23 Aralık 2005 23:00
Çöplükten sanata...
GÜNÜN YAZILARI
"...boşlukta bekleyen heykeller mümkün koordinatlarıyla dans ederler. Ağaç gibi canlı duygular saydam gözlerin, gölgesindeki yanılsamanın içine gizlenmişlerdir. Zamanın esiri aklımız takılır zamanın aynasına, ayna kendine bakar ve yapar kendini kopyasından ve sergi oluşur çatısından..." diyerek özetliyor Yücel Kale sanatını ve kişisel sergisini...
"ahcamşap" sanatçının ağırlıklı olarak ahşap ve cam gibi birbirine zıt yapıda iki malzemeyi kullanarak, yaklaşık 10 ayda tamamladığı kişisel sergisi... Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü Ahşap Atölyesi'nden 2000 yılı mezunu olan genç sanatçı, sergisinde her ne kadar 'cam'ı yontarak yontu sanatının malzeme açısında sınırlarını zorlasa da, kendisi için ahşabın yerinin asla değişmeyeceğini ve hep var olacağını söylüyor. Galeri Apel'de daha önce birçok karma sergide eserleri bulunan ve 2002 yılında da aynı galeride ilk kişisel sergilerinden birini açan sanatçı; bu sergisinde, cam ve ahşabın yanı sıra bakır, kurşun, deri, hayvan boynuzu gibi malzemeler kullandığı üç boyutlu eserleriyle, adeta beş senedir sanatına zaman zaman evsahipliği yapan galerinin tuğla duvarlarıyla bütünleşmiş durumda...
Yücel Kale, camı ilk kez yine Galeri Apel'de birkaç ay önce açılan karma bir sergi olan, "perde" sergisi için hazırladığı eserinde yonttu. Bu yontu eserde; yıllarca evlerimizi süsleyen kristal bir avizenin düzgün, geometrik yapılı parçaları olan damlacıklar, insan portreleri şeklinde oyularak renklendirilmişlerdi. Yücel Kale için o zaman kristal yontmak bir arayıştan çok onu 7 yıl boyunca yaptığı kuyumcu çıraklığı günlerine ve her iş gününde düzenli olarak, seri bir şekilde kullanmaya alışkın olduğu küçük el aletlerine geri döndüren bir alışkanlık ile sonrasında aldığı akademik eğitimin birleşmesiydi.
Ancak sanatçı "ahcamşap"ta, yüzyıllardır bilinen ve çeşitli alanlarda kullanılan; özü yoğun ısıyla eriyen kum ve çeşitli kaya cinsleri olan camı, günümüz sanatında "cam yontu tekniği" olarak tanımlanabilecek örneğini sunuyor şimdi.
Cam heykellerinden oluşan salonda yontuların kaidelerinde bakır, tuval, kurşun gibi malzemelerle desteklendiğini görmekteyiz. Özellikle kurşunun cam ile ilişkisini, yakaladığı bütünlüğü, kurşunun tutucu-hızlı sonuca götüren özelliğini de oldukça sevmiş sanatçı. Ve bu salonun hemen kenarında, malzemesinin tamamının kurşundan oluşan, 2003'teki "Metal İşler" adlı karma sergi için, en severek giydiği ayakkabıları, ceketi ve şapkasından kalıp alarak, kurşun levhaları eğip bükmek suretiyle şekillendirdiği ve yer yer lehimleyerek bir araya getirdiği 3 parçadan oluşan "misafir" adlı yerleştirmeyi görmekteyiz.
