25 Mart 2006 04:00
Bakan Çelik şiddete duyarsız
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ilköğretim okullarına kadar inen şiddeti görmezden gelme tutumunu dün de sürdürdü. Çelik, ilk ve ortaöğretim kurumlarında son aylarda büyük artış gösteren bıçakla yaralama ve cinayet olaylarını, "Okullarda yaşanan bir iki olayı büyütmemek lazım. Bu medyada büyük görüntülerle yer aldığı zaman, özendirici oluyor" şeklinde değerlendirdi.
Bakan Çelik, Bodrum'un Ortakent-Yahşi beldesinde bulunan Esnaf ve Sanatkarlar Odası Meslek Eğitim Merkezi'nin açılış törenine katıldı. Çelik, burada öğrencilerin yağmur altında bekletildiklerini görünce içeri alınmalarını istedi. Çelik'in talimatının ardından öğrencilerin bir bölümü içeri alınırken, bir bölümü tören bitimine kadar yağmurun altında bekletildi.
Çelik, törende yaptığı konuşmada, eğitim alanında üzerlerine düşen görevi yerine getirdiklerini söyledi.
Şiddetle ifade ediyorlar Öte yandan Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ramazan Arı, Türk çocuklarının çoğunun hobisinin olmadığını, bu nedenle kendilerini, televizyondan öğrendikleri şiddetle ifade etmeye çalıştıklarını belirtti. Okullardaki şiddet olaylarını değerlendiren Arı, Türkiye'de genel olarak disiplinin baskıyla karıştırıldığını, bunun da gelişme çağındaki çocuklar üzerinde olumsuz etki yaptığını söyledi.
Çevre çok önemli Çocukları şiddete iten en önemli faktörün çevre koşulları olduğunu anlatan Arı, "Çocuğun etrafında, güvensiz bir ortam var. Diğer bireyler gibi çocuk da çevresine yeteri kadar güvenmiyor. Gelişme çağındaki çocuk bir model arar. Bu dönemde el sanatları, enstrüman çalmak, balık tutmak, keyifli sporlar yapmak gibi hobilere yönlendirilmesi gereken çocuklarımız, olumsuz çevre şartları nedeniyle, kendisine şiddetle yaklaşan, baba, ağabey, öğretmen gibi kişileri model almak zorunda kalıyor" dedi. Türk çocuklarının çoğunun hobisinin olmadığını ifade eden Arı, bu nedenle çocukların, kendilerini, televizyondan öğrendikleri şiddetle ifade etmeye çalıştığın vurguladı.
3. sayfa haberleri İlk ve orta öğretim çağındaki çocukları, gazetelerin 3. sayfalarına taşıyan şiddet olaylarının şeklini belirleyen unsurun ise televizyon yayınları olduğunu öne süren Arı, şöyle devam etti: "Bir bıçakla ya da silahla işlenen cinayetler ya da şiddet olayları en ince detayına kadar televizyon ekranlarında, hem de çocukların ekran başında olduğu saatlerde gösteriliyor. Çocuklara yanlış model sunulması işte budur. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi televizyondaki şiddet görüntülerine ciddi sınırlamalar getirilmeli." Prof. Dr. Arı, televizyondaki şiddet görüntülerinin, zaten erkek çocuklarının şiddete özendirildiği bir toplumda tetikleyici rol oynayarak, olumsuzluklara yol açmasının kaçınılmaz bir durum olduğunu sözlerine ekledi.
