
Bugün aynı öykü Kürt vatandaşların durumunu çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Vatana er olarak hizmet, vergi ödemek, ağır işçilik ve hatta boş arazilerdeki mayınlara basarak ölmek söz konusu olduğunda Kürtler bu ülkenin eşit vatandaşları sayılıyor. Dilini konuşmayı arzu ettiği vakit; milyonlarca Kürtün dili devletin nezdinde bilinmeyen bir dil olarak kayıtlara geçiyor.
Tüm demokratik ülkelerde vatandaşın beyanı esas alınır, yasalar bu doğrultuda düzenlenir. Ülkemizde ise vatandaşların saygınlıkları her an rencide edilerek; saygın bir vatan sahibi olacakları kendilerine salık veriliyor. Güçlü vatan yaratma kaygısı; güçsüz, konuşmayan, denilen yönergeleri yerine getiren, uslu, sorgulamayan güçsüz vatandaşı doğuruyor.
TRT 6nın sahibi devlet, Kürt oylarını toplamaya yönelik Kürtçe yayın yaparken; KCK operasyonu ile toplanıp, mahkemeye çıkarılan politikacıların dili olan Kürtçe bilinmeyen bir dil ilan ediliyor?.. Tragedya ve komedya arasında tuhaf bir gidiş geliş. Bir kere devletin bir ciddiyeti olmalı!.. Zira feodalizmin aşiretçilik sistemlerinde dahi belli konularda belli ciddiyetler söz konusudur.
Oysa Kürtler bu dili biliyor, binlerce yıldır kullanıyor. Neolitikten bu yana canlılığını korumuş, ağır baskılar altında dahi kendini yenileyip geliştirebilmiş nadir diller arasında önemli bir yer kapmış. Zerdüştün Avestası Kürtçe yazılmış. Bu dili bilmeyen AKPli 80 millet vekili Kürt de var elbette. Zaten onlar halkın yanında azınlıkta kalıyorlar. Her defasında bir yalanla kendilerini seçtirip, meclise geldikleri vakit dillerinin bilinmeyen dil olduğunun altına imzalarını atıyorlar. Bu onların kendi ayıpları.
Şimdi dilini bilmeyen Kürtler utanıyor TZPnin çalışmalarına katılarak bu eksikliklerini gidermeğe çalışıyor. Hatta Türk aydınlar ben Almanca-İngilizce bilip binlerce kilometre uzağımdaki insanlarla anlaşabiliyorsam neden yanı başımdaki Kürtlerle anlaşamayayım diyerek Kürtçe kurslara katılıyor.
Savaşmak başta kadınları vuruyor iken; savaşı onaylamak mümkün değil elbette. Kürt vatandaşlar olarak bu ülkede kamusal alanda askerlik yapıyorsak yine bu ülkede kamusal alanda anadilimizi konuşacağız. Mesela Baba bizi anadilimizde okula gönder Diyeceğiz. Çift dilli ülkelerin eğitim sistemlerini inceleyerek Türkiye koşullarına uydurun, vatandaşlık haklarını eşitleyin diyeceğiz. Savaşmayı çift taraflı onaylamayacağız ancak Kürtçeyi kamusal alanda kullanmanın sivil itaatsizleri olacağız. Bu bizlerin vatandaşlık hakkıdır.
Yasa koyucuların görevi ise komik zannederek oynadıkları oyunun yüzlerce ailenin acı çekmesine neden olduğunu görmeleri ve bu oyundan vazgeçmeleridir. Diğer bir görevleri ise Kürt dilinin bilinen, yaşayan, yerleşik, diğer dilleri destekleyen zengin-doğurgan bir dil olduğu gerçeğini kabullenmek, anayasal güvence altına almaktır.
Zira biz anadilimizde konuşup yazacağız. Hümanist diğer halkların aydınları ise kültürel değerlerin korunması ve mozaikten bir rengin silinmemesi adına, enternasyonalizm adına Kürtçe konuşacaklar.
FATMA İZOL Eğitim Sen Ankara 2 Nolu Şube Üyesi
Evrensel'i Takip Et