15 Şubat 2006 23:00
Heyecan dorukta!
Aylardır heyecanla beklenen dünyanın en büyük film festivallerinden biri olan 56. Uluslararası Berlin Film Festivali (Berlinale) 29 filmin dünya prömiyerine sahne oluyor. Berlin Film Festivali, 1950 yılının Ekim ayından bu yana aralıksız sürüyor. Dünyanın en büyük festivalleri arasında yerini alan festival, Almanya'nın en büyük kültürel etkinliği unvanını elinde bulunduruyor. Her yıl onbinlerce ziyaretçi ve binlerce gazeteciyi barındıran Berlinale, kentin merkezi olan Pastdamer Plaz'da yapılıyor. Mekan olarak yeni yapı olmasına rağmen festival merkezi olarak ismini duyuran Pastdamer Platz, dünyanın en lüks ve gözde merkezlerinden biri olarak gösteriliyor.
İlk ödül 1951'de Böylesi bir hengamede bir sinema pazarı sağlayan Berlinale, ilk ödüllerini 1951 yılında vermiş. İlk yıl "Altın Ayı" 4 film arasında paylaştırılmış, bunlar; Cip'te Die Vier im Jeep" (İsviçre, Leopold Lindtberg) "Söz Hükmü" (Fransa, Henry Cornelius) "Bildirilmeyen Adres" (Fransa, Jean-Paul le Chanois) Cinderella (ABD, Wilfred Jackson) olarak festival tarihinde yerlerini almışlar. 'Altın Ayı' şimdi gerçek altından kaplansa da; heyecan o günden bugüne hiç değişmedi. Usta genç yönetmenler 56. yılında "Altın Ayı" için yarışıyor.
Gözler jüri heyetinde Bu yıl büyük ödül için 19 film yarışırken, festivalde toplam 380 film gösteriliyor. Berlinale bu yıl Arjantin, İran, Amerika, İngiltere, Çin olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden daha çok politik filmleri ağırlıyor. Dünyadaki gelişmelerden oldukça etkilenen sinema dünyası da, İsrail, Filistin sorunu, ABD'nin Afganistan'a müdahalesi olmak üzere dünyadaki çeşitli politik ve siyasi temaları işlemiş. Yönetmen ve sinema eleştirmenlerinin kulis söylentileri 19 film arasında seçimin zorlu olacağı yönünde. Bu ortamda bekleyiş ve belirsizlik sürüyor. Festival yolu yarılarken, heyecan da doruğa çıktı. 8 kişilik jüri komitesi; 19 Şubat'ta kimilerini mutlu ederken, kimilerini hayal kırıklığına uğratacak.
Kürt yönetmenler Berlinale'de bu yıl Türk filmi yer almıyor. Ancak Türkiye asıllı yönetmenlerin filmleri var; Aysun Bademsoy "Am Rand der Stadte", Thomas Arslan "Aus der Ferne" (Uzaktan), Bülent Akıncı "Der Lebensversicherer" ile Türkiye'den kesitler taşıyor. Festivalin gözdesi ise Duhoklu Kürt yönetmenler Masoud Arif Salih ve Hussein Hassan Ali'nin kendi imkanlarıyla zor şartlar altında çektiği "U Nergiz Bişkivin" adlı film. Festival farklı ülkelerde yaşayan Kürt yönetmenlerin buluştuğu bir platforma dönüştü.