Lisede dehşet Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in okullardaki şiddetin abartıldığını söylediği gün 2 öğrenci daha bıçaklandı. Zeytinburnu'nda eğitim gören 2 öğrenci, okul önünde kendilerinden para isteyen şahıslar tarafından bıçaklandı. Edinilen bilgiye göre, İ.Ş. ve R.A.B. adlı kişiler dün Zeytinburnu Endüstri Meslek Lisesi önüne gelerek, S.K. (17) ve A.E. (16) adlı öğrencilerden para istedi. Para vermeyi reddeden iki öğrenci, İ.Ş. ve R.A.B.'ın bıçaklı saldırısına uğradı. S.K. sol bacağından aldığı bıçak darbesiyle yaralanırken, A.E.'nin de vücudunda sıyrıklar oluştu. Bu sırada çevreden yetişen kişiler, bıçaklı saldırganları yakalayarak durumu polise bildirdi. Polis, saldırganları gözaltına alarak, yaralı öğrencileri Haseki Hastanesi'ne gönderdi. Öte yandan Beşiktaş'taki bir ilköğretim okulunda bir öğrenci tarafından bıçakla kalbinden yaralanan F.C'nin hayati tehlikesinin sürdüğü bildirildi. Memorial Hastanesi yetkilileri, F.C'nin sağlık durumunun ciddiyetini koruduğunu, çekilecek EEG (elektroensefalogram) sonuçlarına göre durumunun netlik kazanacağını kaydettiler. Kocaeli'nin Gebze ilçesindeki bir ilköğretim okulunda arkadaşı G.G (14) tarafından çakıyla yaralanan ilköğretim okulu öğrencisi İ.Ş'nin (16) sağlık durumunun ise iyi olduğu bildirildi. Son 50 günde meydana gelen saldırılarda 30'u aşkın öğrenci yaralandı.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Ucuz işçilik imparatorluğu VESTEL - 1 -
Vestel işçisi için Teknolojinin Türkçesi! HAZIRLAYAN: Günay Ayaz Vestel'i nasıl tanırsınız? Muhtemelen bir çoğunuz "Saniyede bir ürün satan dünya devi" ya da televizyon reklamlarından duymaya alıştığımız şekliyle "Teknolojinin Türkçesi" diye yanıt verecek. Reklamlara bakarsanız; tek derdi ülkeye yatırım yapmak! Vestel de kendisini şöyle tanıtıyor: "Önce İnsan" ilkesi doğrultusunda tüm çalışanlarımıza verimli bir biçimde çalışacakları, ilişkilerin karşılıklı saygıya ve güvene dayandığı bir ortam yaratma çabası içindeyiz. Sürekli gelişim için en önemli unsurun sahip olduğumuz entelektüel sermaye olduğunun bilincindeyiz. Vestel'i Vestel yapan, her şeyden çok özveriyle çalışan yüksek nitelikli profesyonel kadrosudur. 2006 yılında 4 milyar dolarlık ihracat hedefleyen Vestel, Türkiye'nin ihracat şampiyonları arasında olduğu gibi, televizyon üretiminde 12 milyon adetle dünyanın üçüncü büyük TV üreticisi durumundadır. Her yıl yüz milyon dolarlar kazanan, üretim ve ihracat şampiyonlukları olan, üstüne üstlük kendisini böyle tanıtan bir şirket elbette işçisini aç bırakmaz, sırtını pek tutar değil mi? Bunca kârı "özverili" çalışanı sayesinde yaptığını bilen bir firma, bu emeğin değerini verir!
En ufak hata götürür Bakın, "dünya devi" olmasına güvenerek, benzer düşüncelerle Vestel'de çalışmaya başlayan bir işçi 'Teknolojinin Türkçesi'ni nasıl anlatıyor: "İsim olarak dışarıdan çok iyi gözüküyor. Ancak çalışmaya başladıktan sonra çalışma ortamı, ücret kimseyi tatmin etmiyor. Bir buçuk yıldır çalışıyorum, 350 YTL maaş alıyorum. En ufak hatada dışarı atabiliyorlar. İnsanlar muhtaç. Çalışmak zorunda. Bir köle gibi çalışıyoruz. Adam dışarıda binlerce işsiz var bir gider bin gelir diyor." "On kez de şampiyon olsa benim için fark etmiyor. Vestel'in bir milyon televizyon ürettiğini biliyorum. İş şampiyon olmakta değil. Ben yine asgari ücretle çalışıyorum" diyor bir başka işçi. Vestel'de işe başlayanlar önce "büyük bir yere kapak attıkları" düşüncesiyle, gelecek hayalleri kurmaya başlar. Fabrikaya girdiği andan itibaren ise tüm beklentiler suya düşer. Askeri bir bölgeye girdiği hissi, hızlı tempo, düşük ücret, her an işten atılma korkusu, bir müdüre ya da posta başına yanlış yapma kaygısı alır hayallerinin yerini. Vestel City'de (Vestel Şehri) işçinin işi, kurallar, disiplin yönetmelikleri ve müdürün ağzından çıkacak bir cümle, amirin baskısıyla bir anda bitebilir. Büyük patronun fabrikayı teftişe geldiği zamanlarda sorgusuz sualsiz işçi atması Manisa halkının dilinde hikâyelere dönüşmüştür: "Ahmet Zorlu Vestel Elektronik'e geldiğinde 4-5 işçiyi sadece yaka kartları olmadığı için işten attı..."
