28 Kasım 2010 00:00
Emeğe saygı duymayı bilmeyen bir asi
Bazı insanları olduğundan çok farklı görmeye ve göstermeye ne kadar da meraklıyız. Tabii bunda safça bir hayranlığın ötesinde, güce tapma ve yalakalık gibi özelliklerin payı da az değil. Zaten giderek yoğunlaşıp yaygınlaşan kavram kargaşası nedeniyle kafaların iyice allak bullak olduğu dönemleri yaşıyoruz. Bu karmaşa içinde isteyen, istediği kişiyi istediği gibi parlatmakta hiç zorlanmıyor. Beşiktaşın Almanyalı Teknik Direktörü Bernd Schuster de, kavram kargaşası yaratılarak cilalananların tipik bir örneğini oluşturuyor.
Bu ülkede 1960lı yılların futbolu oynanıyor dediği için bazıları neredeyse utanmasa Schustere teşekkür edecek. Asi, aykırı hatta anarşist nitelemeleriyle sahiplendikleri Almanyalı teknik adama toz kondurmuyorlar. Adam doğru söylüyor, bu ülkede oynanan futbol çok demode, Yabancı birisi olduğu için söylediğini kabul etmekte zorlanıyoruz, aslında söylediklerinde yerden göğe kadar haklı gibi yorumlarla da, Schustere olan sonsuz inançlarını ve bağlılıklarını ortaya koyuyorlar. Üstelik de Schusterin bu lafı, Türkiyede oynanan futbolun düzeyiyle ilgili saptamada bulunmak amacıyla değil, sadece ve sadece rakiplerini aşağılamak için ettiğini bilmezden gelerek.
Schusterin ne kadar boyun eğmez bir asi(!) ve ne kadar ödün vermez bir anarşist(!) olduğunu ise Real Madrid teknik direktörüyken, bir Barcelona maçı öncesinde, Barcelonayı yenemeyiz diye konuşmasından ve Almanya Milli Takımında oynamak için para istemesinden anlıyoruz... Breh breh breh... Gerçekten de tarihte silinmez izler bırakacak denli derin başkaldırı(!) örnekleri.
Milli takımda oynamama kararının altında ise, Milli takım diye bir şeye inanmıyorum, bu nedenle artık milli takım formasını giymeyeceğim şeklinde ilkesel bir tavır yok. Milli takımda oynamak için ekstra para isterim diyor. Bu aykırı(!) kişilik, artık milli takımda oynamamaya karar vermiş ama istediği para verilirse bu kararını değiştirebilirmiş. Gerçekten de bir insan ancak bu kadar ilkeli bir asi(!) olabilir...
SAFSATAYA KARŞI
NEZAKET
Schusterin nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu anlamak için gerilere gitmeye gerek var mı ki? Türkiyeye geldiği günden bu yana yaptığı konuşmalar ve sergilediği tavırlar nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu anlamamıza yetiyor.
Rakiplerinin emeğine zerrece saygı duymayan, sürekli olarak rakiplerini küçümseyici, aşağılayıcı konuşmalar yapan birisini asi, aykırı ya da anarşist olarak nitelemek ne derece doğru? Asi, aykırı, anarşist olmak; verili olana, dayatılana, kurulu düzene ve bu düzenin sürekliliğini sağlayan yerleşik kalıplara karşı çıkmayı gerektirir. Schuster ise güce tapma, kendinden zayıf gördüğünü küçümsemeye, ezmeye, aşağılamaya kalkışma gibi kişilik özellikleriyle mevcut düzenle son derece uyumlu ve barışık bir görüntü sergiliyor.
Bu tartışmada Türkiyede oynanan futbolun seviyesine odaklanmak asıl sorunun gözden kaçırılmasına neden oluyor. Türkiyedeki futbolun düzeyi belli. Tabii ki hiç kimse Türkiyenin dünyanın önde gelen futbol ülkelerinden birisi olduğunu ve burada üst düzey futbol oynandığını iddia edemez. Bu bağlamda Türkiyede oynanan futbolu eleştirmek üzere pek çok şey söylenebilir. Ama eleştiriyle, saygısızlığı birbirine karıştırmamak lazım...
Burada üzerinde durulması gereken asıl konu, futbolun düzeyi değil, emeğe saygı. Puan kaybettiği her maçtan sonra rakiplerine rencide edici sözler söylemeyi adeta alışkanlık haline getirmiş bir teknik adamı savunmak adına tuhaf yorumlar yapılıyor. Yok Schuster değişim ve yenilik peşindeymiş, yok açık sözlülükle konuşarak futbolumuzdaki eksiklikleri bize hatırlatmış ve böylece bize iyilik yapmış falan filan... Rakiplerine ve rakiplerinin emeğine saygı duymayı bilmeyen böyle bir adamla dünyadaki en büyük kupaları kazansan ne olur? Ziya Doğan yine de nezaketi elden bırakmadan yanıtladı, Schusterin buram buram kendini beğenmişlik kokan safsatalarını. Maddi güç üzerinden asilik taslamak kolay. Oysa, asi nitelemesini gerçekten hak edenler, sahip oldukları kısıtlı olanaklar çerçevesinde, maddi güçten çok emekleriyle, duygularıyla, görece amatör ruhlarıyla büyüklerin (düzenin) tekerine çomak sokmaya çalışan Ziya Doğan gibi teknik direktörlerdir.
