17 Şubat 2004 23:00

Bu, emeğin onur mücadelesidir

Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı (KYTK), bugünden itibaren TBMM'de görüşülmeye başlanacak. Yard. Doç. Dr. Ahmet Alpay Dikmen, yasayla devlete yeni bir rol biçildiğini belirtti. Dikmen, tasarı yasalaştığında kamu emekçilerini çok zor günlerin beklediğine dikkat çekerek, "Emekten yana olan herkesin kamu emekçilerine destek vermesi gerekmektedir, bu neo-liberalizme karşı emeğin onur mücadelesi olacaktır" dedi.

Yasayla yapılmak istenen nedir? Yasayla yapılmak istenen şey, kısaca, küresel kapitalizmin iş örgütlenmesi modelini oturtmak ve devletin yeni işlevlerini yasal düzeyde tanımlamaktır. Bence, kapitalizmin çeşitli evreleri farklı tipte iş örgütlenmeleri öngörmekte; buna bağlı olarak da devletin rolünü farklı tanımlamaktadır. Yani, Fordist üretim modeliyle refah devleti arasında, küresel kapitalizm ile ise neo-liberal/yönetişimci devlet modeli arasında doğrudan bağlantı vardır. Bunların hepsini belirleyen değişken de üretim biçiminin kendisidir. Örneğin refah devletini ortaya çıkaran şey, 1929 Büyük Bunalımı'dır. Refah devleti, Fordizm'in çıkmazlarının ürettiği, ama insanlığa da (Fransızların deyimiyle) 30 Zafer Yılı'nı bahşeden dönemi ortaya çıkarmıştır. Burada önemli olan nokta, devlet istihdamı ve özel istihdam arasındaki bağlantıyı görebilmektir: Fordist modelde montaj hattına, işbölümüne ve vardiya sistemine dayalı iş örgütlenmesi hem özel hem de kamu sektörünün uyguladığı yöntemdir; bu anlamda özel sektördeki işbölümü kavramının tercümesi kamu yönetiminde bürokrasi olmaktadır; günümüzde ise esnek istihdam, toplam kalite yönetimi vb. hem özel sektör hem de devletin istihdamının hedefidir. Bu rastlantı olmasa gerektir. Refah devletlerinde, devletin istihdam politikası ve ekonomiye müdahalesi hem sistemin krizlere düşmeden sürmesini hem de sosyalizm tehdidini savuşturmak için gerekliydi. Bazılarının post-Fordizm dediği, benim küresel üretim sistemi demeyi tercih ettiğim model, kapitalizm için yeni bir iş örgütlenmesi ortaya çıkartmıştır ve bu sistem sayesinde yığın üretim-yığın tüketim paradoksu aşılmıştır. Yeni sistem emeğin alabildiğine sömürülmesinin olanaklarını hazırlayan bir dönemin kapılarını aralamıştır. Bu sistemde artık herkesin tüketici olmasına gerek yoktur, gelir uçurumları büyümüş, ürünlerin ekonomik ömürleri kısalmış ve üst gelir seviyesindekiler her malın yeni modellerini "arzulayarak" ve tüketerek kapitalist birikim sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamaya başlamıştır. Üstelik devlet ve devlet istihdamı modeli bu yapının önünde engel teşkil etmektedir. Devlet istihdamı da esnekleştirilmelidir. Devlet, piyasanın halktan yana işleyişini temin etmek için çaba sarf etmemeli, salt "düzenleyicilik" işlevini yerine getirmeli, piyasaya hiçbir şekilde müdahale etmemelidir. Devlet istihdam yaratıcı faaliyetlerde bulunmamalı, aksine, devlet istihdamı daraltılmalıdır. KYTK yeni devlet modelinin yasal çerçevesini hazırlamaya; küresel kapitalist devlet modelini oturtmaya yöneliktir.