POLİTİKA PATRON İŞİDİR İŞÇİ İŞINE BAKSIN Vestel patronu asgari ücretten özelleştirmelere kadar her konuda politika yapar. Ama işçinin politika yapması yasaktır. Nazif Zorlu'ya göre, "İşçi ancak kendi mesleğinde kendini geliştirmeli ve işine sahip çıkmalıdır." Vestel işçileri ise "işine sahip çıkmanın" hiç durmadan çalışmak anlamına geldiğini çok iyi bilir. Umutları boşa çıkan bir Vestel işçisi anlatıyor: "Paraları işçiye verirsek yatırımı neyle yapacağız, biz dünya devleriyle yarışıyoruz, dediler. Ülkede ekonomi kötü, para kazanamıyoruz şeklinde nedenler gösterdiler. Vestel bu şekilde kalifiye işçilerini düşük ücretle çalıştırmaya devam ediyor. İşçiler Vestel'de çalışmaktan bıkıyor, çalışmak istemiyorlar. Ancak işten çıkmak isteyenlerin tazminatını vermiyorlar. Manisa merkezden işçi alınmıyor ve daha çok fakir işçiler işe alınıyor. Başka illerden aldığı işçiler evlerini buraya taşıdıkları için işi bırakıp gidemiyorlar ve Vestel'de çalışmaya mahkûm oluyorlar."
SENDİKALAŞMAYA TAHAMMÜL YOK Zorluya göre işçi hakkını aramamalı, hele sendika istemeyi aklından bile geçirmemelidir. 2001 yılında Vestel'de yaşanan sendikalaşma deneyimi de bunun kanıtı gibidir. Sendikalaşma başlar, yüzlerce işçi bir günde atılır, büyük patron işçileri fabrikayı kapatmakla tehdit eder. Sendikalaşma sona erer. İşçiler kendiliğinden gösterdiği her türlü tepki de işten atılmayla ya da sürgünlerle sonuçlanır. İşlerin azaldığı dönemlerde de yüzlerce işçi işten atılır; yani tam bir esnek çalışma uygulanır.
İYİ ŞİRKET MUTLU ÇALIŞANLAR! Vestel'in, "şirket kültürünü" tanıttığı dergilerinin bir bölümünde Takım Çalışması şöyle tarif ediliyor: "Vestel 'en iyi şirketler mutlu çalışanları olan şirketlerdir' sözü doğrultusunda çalışanlarının ortak çabasıyla yükselmektedir. Vestel, çalışanlarının memnuniyetine özen gösterir, bu konuda çalışmalar yapar. İnsan kaynakları vizyonumuz; Vestel'de herkes kendi işinin lideridir; esnek organizasyon yapımız her çalışanın kendi işiyle ilgili konularda sorumluluk almasına ve inisiyatif kullanmasına olanak tanır." Vestel Elektronik'te çalışan bir işçi ise bu görüşe katılmıyor: "Günde 12 saat çalışan bir işçi mutlu olabilir mi? İnsanların canı çıkıyor. 12 saat çalışıyoruz, 1 saat gidiş, 1 saat geliş geriye kalan 10 saatin 8 saati uyu, yemek ye, ihtiyaçlarını karşıla. Artanı mutluluğa harcayalım desek, mutluluğa zaman kalmıyor." Başka bir işçiyse sözü edilen "inisiyatif"i, "İnisiyatif işçinin yapacağından daha fazlasını yapması için verilir. Kaldıracağından daha çok yük vermektir" diye tanımlıyor.