BOŞ KONUŞMALAR
Gelelim bu değerli(!) futbol adamının Türkiyede 1960lı yılların futbolu oynanıyor değerlendirmesine. Hangi branşla ilgili olursa olsun bir spor adamının böyle bir laf etmesi büyük bir cehalet örneğidir. Çünkü spor bilimle ve bilimsel gelişmeyle doğrudan ilintili bir etkinliktir. Fiziksel aktiviteye dayalı herhangi bir spor dalında bugün 1960lı yılların düzeyinde bulunulduğunu söylemek, bilimi ve bilimsel gelişmeyi reddetmek anlamına gelir. Bilimsel gelişmelerin; antrenman, hazırlık ve diğer çalışma yöntemlerine yansıtılmasıyla sporcuların kapasitelerinin geçmiş yıllara oranla ne kadar arttırıldığını biliyor, gözlemliyoruz. Bütün sporların temeli sayılan atletizmin her dalında kırılan rekorlar bu gerçeğin somut göstergesi. Kuşkusuz bilimsel gelişmeler her ülkede aynı ölçüde sporun içine giremiyor. Özellikle ekonomik açıdan güçlü ülkeler altyapı, eğitim, teknoloji, araştırma gibi konulara daha çok kaynak ayırabildikleri için sporda da başı çekiyorlar. Ama az ya da çok futbol her ülkede zamana ve bilimsel gelişmelere koşut bir ilerleyiş içinde. Sportif ilerleme insanlığın kaçınılmaz, karşı konulamaz değişimlerinden birisi. Bilimle ilintili bir etkinlik olan spor hakkında konuşurken 60lı yıllarla kıyaslamaya girişmek, asiliğin değil de ancak boş konuşmanın bir örneği olarak tarihteki yerini alabilir.
Eğer 60lı yıllar göndermesini bir zihniyet eleştirisi olarak dile getirdiyse de o zaman Schustere sormak gerekir, Beşiktaş hangi yılların futbolunu oynuyor diye... Hem madem rakiplerin 60lı yılların futbolunu oynuyor o zaman onları alt etmek kolay olmaz mı? Modern futbol oynayabilen bir takımın önünde 60lı yılların futbolunu oynayan takımlar tutunabilir mi? 60lı yılların futbolunu oynayan rakiplerini yenemiyorsan, o zaman senin de günümüzün futboluyla pek bir alakan olmadığı söylenebilir. Aslında 60lı yılların futbolunu oynamakla eleştirdiğin bir takımın oyuncusunun 60 metre top sürüp size gol atması, sizin hangi yılların takımı olabileceğiniz konusunda yeterli fikri veriyor.
Schuster, 60lı yıllar saçmalığına girmeden daha usturuplu bir şekilde, Bu ülkede çoğu takım taktiksel stratejisini oynamak üzerine değil, oynatmamak üzerine kuruyor. Özellikle İstanbulda bizi yenmeyi değil, bize yenilmemeyi hedefledikleri için katı savunma yapıp, oyunu çirkinleştiriyorlar diye konuşabilirdi. Ama bunun da doğal karşılanması gerekmez mi? Kendilerinden daha güçlü rakipler karşısında dünyadaki bütün takımlar benzer stratejiyle mücadele etmiyor mu? Yani Beşiktaş, Barcelona ile oynasa, bu karşılaşmada Kasımpaşa maçının taktiğiyle mi mücadele edecek?
Schuster aynı zamanda, Quaresma oyundan çıkınca sıradan bir takıma dönüştükleri özeleştirisini de yapıyor. Demek sadece 1 oyuncu çıkınca takım büyük bir değişime uğruyor ve sıradan bir hale geliyor. Peki günümüz futbolunda 1 oyuncusu çıkınca sıradanlaşan bir takım var mı? Demek Schuster 6 ayda, Beşiktaşı salt Quaresmanın yeteneğine, becerisine mahkum olan bir takım olmaktan kurtaramamış.
ÇOK AYKIRI ÇOK!
Almanyalı teknik adamın puan kaybettikleri maçlardan sonra hakemler hakkında atıp tutmak gibi bir huyu da var. Bu asi ve aykırı ruhlu(!) teknik adam, madem hakemlerle ilgili konuşmaya bu kadar hevesli, Gençlerbirliği maçında lehlerine verilen komik penaltı kararıyla ilgili olarak da bir şeyler söyleyebilseydi keşke...
Basın mensuplarını terslemesi, aşağılaması, yeri geldiğinde antrenman sırasında onlara erotik(!) pozlar vermesi de Schusterin asiliğini(!) gösteren diğer örnekler.
Tabii bir de saha içinde bulunan her görevlinin boynuna takması gereken akreditasyon kartını takmama meselesi var. Kartı takmamakla, Sizi takmıyorum mesajı vermek istiyordu herhalde. Neyse ki federasyonun uyarısıyla bu asi(!) tavrından geri adım attı ve akreditasyon kartını takmaya başladı...
İnsanı ve emeğini en yüce değer olarak kabul edenlerin, insana ve emeğe saygı duymayı bilmeyen Schuster hakkında olumlu düşünceler beslemesi olanaksız. Ama insanlar her yaşta kendilerini geliştirebilirler. Ne diyelim?.. Umarız Schuster de kısa zamanda asi, aykırı, anarşist gibi anıldığı sıfatları hak edecek kişilik gelişimini kaydeder...
Mehmet Özyazanlar
Evrensel'i Takip Et