26 Mart 2004 23:00

'Kürt halkı mesaj verdi'

Newroz'u Diyarbakır'ı karşılayanlar arasında, Diyarbakır halkının yabancı konukları da vardı. Bu konuklardan biri de, son 10 yıla damgasını vuran "küreselleşme karşıtı" eylemlerin tanıdık siması, Köylü Konfederasyonu lideri Jose Bove idi. Fransız çiftçilerin verdiği mücadelenin 'medyaya yansıyan yüzü' olan Bove, hafta içinde gazetemizi ziyaret etti. Newroz'da tanık olduğu insan selinin etkisinden henüz kurtulamamış gibiydi! Evrensel: Newroz'u Diyarbakır'da kutlamak nasıl bir şeydi? Jose Bove: Bölgeye ilk kez geldim. Newroz'a katılım, elbette, olağanüstü bir deneyimdi. Çok insanın toplanacağı söylenmişti, ama o kadar büyük bir kalabalığı hayal bile etmek imkânsızdı. Sanırım bir milyona yakın insan vardı alanda. Biz de birçok gösteriye katıldık ve çok büyük kitleler gördük. Ama hiç böylesini görmemiştik. Benim dikkatimi çeken, her yerden akıp gelen bu insan denizinin her sosyal kategoriyi temsil etmesiydi. Böylece siyasi bir mesaj verildi ve Kürt halkının birlik içinde olduğu gösterildi. Bu mesajı çok önemli buluyorum. Bu Newroz'u unutmak mümkün değil. O manzarayı gördükten sonra, "Kürt sorunu yoktur" demek de mümkün değil. Biz Diyarbakır'daydık ama başka illerde de arkadaşlarımız vardı. Oralarda da, coşku ve kitlesellik açısından benzer kutlamalara tanık olmuşlar. Newroz, Kürt halkının kararlılığını açık bir biçimde gösterdi. Türkiye'de çiftçiler, IMF ve Dünya Bankası politikaları ve şu "küreselleşme" süreci nedeniyle büyük sorunlarla boğuşuyor. Avrupa Birliği'nin izlediği tarım politikaları ve küreselleşme sizi nasıl etkiledi? 15 ülkenin üye olduğu Avrupa Birliği'nde her yıl 200 bin çiftlik iflas ediyor. Bu, dakikada üç çiftlik demektir. Fransa'da ise, her yıl 30 bin çiftlik batıyor. Bu yıkıcı sürecin AB'nin tarım politikasından bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil. Çiftlikler birkaç büyük şirketin elinde yoğunlaşıyor. Dahası, bazı topraklar artık tarım için kullanılmıyor. Mesela Fransa'nın güneyindeki bazı araziler, zenginlerin av alanı haline geldi. Genç çiftçilerimiz için tarım veya hayvancılığa başlamak çok zor. Her yıl her şey daha pahalı hale geliyor; özellikle de toprak fiyatları. AB'nin tarım politikası, tamamen büyük çiftliklerin lehine. Tarımsal sübvansiyonların yüzde 80'i, çiftçilerin yüzde 20'sinden azına gidiyor. Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) siyaseti, tüm ürünlerin fiyatını "dünya fiyatı"na çekmek. Ama bu fiyatın hiçbir anlamı yok. O paraya üretim yapılmaz, çünkü maliyetin altında. Tamamen çılgınca bir politika bu. Ama ihracat sübvansiyonları ile bu fiyattan piyasalara ürün sunduğumuz zaman, bu ürünlerin gittiği ülkelerdeki çiftçiler yıkıma uğruyor. Rekabet edebilmeleri mümkün değil. Biz ihracat sübvansiyonuna toptan karşıyız. Dahası; Avrupa Birliği'nin tahıl, süt ve et ihracatından vazgeçmesini istiyoruz. Önerdiğiniz çözüm ne? 'Gıda egemenliği' politikası. Yani halkların, kendi üretimleri ile gıda ihtiyaçlarını giderebilmesi ve yoksul ülkelerin, zenginlerin dampingine karşı kendilerini koruma hakkının tanınması. Bu mücadele; uluslararası köylü hareketi Via Campesina eliyle yürütülüyor. AKP hükümetinin en önemli hedeflerinden biri, Türkiye'nin AB'ye üye olması. Bu hedef gerçek olursa Türkiye'deki çiftçilerin durumu ne olacak? Gördüğüm o ki, şu anda bile hükümet, çiftçileri topraklarından atıyor. Binlerce köy zorla boşaltılmış, milyonlarca Kürt batı illerine göç etmek zorunda kalmış. Köy koruculuğu sistemi, toprağın belli ellerde toplanmasının aracı olmuş. GAP da bu bağlamda değerlendirilmeli. Kısacası Türkiye'yi, küreselleşmeye hazır hale getiriyorlar! Mevcut hükümetlerin izlediği politikalar, Türkiye'nin gıda alanında kendine yeten ülke olma vasfını sona erdirmiş. Mesela; bugün dışarıdan buğday ve et ithal ediyorsunuz. Ama birkaç yıl önce ihracat yapıyordunuz. Bu, bilinçli bir politikadır. DTÖ, IMF, Avrupa Birliği bunu istiyor ve Türkiye de onların uysal çocuğu gibi davranıyor.


İnsanlar artık çözüm istiyor "Küreselleşme karşıtı hareket"in önde gelen isimlerinden birisiniz. Porto Alegre'den son Mumbai toplantısına kadar sürecin içindeydiniz. Hareket nereye gidiyor? Karl Marx, kapitalizmi anlamak için 60 yıl uğraştı. Kapitalizmle nasıl savaşılacağını öğrenmek için on yıllar daha geçti. Küreselleşme ise yeni bir olgu. 1990'ların başında başlayan mücadelede pek az insan vardı. Altı yıl içinde hareket dünyaya yayıldı. 1999'da ABD'nin Seattle kentinde düzenlenen eylemler, bir dönüm noktası oldu. 1999'dan bugüne beş yıl geçmiş. Bu dönemde hareket genişledi, büyük bir ekonomik ve toplumsal yelpazeyi temsil eder hale geldi. Seattle'dan sonra Cancun zaferi geldi ve hareket daha da büyüyecek. Bugün yeni olan şey, insanların küreselleşmeye karşı bir çözüm arayışına girmiş olması. Dünya Sosyal Forumu, bu arayışın platformu oldu. Dahası yerelleşti ve Avrupa'da, İstanbul'da, Asya'da yerel sosyal forumlar kuruldu. Mücadele geliştikçe sorunlarımızın ortak olduğu anlaşılıyor ve artık çözüm talep ediliyor. Bu noktada, gelecek konusunda oldukça iyimserim.

Evrensel'i Takip Et