İstanbul'dan Doğubeyazıt'a 'Uzaktan' bakış Türkiye asıllı Alman yönetmen Thomas Arslan'ın 'Aus der Ferne' (Uzaktan) adlı filmi 56. Berlin Film Festivali kapsamında Panorama bölümünde gösterildi. İstanbul'da başlayıp, Doğubeyazıt'ta sona eren yolculuğun yönetmenin anekdotlarıyla yer aldığı film, günlük yaşamın sadeliğinde. Alman asıllı anne ve Türkiyeli babanın çocuğu olan Thomas Arslan, 20 yıl aradan sonra döndüğü Türkiye'ye "Uzaktan" bir bakış sunarak izleyenleri İstanbul'dan Doğubeyazıt'a bir gezintiye çıkarıyor. Film Türkiye'ye kişisel bir yolculuğu anlatıyor. Uzaklara gitme isteğinizde neler etkili oldu? İki nedeni vardı: Birincisi 20 yıl aradan sonra oraları tekrar görmek istedim. İkincisi bugün Türkiye Almanya'da televizyonda hep belirli görüntülerle gösteriliyor, bunun dışında farklı şeylerle göstermek istedim. Çocukken gitmiştim; o dönemden aklımda kalan görüntüler, anılar vardı. Tekrar karşılaştırmak istedim; şimdi yeni olan ne diye. Birtakım klişelerin ötesinde bir şeyler göstermek istedim. Bu yolculuk için zamanlamayı nasıl tercih ettiniz? Daha önce yapamazdım çünkü Türkiye'de askerlik sorunlarım vardı. Bunu 2 yıl önce hallettim ve ancak şimdi fırsat bulabildim. Türkiye'de gittiğinizde her şeyi çekebilirsiniz ama ben özellikle herkesin işlediği, basında herkesin işlediği konuların dışındaki şeyleri çekmek istedim. Kısaca günlük yaşamı çektim. Beni asıl ilgilendiren günlük yaşamdaki ayrıntılar. Alışılmış konuların ötesinde yaşamdan basit kareler almak istedim. Bu demek değildir ki; filmdeki her şey Türkiye'yi birebir anlatıyor, bu benim Türkiye'ye bakışım. Kendi kuşağınız için orası uzak mı gerçekten? Benim babamın kuşağı biraz daha farklı. O, 1956'da Almanya'ya geldi. Ailem burada, Türkiye'yi buradan hissettim, ama oraya gidemeyince oranın günlük yaşamını hissedemiyorsunuz. Uzun zaman sonra gidince uzaklığın farkına varıyorsunuz. Bir yandan da yakın, çünkü aile bağları var. Ama ben Berlin'de yaşıyorum; ailem, dostlarım, bakkalım, çevrem burada. Bu yolculuk sizde neleri değiştirdi? Başlamadan önce gidince oraya alışırım diye düşünüyordum ama öyle olmadı. Türkçemin de iyi olmaması dolayısıyla döndüğümde anladım ki hâlâ buralardayım. Çocukluk anılarıma dokunmam, akrabalarımı görmem güzeldi tabi. Oradaki deneyimleri, gözlemlerimi, duygularımı onları yavaş yavaş sindirmem gerekiyor, henüz tam oturmadılar. Rota nasıl belirlendi? İstanbul, Ankara'yı biliyordum ama daha doğuya gittikçe benim için hiç bilmediğim bir coğrafyaydı. Doğubeyazıt'ı Ağrı Dağı için tercih ettim. Ağrı Dağı hem tarihi, hem de coğrafi olarak etkileyici. Bu da kararımızı etkiledi.
İlk ödül 1951'de Böylesi bir hengamede bir sinema pazarı sağlayan Berlinale, ilk ödüllerini 1951 yılında vermiş. İlk yıl "Altın Ayı" 4 film arasında paylaştırılmış, bunlar; Cip'te Die Vier im Jeep" (İsviçre, Leopold Lindtberg) "Söz Hükmü" (Fransa, Henry Cornelius) "Bildirilmeyen Adres" (Fransa, Jean-Paul le Chanois) Cinderella (ABD, Wilfred Jackson) olarak festival tarihinde yerlerini almışlar. 'Altın Ayı' şimdi gerçek altından kaplansa da; heyecan o günden bugüne hiç değişmedi. Usta genç yönetmenler 56. yılında "Altın Ayı" için yarışıyor.
Gözler jüri heyetinde Bu yıl büyük ödül için 19 film yarışırken, festivalde toplam 380 film gösteriliyor. Berlinale bu yıl Arjantin, İran, Amerika, İngiltere, Çin olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden daha çok politik filmleri ağırlıyor. Dünyadaki gelişmelerden oldukça etkilenen sinema dünyası da, İsrail, Filistin sorunu, ABD'nin Afganistan'a müdahalesi olmak üzere dünyadaki çeşitli politik ve siyasi temaları işlemiş. Yönetmen ve sinema eleştirmenlerinin kulis söylentileri 19 film arasında seçimin zorlu olacağı yönünde. Bu ortamda bekleyiş ve belirsizlik sürüyor. Festival yolu yarılarken, heyecan da doruğa çıktı. 8 kişilik jüri komitesi; 19 Şubat'ta kimilerini mutlu ederken, kimilerini hayal kırıklığına uğratacak.