Uzun çalışma, düşük ücret Vestel'in fabrikalarında işçilerin büyük bir bölümü asgari ücret alırken, 3-4 yıllık işçilerse 430 YTL'nin üzerinde ücret almaktadır. İşçilerin büyük bölümü, hafta içi ve hafta sonlarında fazla mesaiye kalarak ücretlerini ancak ortalama 650 YTL'ye çıkarabiliyorlar. Üç ayda bir ikramiye veriliyor. Esnek çalışmanın olduğu buzdolabı, klima, fırın gibi fabrikaların işçileri 6 ayı doldurmadan işten çıkarıldıkları için ikinci ikramiyeyi alamıyorlar. Vestel'de aylarca, cumartesi pazar da dâhil günde 12 saat çalışan işçiler var. İş olursa çalışmak zorunlu, gelmeyen işçinin savunması alınıyor. Üç kez savunması alınan işçi işten atılır. Müdürler istedikler işçileri istedikleri fabrikaya gönderebiliyor. Vestel'in yan sanayisinde ise durum daha kötü: "Ben Vestel'e parça üreten fabrikalardan birinde çalışıyorum. Bu yan sanayi fabrikalarının hepsi ürettikleri parça üzerinden Vestel'den para alıyorlar. Burada az işçiyle çok iş yaptırma politikası hâkim. Hemen her gün zorunlu mesailere bırakılıyoruz. Sabah sekizde işyerine girip gece onikiye kadar on altı saat çalıştırılıyoruz. Ve her gün saat başına ürettiğimiz parça sayısı arttırılıyor. Amirlerimiz başımızda daha fazla üretmemiz için bağırıp çağırıyorlar. İşten çıkarma ile tehdit ediliyoruz. Ayda neredeyse her pazar mesaiye bırakılıyoruz. Evimizi, ailemizi göremiyoruz. Çalışma gününün sonunda bel ve vücut ağrılarımızla evlerimize gidiyoruz ve sadece uyumaya zaman ayırıp tekrar sabahın köründe fabrikaya dönüyoruz. Bütün ayımızı üretimle geçiriyoruz, ama aldığımız maaşla ancak evimizin kirasını karşılayabiliyoruz."
Taşeronlaştırma başladı Vestel'de taşeronlaştırma çalışmaları, 'Donanım Şirketi' adı altında, bazı bölümlerde başladı. Buzdolabı 1-2, High-End, klima fabrikalarına yeni alınan işçiler, Donanım ve Boyser isimli taşeron şirketlere bağlı olarak çalışıyorlar. Taşeron işçiler, ikramiye almadan, 6 ay sözleşmeli çalışacak. Kıdem tazminatı hakları olmayacak. Hafta içi fazla mesaileri yüzde 25, hafta sonu fazla mesaileri ise yüzde 50 zamlı ödenecek. High-End'e çalışan bir işçi bu durumu, 'Kadrolu bir işçiye verilen ücretle kıyasladığımızda iki taşeron işçiden biri Vestel'e bedavaya gelecek" diye değerlendiriyor. Taşeronlaşmanın işçi için "deneme" olacağını söyleyen patron, "Biz önce taşerona alacağız beğenirsek sonra kadrolu yapacağız" diyor. Oysa Vestel'de, taşeronlaşma olmadan önce de işçiler, deneme süresine tabi tutuluyordu.
Binlerce işçi çalışıyor Elektronik, beyaz eşya ve bilgi teknolojisi alanlarında faaliyet gösteren Vestel, 7'si yurtiçinde, 11'i yurtdışında olmak üzere toplam 18 şirketten oluşuyor. Vestel Şirketler Grubu, Zorlu Grubu'nun elektronik ve beyaz eşya sektöründeki yatırımlarını temsil ediyor. Manisa'daki 450 bin m2'lik alanda kurulu tesislerde, 5 binin üzerinde işçi ile klima, buzdolabı, monitör, renkli televizyon, TV üstü uydu alıcısı, PC, televizyon tuneri, Internet TV üretilmektedir. Vestel'e üretim yapan Form Plastik, Teknika, Teleset, Odsel, Demotek, Akset, Öneysan, Rem gibi onlarca yan sanayi fabrikasında da 8 bine yakın işçi çalışıyor.