"ahcamşap" Heykellerini yapmaya başlamadan önce kağıt üzerinde, kurşun kalem ile yapılmış bir eskizini oluşturmanın ötesinde bir planlama yapmak mümkün olmuyor sanatçı için. Başladıktan sonra keyfe keder bir yolculuğa çıkıyor sanatçı. Ancak heykeller bittiğinde tamamı çoksesli bir koro bileşenlerinin ahengi gibi, kolaylıkla bir bütünlük sağlıyor izleyicisinin gözünde. Bu da bizler için sanatçının sanatına, çalıştığı malzemeye ne kadar hakim olduğunun, deneyiminin ve istikrarının bir göstergesi olsa gerek. Ne de olsa biçim dili üzerinden hikayeleri olan heykeller, sanatçının geçmişten beri söylediği, sözle ifade edilemeyen 'şey'lerin elle tutulur, gözle görülür hale dönüşmesiyle oluşmuş. İzleyici, ahşap bir asanın topuzunda Roma başlığı giyen rahip görünüşlü erkek figürü ve ters çevrilen bir kara bakır kazan üzerine oturtulan camdan bir boğa heykeli karşısında kendini tarihin çeşitli dilimlerinde buluyor. Sanatçının eserleriyle bütünleştirdiği orjinal boynuz, deri gibi organik malzemeler ve asa formları üzerlerine oturtulan hayvan başları bizi Ortadoğu'nun şamanistik etkilerine götürüyor. Galerinin cam odasında ise izleyiciyi, sanatçının geçtiğimiz 21 Mart'ta Diyarbakır'da Diyarbakır Sanat Merkezi ve Galeri Apel işbirliği ile düzenlenen "Newroz" sergisi için yaptığı bir yerleştirme karşılıyor.
Paşabahçe'nin çöplüklerinden... Cam kütlelerin sanatçı ile buluşması, sergisini açtığı Galeri Apel elemanı Bülent Şener'in vesilesiyle olmuştur. Şener, 1990-1995 yılları arasında işçi olarak çalıştığı Paşabahçe Şişecam Fabrikası'nda, yıllarca ekmeğini kazandığı cam işçiliği sayesinde camın, özgün dilinin ve ne kadar sonsuz bir malzeme olduğunun farkındadır. (Fabrika 2002 Ağustos ayındaki işçilerin son direnişi, Türk-İş, Kristal-İş ve Şişecam arasında imzalanan protokol ile 18. gününde sona ererek, tümden tasfiye oldu). Şener'in, 2000 yılından beri genç heykeltraş Yücel Kale'nin çeşitli temalarla eserlerini yarattığı sergilerindeki sanat anlayışını iyi özümsemesi ve sanat çizgisini anlaması, takipçisi olması, cam zanaatı yaptığı geçmişinden gelen bilinçle yaklaşmasıyla birleşerek sanatçı için bu sergisinde ilk kez denediği derin, zor ve bir o kadar kışkırtıcı bir hammaddenin keşfini sağlamıştır. Bundan böyle Şener için ise; cam çöplüklerinde görmeğe alışkın olduğu bu büyük şekilsiz kütleler halindeki atık camlar... Camı yontmak... Yücel Kale camı; "derinliğinden, geçirgenliğinden, saydamlığından kaynaklı çok zengin ve ona çalışırken akıl oyunları oynatan, çalışmaktan büyük haz duyduğu, kendini iyi ifade ettiği bir malzeme" olarak tanımlıyor... Cam; yontulması sırasında solunduğu ve zerrecikler halinde etrafa saçılabildiği, aniden ısınabildiği hatta eriyebildiği için sağlık açısından olduğu gibi, en ufak bir dikkatsizlik sonucu sanatçıyı heykelinden etme tehlikesini yaşattığı için de oldukça riskli bir malzeme. Sürekli gözlük ve toz maskesi ile çalıştığını söyleyen sanatçı, bu donanımlarla çalışmanın en çok yaz aylarının sıcak günlerinde kendisini zorladığını ifade etmesinden hemen sonra, tüm bu riskleri oldukça hafife alarak umarsızca 'göze alınması gerekiyordu' demekten de kendini alamıyor.