Merkezi idarenin yerele devredilmesinin ne tür sakıncaları olabilir? Yerel idari birimlerde halkın kendi kendini yönetmesi, merkeziyetten uzaklaşma fikri solun da ideali olmuştur. Ancak, bu kez yerelleşme talebi soldan değil sağdan gelmektedir, hem de "demokratikleşme" iddiasıyla... Unutmamak gerekir ki neo-liberal ideolojinin demokratikleşme ve özgürleşme istenci salt piyasalar için söz konusudur; devletten arındırılmış piyasaları ifade eder. Neo-liberal ideolojinin dünyası piyasa ekonomisinin dünyası ile sınırlıdır ve demokratikleşme de bu sınırla malûldür. Devlet, küresel kapitalizm çağında piyasa sisteminin ayağına bağ olmaya başlamıştır; dolayısıyla gücü azaltılmalı, kaynakları ve mal varlığı paylaşılmalıdır. Yerelleşme bu tür bir operasyonun aracı olarak bütün dünyada özellikle de Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşların telkinleriyle yaygınlaştırılmaktadır. Yerelleşme kavramının birlikte kullanıldığı kavramlar seti şunlardır: Bölgesel/stratejik planlama, kamu hizmetinde etkinlik, kamu hizmetinin hizmete en yakın kamusal birim eliyle verilmesi vb... Kavramlardan en önemlisi "hizmette etkinlik"tir; zira diğer kavramlar da bir tür "etkinlik" projesinin araçları olarak sunulmaktadır. Öyleyse, "etkinlik" kavramının üzerinde durmakta fayda var: Neo-libarel ideoloji için kamu hizmetlerinde etkinlik, kamu hizmetinin piyasa koşullarında verilmesi, kârlılık, verimlilik anlamında kullanılmaktadır. Yani en etkin verilen kamu hizmeti piyasa koşullarında ve piyasa aktörleri eliyle verilendir. Dolayısıyla neo-liberal ideoloji çerçevesinde yerelleşme kavramı, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması yaklaşımıyla el ele yürümektedir. KYTK Tasarısı'nda merkez ve mahalli idare birimlerinin temel niteliği tam tersine çevrilmekte; Anayasal çerçevede genel görevli olarak tanımlanan merkezi idarenin görevleri tek tek sayılmak suretiyle özel görevli bir yapıya çekilmekte; bunun tersine özel görevli olarak tanımlanan mahalli idareler ise bazı müşterek ihtiyaçları görmekle görevlendirilmektedir. Tasarıda merkez teşkilatının güçsüzleştirilmesi kısaca dört başlık altında toplanabilir: 1) Sağlık, Sanayi ve Bayındırlık, Kültür, Turizm, Tarım ve Köy İşleri, Orman, Çevre, Gençlik ve Spor vd. taşra örgütleri ile Köy Hizmetleri ve trafik hizmetlerinin yerel yönetim birimlerine devri 2) "Kamu kuruluşlarının özel sektörün daha verimli üretim yaptığı alanları terk etmesi" Yani kamu hizmeti ve kamu işetmeciliğinin piyasaya terk edilmesi; 3) esnek istihdam, sözleşmelilik ve performansa dayalı yeni bir personel rejimi sistemine geçilmesi; 4) merkezi yönetim için "yerel yönetimlerin görev alanlarında teşkilat kuramama ve doğrudan harcama yapamama" yasağı getirilmesi. Merkezi idarenin yerel birimlere her türlü müdahalesinin önünü tıkamak için tasarıya merkezi idare aleyhine bir madde koyma ihtiyacı duyulmuş ve bu alan merkezi yönetime yasaklanmıştır. Yeni talan ve kâr kapısı mahalli idarelere taşınmaktadır.