İhracat şampiyonu 1994 yılında Asil Nadir'e aitken sadece televizyon üreten, orta ölçekli bir fabrika olan Vestel, Zorlu Grubu'nun eline geçtikten sonra bugün Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nde 7 fabrikası olan ve dünyada Boeing uçak firmasından sonra ikinci büyük kapalı alanı bulunan Vestel City'ye dönüştü. Televizyondan beyaz eşyaya, klimadan bilgisayara kadar ürettiği ürünleri 108 ülkeye ihraç eden Vestel, özellikle Almanya, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerinde yüzde 20, dünyada ise yüzde 5 oranında pazar payına sahiptir. Son 4 yıldır JVC, Hitachi, Sharp, Sanyo, Thomson, LG ve Toshiba gibi dünya elektronik devlerinin ürünlerini de üretmeye başlayan Vestel, 1998-2003 yılları arasında Türkiye'nin ihracat şampiyonu oldu. 2005 yılında üçüncü olarak ihracatta 2 milyar dolar sınırını aştı. Televizyon ihracatında pazar payını yüzde 54'e çıkaran, beyaz eşyada üretiminin yüzde 77'sini ihraç ettiği 2003 yılında, toplam 1.5 milyar dolar ihracat gerçekleştiren Vestel, 2006 yılında 40 milyon cihaz üretmeyi, 4 milyar dolarlık ihracatı hedefliyor. YARIN: İşsizlik koz olarak kullanılıyor
Şiddetle ifade ediyorlar Öte yandan Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ramazan Arı, Türk çocuklarının çoğunun hobisinin olmadığını, bu nedenle kendilerini, televizyondan öğrendikleri şiddetle ifade etmeye çalıştıklarını belirtti. Okullardaki şiddet olaylarını değerlendiren Arı, Türkiye'de genel olarak disiplinin baskıyla karıştırıldığını, bunun da gelişme çağındaki çocuklar üzerinde olumsuz etki yaptığını söyledi.
Çevre çok önemli Çocukları şiddete iten en önemli faktörün çevre koşulları olduğunu anlatan Arı, "Çocuğun etrafında, güvensiz bir ortam var. Diğer bireyler gibi çocuk da çevresine yeteri kadar güvenmiyor. Gelişme çağındaki çocuk bir model arar. Bu dönemde el sanatları, enstrüman çalmak, balık tutmak, keyifli sporlar yapmak gibi hobilere yönlendirilmesi gereken çocuklarımız, olumsuz çevre şartları nedeniyle, kendisine şiddetle yaklaşan, baba, ağabey, öğretmen gibi kişileri model almak zorunda kalıyor" dedi. Türk çocuklarının çoğunun hobisinin olmadığını ifade eden Arı, bu nedenle çocukların, kendilerini, televizyondan öğrendikleri şiddetle ifade etmeye çalıştığın vurguladı.
3. sayfa haberleri İlk ve orta öğretim çağındaki çocukları, gazetelerin 3. sayfalarına taşıyan şiddet olaylarının şeklini belirleyen unsurun ise televizyon yayınları olduğunu öne süren Arı, şöyle devam etti: "Bir bıçakla ya da silahla işlenen cinayetler ya da şiddet olayları en ince detayına kadar televizyon ekranlarında, hem de çocukların ekran başında olduğu saatlerde gösteriliyor. Çocuklara yanlış model sunulması işte budur. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi televizyondaki şiddet görüntülerine ciddi sınırlamalar getirilmeli." Prof. Dr. Arı, televizyondaki şiddet görüntülerinin, zaten erkek çocuklarının şiddete özendirildiği bir toplumda tetikleyici rol oynayarak, olumsuzluklara yol açmasının kaçınılmaz bir durum olduğunu sözlerine ekledi.
Lisede dehşet Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in okullardaki şiddetin abartıldığını söylediği gün 2 öğrenci daha bıçaklandı. Zeytinburnu'nda eğitim gören 2 öğrenci, okul önünde kendilerinden para isteyen şahıslar tarafından bıçaklandı. Edinilen bilgiye göre, İ.Ş. ve R.A.B. adlı kişiler dün Zeytinburnu Endüstri Meslek Lisesi önüne gelerek, S.K. (17) ve A.E. (16) adlı öğrencilerden para istedi. Para vermeyi reddeden iki öğrenci, İ.Ş. ve R.A.B.'ın bıçaklı saldırısına uğradı. S.K. sol bacağından aldığı bıçak darbesiyle yaralanırken, A.E.'nin de vücudunda sıyrıklar oluştu. Bu sırada çevreden yetişen kişiler, bıçaklı saldırganları yakalayarak durumu polise bildirdi. Polis, saldırganları gözaltına alarak, yaralı öğrencileri Haseki Hastanesi'ne gönderdi. Öte yandan Beşiktaş'taki bir ilköğretim okulunda bir öğrenci tarafından bıçakla kalbinden yaralanan F.C'nin hayati tehlikesinin sürdüğü bildirildi. Memorial Hastanesi yetkilileri, F.C'nin sağlık durumunun ciddiyetini koruduğunu, çekilecek EEG (elektroensefalogram) sonuçlarına göre durumunun netlik kazanacağını kaydettiler. Kocaeli'nin Gebze ilçesindeki bir ilköğretim okulunda arkadaşı G.G (14) tarafından çakıyla yaralanan ilköğretim okulu öğrencisi İ.Ş'nin (16) sağlık durumunun ise iyi olduğu bildirildi. Son 50 günde meydana gelen saldırılarda 30'u aşkın öğrenci yaralandı.