"ahcamşap" Heykellerini yapmaya başlamadan önce kağıt üzerinde, kurşun kalem ile yapılmış bir eskizini oluşturmanın ötesinde bir planlama yapmak mümkün olmuyor sanatçı için. Başladıktan sonra keyfe keder bir yolculuğa çıkıyor sanatçı. Ancak heykeller bittiğinde tamamı çoksesli bir koro bileşenlerinin ahengi gibi, kolaylıkla bir bütünlük sağlıyor izleyicisinin gözünde. Bu da bizler için sanatçının sanatına, çalıştığı malzemeye ne kadar hakim olduğunun, deneyiminin ve istikrarının bir göstergesi olsa gerek. Ne de olsa biçim dili üzerinden hikayeleri olan heykeller, sanatçının geçmişten beri söylediği, sözle ifade edilemeyen 'şey'lerin elle tutulur, gözle görülür hale dönüşmesiyle oluşmuş. İzleyici, ahşap bir asanın topuzunda Roma başlığı giyen rahip görünüşlü erkek figürü ve ters çevrilen bir kara bakır kazan üzerine oturtulan camdan bir boğa heykeli karşısında kendini tarihin çeşitli dilimlerinde buluyor. Sanatçının eserleriyle bütünleştirdiği orjinal boynuz, deri gibi organik malzemeler ve asa formları üzerlerine oturtulan hayvan başları bizi Ortadoğu'nun şamanistik etkilerine götürüyor. Galerinin cam odasında ise izleyiciyi, sanatçının geçtiğimiz 21 Mart'ta Diyarbakır'da Diyarbakır Sanat Merkezi ve Galeri Apel işbirliği ile düzenlenen "Newroz" sergisi için yaptığı bir yerleştirme karşılıyor.
Paşabahçe'nin çöplüklerinden... Cam kütlelerin sanatçı ile buluşması, sergisini açtığı Galeri Apel elemanı Bülent Şener'in vesilesiyle olmuştur. Şener, 1990-1995 yılları arasında işçi olarak çalıştığı Paşabahçe Şişecam Fabrikası'nda, yıllarca ekmeğini kazandığı cam işçiliği sayesinde camın, özgün dilinin ve ne kadar sonsuz bir malzeme olduğunun farkındadır. (Fabrika 2002 Ağustos ayındaki işçilerin son direnişi, Türk-İş, Kristal-İş ve Şişecam arasında imzalanan protokol ile 18. gününde sona ererek, tümden tasfiye oldu). Şener'in, 2000 yılından beri genç heykeltraş Yücel Kale'nin çeşitli temalarla eserlerini yarattığı sergilerindeki sanat anlayışını iyi özümsemesi ve sanat çizgisini anlaması, takipçisi olması, cam zanaatı yaptığı geçmişinden gelen bilinçle yaklaşmasıyla birleşerek sanatçı için bu sergisinde ilk kez denediği derin, zor ve bir o kadar kışkırtıcı bir hammaddenin keşfini sağlamıştır. Bundan böyle Şener için ise; cam çöplüklerinde görmeğe alışkın olduğu bu büyük şekilsiz kütleler halindeki atık camlar... Camı yontmak... Yücel Kale camı; "derinliğinden, geçirgenliğinden, saydamlığından kaynaklı çok zengin ve ona çalışırken akıl oyunları oynatan, çalışmaktan büyük haz duyduğu, kendini iyi ifade ettiği bir malzeme" olarak tanımlıyor... Cam; yontulması sırasında solunduğu ve zerrecikler halinde etrafa saçılabildiği, aniden ısınabildiği hatta eriyebildiği için sağlık açısından olduğu gibi, en ufak bir dikkatsizlik sonucu sanatçıyı heykelinden etme tehlikesini yaşattığı için de oldukça riskli bir malzeme. Sürekli gözlük ve toz maskesi ile çalıştığını söyleyen sanatçı, bu donanımlarla çalışmanın en çok yaz aylarının sıcak günlerinde kendisini zorladığını ifade etmesinden hemen sonra, tüm bu riskleri oldukça hafife alarak umarsızca 'göze alınması gerekiyordu' demekten de kendini alamıyor.
Evrensel'i Takip Et