Kürt yönetmenler Berlinale'de bu yıl Türk filmi yer almıyor. Ancak Türkiye asıllı yönetmenlerin filmleri var; Aysun Bademsoy "Am Rand der Stadte", Thomas Arslan "Aus der Ferne" (Uzaktan), Bülent Akıncı "Der Lebensversicherer" ile Türkiye'den kesitler taşıyor. Festivalin gözdesi ise Duhoklu Kürt yönetmenler Masoud Arif Salih ve Hussein Hassan Ali'nin kendi imkanlarıyla zor şartlar altında çektiği "U Nergiz Bişkivin" adlı film. Festival farklı ülkelerde yaşayan Kürt yönetmenlerin buluştuğu bir platforma dönüştü.
İstanbul'dan Doğubeyazıt'a 'Uzaktan' bakış Türkiye asıllı Alman yönetmen Thomas Arslan'ın 'Aus der Ferne' (Uzaktan) adlı filmi 56. Berlin Film Festivali kapsamında Panorama bölümünde gösterildi. İstanbul'da başlayıp, Doğubeyazıt'ta sona eren yolculuğun yönetmenin anekdotlarıyla yer aldığı film, günlük yaşamın sadeliğinde. Alman asıllı anne ve Türkiyeli babanın çocuğu olan Thomas Arslan, 20 yıl aradan sonra döndüğü Türkiye'ye "Uzaktan" bir bakış sunarak izleyenleri İstanbul'dan Doğubeyazıt'a bir gezintiye çıkarıyor. Film Türkiye'ye kişisel bir yolculuğu anlatıyor. Uzaklara gitme isteğinizde neler etkili oldu? İki nedeni vardı: Birincisi 20 yıl aradan sonra oraları tekrar görmek istedim. İkincisi bugün Türkiye Almanya'da televizyonda hep belirli görüntülerle gösteriliyor, bunun dışında farklı şeylerle göstermek istedim. Çocukken gitmiştim; o dönemden aklımda kalan görüntüler, anılar vardı. Tekrar karşılaştırmak istedim; şimdi yeni olan ne diye. Birtakım klişelerin ötesinde bir şeyler göstermek istedim. Bu yolculuk için zamanlamayı nasıl tercih ettiniz? Daha önce yapamazdım çünkü Türkiye'de askerlik sorunlarım vardı. Bunu 2 yıl önce hallettim ve ancak şimdi fırsat bulabildim. Türkiye'de gittiğinizde her şeyi çekebilirsiniz ama ben özellikle herkesin işlediği, basında herkesin işlediği konuların dışındaki şeyleri çekmek istedim. Kısaca günlük yaşamı çektim. Beni asıl ilgilendiren günlük yaşamdaki ayrıntılar. Alışılmış konuların ötesinde yaşamdan basit kareler almak istedim. Bu demek değildir ki; filmdeki her şey Türkiye'yi birebir anlatıyor, bu benim Türkiye'ye bakışım. Kendi kuşağınız için orası uzak mı gerçekten? Benim babamın kuşağı biraz daha farklı. O, 1956'da Almanya'ya geldi. Ailem burada, Türkiye'yi buradan hissettim, ama oraya gidemeyince oranın günlük yaşamını hissedemiyorsunuz. Uzun zaman sonra gidince uzaklığın farkına varıyorsunuz. Bir yandan da yakın, çünkü aile bağları var. Ama ben Berlin'de yaşıyorum; ailem, dostlarım, bakkalım, çevrem burada. Bu yolculuk sizde neleri değiştirdi? Başlamadan önce gidince oraya alışırım diye düşünüyordum ama öyle olmadı. Türkçemin de iyi olmaması dolayısıyla döndüğümde anladım ki hâlâ buralardayım. Çocukluk anılarıma dokunmam, akrabalarımı görmem güzeldi tabi. Oradaki deneyimleri, gözlemlerimi, duygularımı onları yavaş yavaş sindirmem gerekiyor, henüz tam oturmadılar. Rota nasıl belirlendi? İstanbul, Ankara'yı biliyordum ama daha doğuya gittikçe benim için hiç bilmediğim bir coğrafyaydı. Doğubeyazıt'ı Ağrı Dağı için tercih ettim. Ağrı Dağı hem tarihi, hem de coğrafi olarak etkileyici. Bu da kararımızı etkiledi.
Evrensel'i Takip Et