src=/resim/b1.gif width=5>



Ucuz işçilik imparatorluğu VESTEL - 1 -
Vestel işçisi için Teknolojinin Türkçesi! HAZIRLAYAN: Günay Ayaz Vestel'i nasıl tanırsınız? Muhtemelen bir çoğunuz "Saniyede bir ürün satan dünya devi" ya da televizyon reklamlarından duymaya alıştığımız şekliyle "Teknolojinin Türkçesi" diye yanıt verecek. Reklamlara bakarsanız; tek derdi ülkeye yatırım yapmak! Vestel de kendisini şöyle tanıtıyor: "Önce İnsan" ilkesi doğrultusunda tüm çalışanlarımıza verimli bir biçimde çalışacakları, ilişkilerin karşılıklı saygıya ve güvene dayandığı bir ortam yaratma çabası içindeyiz. Sürekli gelişim için en önemli unsurun sahip olduğumuz entelektüel sermaye olduğunun bilincindeyiz. Vestel'i Vestel yapan, her şeyden çok özveriyle çalışan yüksek nitelikli profesyonel kadrosudur. 2006 yılında 4 milyar dolarlık ihracat hedefleyen Vestel, Türkiye'nin ihracat şampiyonları arasında olduğu gibi, televizyon üretiminde 12 milyon adetle dünyanın üçüncü büyük TV üreticisi durumundadır. Her yıl yüz milyon dolarlar kazanan, üretim ve ihracat şampiyonlukları olan, üstüne üstlük kendisini böyle tanıtan bir şirket elbette işçisini aç bırakmaz, sırtını pek tutar değil mi? Bunca kârı "özverili" çalışanı sayesinde yaptığını bilen bir firma, bu emeğin değerini verir!
En ufak hata götürür Bakın, "dünya devi" olmasına güvenerek, benzer düşüncelerle Vestel'de çalışmaya başlayan bir işçi 'Teknolojinin Türkçesi'ni nasıl anlatıyor: "İsim olarak dışarıdan çok iyi gözüküyor. Ancak çalışmaya başladıktan sonra çalışma ortamı, ücret kimseyi tatmin etmiyor. Bir buçuk yıldır çalışıyorum, 350 YTL maaş alıyorum. En ufak hatada dışarı atabiliyorlar. İnsanlar muhtaç. Çalışmak zorunda. Bir köle gibi çalışıyoruz. Adam dışarıda binlerce işsiz var bir gider bin gelir diyor." "On kez de şampiyon olsa benim için fark etmiyor. Vestel'in bir milyon televizyon ürettiğini biliyorum. İş şampiyon olmakta değil. Ben yine asgari ücretle çalışıyorum" diyor bir başka işçi. Vestel'de işe başlayanlar önce "büyük bir yere kapak attıkları" düşüncesiyle, gelecek hayalleri kurmaya başlar. Fabrikaya girdiği andan itibaren ise tüm beklentiler suya düşer. Askeri bir bölgeye girdiği hissi, hızlı tempo, düşük ücret, her an işten atılma korkusu, bir müdüre ya da posta başına yanlış yapma kaygısı alır hayallerinin yerini. Vestel City'de (Vestel Şehri) işçinin işi, kurallar, disiplin yönetmelikleri ve müdürün ağzından çıkacak bir cümle, amirin baskısıyla bir anda bitebilir. Büyük patronun fabrikayı teftişe geldiği zamanlarda sorgusuz sualsiz işçi atması Manisa halkının dilinde hikâyelere dönüşmüştür: "Ahmet Zorlu Vestel Elektronik'e geldiğinde 4-5 işçiyi sadece yaka kartları olmadığı için işten attı..."
