6 Ekim 2011 10:58

ÇENGELLİ İĞNE - Haberler

Ayla Belek

El alışkanlığı ile televizyonu açtım. Haber saati, mutfaktan duyuyorum. Yufkaları tezgâha serip börek içini hazırlamaya giriştim. Yufkacım her bir yufkayı tek tek katlamış, aferin. Artık her seferinde uyarmama gerek kalmıyor, yıllardır aynı adamdan alırım, kanka olduk bizim Hakkarili yufkacıyla.

Derken kulağımda bir ses patladı. “Türk savaş uçakları mevzileri bombalayarak üstlerine döndüler.”

Ezerken yapışmış peynirli çatalı bırakmaya fırsat bulamadan televizyonun başına koştum. Kim nereye, niçin bomba atıyor, kiminle savaşa girdik, bin bir soru kafamda, kalbim küt küt, dudaklarım kurumuş, geçtiğim her yere peynirler saçarak geldiğim televizyondaki haber spikerinin ağzı kulaklarında haberi okumaya devam ediyordu. “Şemdinli’deki cenaze törenine katılanların güvenlik güçlerine saldırısına verilen cevapta...” Farkında değilim diğer elimde yumurta varmış, sıkınca kırıldı. Aklımda Hakkarili yufkacım, mutfağa geri döndüm. Televizyondan hükümet yetkililerinin sesi geliyordu “kana kanla...” , “içimizdeki hain düşmanları...”, “kendilerine barış anaları diyen bu kadınlar… ne zannediyorlar, bunlar kendilerini... tülbentlerini yere atmışlarmış, tüh tüh tüh, yok ya...”

Böreği yapmaya devam ettim. Bir de 4-3-2-1 kekimden yaparsam iş bitmiş sayılırdı. Aklım haberlerde uçuşan savaş cümlelerinde kalmış, ellerim yılların verdiği alışkanlıklarla hareket ederken, kulaklarım haberleri kaçırmamaya gayret ediyordu.

 “Muhalefet lideri konuştu. Başbakanı alnından öperim.”

“Başbakan cevap verdi. Alnımdan öpemezsin... dudakların bilmem ne... değdirmem de değdirmem”

Hepsi birden konuştu. “Sıkıysa çıksınlar meydana görürler günlerini”, “yüreksizler, şerefsizler”, “iki koyunu gütmemiş bu adamlar”, “bayramlık ağzım”, “ananı a... ben öyle demedim, böyle dedim”, “içteki düşmanlar, dıştaki düşmanlar, hepsine yeteriz, oraya gelince gösteririz…”

Haberler bittiğinde kekim fırına girmişti. Savaş haleti ruhiyesi içinde keyfim kaçmış, beynimin içi küfürle dolu ne yaptığımı bilmez hale geldiğimi hissediyorum ama çaktırmamaya gayret gösteriyorum. Üstümü başımı yokladım, banyoya yeni havlu astım, çayı demledim, fırının önüne gittim. Kekte bir gariplik vardı. Çoktan yeni çırpılmış pamuk yatak gibi kabarması gereken kekim, buruşuk yatak çarşafı gibi utançla kızarmış, tır lastiğine benzemiş bana bakıyordu. Kapı çaldı. Gelenleri buyur ettim, salona geçtik. Televizyonun önündeki peynirleri, yumurta parçalarını unuttuğumu o zaman fark ettim. Allahtan börek küfürlerden etkilenmemiş, çaylar tavşankanı olmuştu. Haberlere verdiğim tepkinin dostlarım tarafından da paylaşılmasıyla koyu bir sohbet başlamıştı. Aksaklıklara güldük geçtik.

Ağzımızın tadı yerinde mi kaldı... İşte onu artık bilmiyorum!  

Evrensel'i Takip Et