Kamu personelinin durumu ne olacak? Bazı bakanlıkların taşra teşkilatlarının mahalli idarelere devri ile esnek istihdam ve sözleşmelilik bir arada yürümektedir. Bakanlıkların taşra örgütlenmelerinin yerel birimlere devri sonucu 1 milyon dolayında kamu personelinin yerele devredileceği ve bunların sözleşmeliliğe dayalı esnek istihdam sistemine geçirilerek performans denetimine tâbi tutulacağı tahmin edilmektedir. Sonuçta, bir yandan kamu hizmetlerinin yerelde özelleştirilmesi hızlandırılacak, diğer yandan da mahalli idare birimlerinden başlayarak kamuda siyasi kadrolaşmaların önü açılacaktır. Performans kriterleri gerekçe gösterilerek (ama gerçekte siyasi nedenlerle) kamu çalışanlarının işlerine son verilmesinin olanakları yaratılacaktır. Önümüzdeki günlerde kamu emekçilerini çok zor günler beklemektedir; bu noktada emekten yana olan herkesin kamu emekçilerine destek vermesi gerekmektedir, bu neo-liberalizme karşı emeğin onur mücadelesi olacaktır.

Bakanlıkların azaltılması nasıl etkiler? Bakanlıklar bilindiği gibi hizmet birimleri olarak örgütlenmiş yapılardır. Bu birimlerin ortadan kaldırılmasının en düz yorumu, bu hizmetlerin ortadan kaldırılması şeklinde yapılabilir. Dolayısıyla devletin işlevlerinin daraltılması yönündeki neo-liberal ideoloji ile uyumludur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, bakanlık kapatmanın kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinden farklı bir yönünün olduğudur. Kamu hizmetlerini özelleştirirseniz bu hizmet, yine kamu gözetiminde ama piyasa koşullarında sunulacak demektir; ancak bakanlık kapatırsanız, o bakanlığın verdiği kamu hizmetinin görülmesi artık devlet güvencesinden çıkacak, özel girişimcinin vicdanına kalacaktır.

Eğitim ve sağlık hizmeti nasıl yürütülecek? Son taslakta Milli Eğitim Bakanlığı, yerele devredilecek bakanlıklar arasında sayılmamıştır. Ancak bu eğitim hizmetinin hızla özelleşmeyeceği anlamına gelmemektedir. MEB çıkartmış olsa bile, AKP bu yöndeki niyetini açık etmiştir. Sağlık Bakanlığı'nın taşra teşkilatı ise personeli, kurumları ve mal varlığı ile birlikte nüfusu 10 binden az yerleşim birimlerinde belediyelere, 10 binden fazla yerleşim birimlerinde ise il özel idarelerine devredilecektir. Dolayısıyla sağlık planlaması merkezi ve müşterek bir hizmet olmaktan çıkartılmaktadır. Hizmetin, kadrolar dahil her türlü planlaması yerel birimler tarafından yapılacaktır. Olacakları tahmin etmek güç olmasa gerektir: Sağlık hizmetleri büyük oranda piyasa koşullarında halka sağlanacak ve gerçekleştirilebildiği oranda özelleşecektir. Sağlık, ilaç firmaları ve hastane zincirleriyle büyük alanda küreselleşmiş bir alandır. Kanımca AKP iktidarının küresel sermaye ile en içli dışlı çalışacağı alanlardan birisi olacaktır. Yerli ilaç firmaları bunu sezmiş olacak ki; çok değil birkaç yıl önce küreselleşmenin yılmaz bekçileri iken bugün en dirençli küreselleşme karşıtlarına dönüşmüşlerdir.

Nasıl kaynak bulunacak? Kamu yönetimi reformu; esas olarak kamu hizmetlerinin gerektirdiği kaynak sorununu kökten aşmak için örgütlenmiştir. KYTK deyince ilk aklıma gelen "kamu hizmetlerinin özelleşmesidir". Dolayısıyla kaynak, müşteriye dönüşmüş olan vatandaşın kendisidir. Hatta soruyu biraz tersten okuyarak, "neo-liberal düzenleme altında sermaye nereden kaynak bulur" şeklinde örgütleyelim ve hemen cevabını yapıştıralım: "Eskiden devletin bedava veya çok ucuza verdiği kamu hizmetlerinden..."

Evrensel'i Takip Et