POLİTİKA PATRON İŞİDİR İŞÇİ İŞINE BAKSIN Vestel patronu asgari ücretten özelleştirmelere kadar her konuda politika yapar. Ama işçinin politika yapması yasaktır. Nazif Zorlu'ya göre, "İşçi ancak kendi mesleğinde kendini geliştirmeli ve işine sahip çıkmalıdır." Vestel işçileri ise "işine sahip çıkmanın" hiç durmadan çalışmak anlamına geldiğini çok iyi bilir. Umutları boşa çıkan bir Vestel işçisi anlatıyor: "Paraları işçiye verirsek yatırımı neyle yapacağız, biz dünya devleriyle yarışıyoruz, dediler. Ülkede ekonomi kötü, para kazanamıyoruz şeklinde nedenler gösterdiler. Vestel bu şekilde kalifiye işçilerini düşük ücretle çalıştırmaya devam ediyor. İşçiler Vestel'de çalışmaktan bıkıyor, çalışmak istemiyorlar. Ancak işten çıkmak isteyenlerin tazminatını vermiyorlar. Manisa merkezden işçi alınmıyor ve daha çok fakir işçiler işe alınıyor. Başka illerden aldığı işçiler evlerini buraya taşıdıkları için işi bırakıp gidemiyorlar ve Vestel'de çalışmaya mahkûm oluyorlar."
SENDİKALAŞMAYA TAHAMMÜL YOK Zorluya göre işçi hakkını aramamalı, hele sendika istemeyi aklından bile geçirmemelidir. 2001 yılında Vestel'de yaşanan sendikalaşma deneyimi de bunun kanıtı gibidir. Sendikalaşma başlar, yüzlerce işçi bir günde atılır, büyük patron işçileri fabrikayı kapatmakla tehdit eder. Sendikalaşma sona erer. İşçiler kendiliğinden gösterdiği her türlü tepki de işten atılmayla ya da sürgünlerle sonuçlanır. İşlerin azaldığı dönemlerde de yüzlerce işçi işten atılır; yani tam bir esnek çalışma uygulanır.
İYİ ŞİRKET MUTLU ÇALIŞANLAR! Vestel'in, "şirket kültürünü" tanıttığı dergilerinin bir bölümünde Takım Çalışması şöyle tarif ediliyor: "Vestel 'en iyi şirketler mutlu çalışanları olan şirketlerdir' sözü doğrultusunda çalışanlarının ortak çabasıyla yükselmektedir. Vestel, çalışanlarının memnuniyetine özen gösterir, bu konuda çalışmalar yapar. İnsan kaynakları vizyonumuz; Vestel'de herkes kendi işinin lideridir; esnek organizasyon yapımız her çalışanın kendi işiyle ilgili konularda sorumluluk almasına ve inisiyatif kullanmasına olanak tanır." Vestel Elektronik'te çalışan bir işçi ise bu görüşe katılmıyor: "Günde 12 saat çalışan bir işçi mutlu olabilir mi? İnsanların canı çıkıyor. 12 saat çalışıyoruz, 1 saat gidiş, 1 saat geliş geriye kalan 10 saatin 8 saati uyu, yemek ye, ihtiyaçlarını karşıla. Artanı mutluluğa harcayalım desek, mutluluğa zaman kalmıyor." Başka bir işçiyse sözü edilen "inisiyatif"i, "İnisiyatif işçinin yapacağından daha fazlasını yapması için verilir. Kaldıracağından daha çok yük vermektir" diye tanımlıyor.
Uzun çalışma, düşük ücret Vestel'in fabrikalarında işçilerin büyük bir bölümü asgari ücret alırken, 3-4 yıllık işçilerse 430 YTL'nin üzerinde ücret almaktadır. İşçilerin büyük bölümü, hafta içi ve hafta sonlarında fazla mesaiye kalarak ücretlerini ancak ortalama 650 YTL'ye çıkarabiliyorlar. Üç ayda bir ikramiye veriliyor. Esnek çalışmanın olduğu buzdolabı, klima, fırın gibi fabrikaların işçileri 6 ayı doldurmadan işten çıkarıldıkları için ikinci ikramiyeyi alamıyorlar. Vestel'de aylarca, cumartesi pazar da dâhil günde 12 saat çalışan işçiler var. İş olursa çalışmak zorunlu, gelmeyen işçinin savunması alınıyor. Üç kez savunması alınan işçi işten atılır. Müdürler istedikler işçileri istedikleri fabrikaya gönderebiliyor. Vestel'in yan sanayisinde ise durum daha kötü: "Ben Vestel'e parça üreten fabrikalardan birinde çalışıyorum. Bu yan sanayi fabrikalarının hepsi ürettikleri parça üzerinden Vestel'den para alıyorlar. Burada az işçiyle çok iş yaptırma politikası hâkim. Hemen her gün zorunlu mesailere bırakılıyoruz. Sabah sekizde işyerine girip gece onikiye kadar on altı saat çalıştırılıyoruz. Ve her gün saat başına ürettiğimiz parça sayısı arttırılıyor. Amirlerimiz başımızda daha fazla üretmemiz için bağırıp çağırıyorlar. İşten çıkarma ile tehdit ediliyoruz. Ayda neredeyse her pazar mesaiye bırakılıyoruz. Evimizi, ailemizi göremiyoruz. Çalışma gününün sonunda bel ve vücut ağrılarımızla evlerimize gidiyoruz ve sadece uyumaya zaman ayırıp tekrar sabahın köründe fabrikaya dönüyoruz. Bütün ayımızı üretimle geçiriyoruz, ama aldığımız maaşla ancak evimizin kirasını karşılayabiliyoruz."
Taşeronlaştırma başladı Vestel'de taşeronlaştırma çalışmaları, 'Donanım Şirketi' adı altında, bazı bölümlerde başladı. Buzdolabı 1-2, High-End, klima fabrikalarına yeni alınan işçiler, Donanım ve Boyser isimli taşeron şirketlere bağlı olarak çalışıyorlar. Taşeron işçiler, ikramiye almadan, 6 ay sözleşmeli çalışacak. Kıdem tazminatı hakları olmayacak. Hafta içi fazla mesaileri yüzde 25, hafta sonu fazla mesaileri ise yüzde 50 zamlı ödenecek. High-End'e çalışan bir işçi bu durumu, 'Kadrolu bir işçiye verilen ücretle kıyasladığımızda iki taşeron işçiden biri Vestel'e bedavaya gelecek" diye değerlendiriyor. Taşeronlaşmanın işçi için "deneme" olacağını söyleyen patron, "Biz önce taşerona alacağız beğenirsek sonra kadrolu yapacağız" diyor. Oysa Vestel'de, taşeronlaşma olmadan önce de işçiler, deneme süresine tabi tutuluyordu.
Binlerce işçi çalışıyor Elektronik, beyaz eşya ve bilgi teknolojisi alanlarında faaliyet gösteren Vestel, 7'si yurtiçinde, 11'i yurtdışında olmak üzere toplam 18 şirketten oluşuyor. Vestel Şirketler Grubu, Zorlu Grubu'nun elektronik ve beyaz eşya sektöründeki yatırımlarını temsil ediyor. Manisa'daki 450 bin m2'lik alanda kurulu tesislerde, 5 binin üzerinde işçi ile klima, buzdolabı, monitör, renkli televizyon, TV üstü uydu alıcısı, PC, televizyon tuneri, Internet TV üretilmektedir. Vestel'e üretim yapan Form Plastik, Teknika, Teleset, Odsel, Demotek, Akset, Öneysan, Rem gibi onlarca yan sanayi fabrikasında da 8 bine yakın işçi çalışıyor.
İhracat şampiyonu 1994 yılında Asil Nadir'e aitken sadece televizyon üreten, orta ölçekli bir fabrika olan Vestel, Zorlu Grubu'nun eline geçtikten sonra bugün Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nde 7 fabrikası olan ve dünyada Boeing uçak firmasından sonra ikinci büyük kapalı alanı bulunan Vestel City'ye dönüştü. Televizyondan beyaz eşyaya, klimadan bilgisayara kadar ürettiği ürünleri 108 ülkeye ihraç eden Vestel, özellikle Almanya, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerinde yüzde 20, dünyada ise yüzde 5 oranında pazar payına sahiptir. Son 4 yıldır JVC, Hitachi, Sharp, Sanyo, Thomson, LG ve Toshiba gibi dünya elektronik devlerinin ürünlerini de üretmeye başlayan Vestel, 1998-2003 yılları arasında Türkiye'nin ihracat şampiyonu oldu. 2005 yılında üçüncü olarak ihracatta 2 milyar dolar sınırını aştı. Televizyon ihracatında pazar payını yüzde 54'e çıkaran, beyaz eşyada üretiminin yüzde 77'sini ihraç ettiği 2003 yılında, toplam 1.5 milyar dolar ihracat gerçekleştiren Vestel, 2006 yılında 40 milyon cihaz üretmeyi, 4 milyar dolarlık ihracatı hedefliyor. YARIN: İşsizlik koz olarak kullanılıyor
Evrensel'i Takip Et