15 Nisan 2003 21:00

GARANTİLİ YAĞMA

Hem ABD'in, hem İngiltere'nin hem de Irak'ın kültürel varlıkları savaş halinde bile korumaya dönük olarak yapılan Lahey Konvansiyonu'nda imzası bulunuyor. Yine aynı ülkeler bu tip varlıkları korumak, kollamak için ulusal güvenlik güçleri oluşturmayı da garantiye almışlardı. Tüm bu anlaşmalara ve ABD askerlerinin "olabildikleri kadar nazik" olacaklarına dair verdikleri sözlere rağmen, Irak'ta bulunan 4000 tarihi site hakkında Üçüncü Körfez Savaşı'nın ilk haftasında Amerikan ve İngiliz güçlerinin tarafından bombardıman altında tutulduğu ve Tikrit Ulusal Müzesi'nin bu bombardımanda tamamen yok olduğuna dair haberler geldi. Komutanlar bu konu ile ilgili olarak Iraklıların arkeolojik siteleri kendi askeri avantajları haline getirdiğini söyleyerek, kendilerini haklı çıkarmaya çalıştılar. Boston Globe gazetesi, Irak Antikalar Bakanlığı'nın onlara bunu yapmaları için yardım ettikleri yönünde bir haber yaptı. Ve 2 Ocak tarihinde internette ulaşılabilen Peter Grieve tarafından yazılan bir Beyaz Saray mektubunda şöyle yazıyordu; "Savaş ciddi bir iştir. Korkarım Mezopotamya arkeolojisinden de daha ciddi bir iştir. Eğer bazı sitelere korunma statüsü verilirse, tahmin edin Iraklılar askeri üs olarak nereyi kullanacaklar? Sennacherib Sarayı'nın yakınlarında bulunan radar tesisatı oraya kasten konulmuştur."

Açılan davalar Savaşın başlamasından önce bu konu ile ilgili olarak üç tane dava açıldı. Birinci Uluslararası Gönüllüler tarafından, ikincisi 18 Iraklı arkeolojist tarafından ve üçüncüsü ise dünyanın en çok bilinen müzelerinden ve üniversitelerinden 15'i tarafından açıldı. Birinci dava savaşa giden askerlere Irak'ta bulanan paha biçilmez antikalara herhangi bir zarar vermemeleri yönünde uyarılmaları ve orada Irak'ın tarihsel dokusunu korumak yükümlülüğünde bulunduklarının hatırlatılması içindi. İkincisi ise dünyanın buradaki kültürel ve tarihsel dokuların ne kadar önemli olduğuna dair dikkatine çekmek ve İkinci Körfez Savaşı'nda ne kadar zarar gördüklerini hatırlatmak içindi. Üçüncü davanın ise amacı uygarlıkların beşiği olan bölgeleri koruma amacı ile oraya gönüllülerin gönderilmesine yönelikti. (Bu davaların detayları ve Irak tarihinin yüz yüze oldğu tehlikeleri daha iyi görmek bakımından Amerikan Bağdat Araştırması Kurulu Başkanı MacGuire'ın raporlarında görülebilir.)

Taliban'a 'moron' denmişti Kültür Bakanlığı'nda bakandan sonra en yetkili kişi ve Eski Yapıtlar Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Zahi Hawass Al Ahram Gazetesi'ndeki köşesinde şu yorumu getirdi; "Taliban Afganistan'daki büyük Buda heykelini yok ettği zaman bütün dünya ayaklanmıştı. Özellikle Amerika UNESCO'yu ve uluslararası medya güçlerini bu konuda göreve çağırmıştı. Hatta Taliban anıtları yıkanları moronlar olarak suçlanmıştı. Ama şimdi" diye devam ediyor Hawass; "Yüksek teknolojili askeri teçhizatıyla kültürel mirası yok eden bizzat Amerika iken UNESCO, ICOMOS veya uluslarası müzeler nerede? Irak'ın kültürel kalıtları yok edilirken uzmanlar, kültür koruyucuları neredeler!!?. Irak'ın birçok arkeolojik eserleri yok edildikten sonra Amerikalı arkeoloji profesörleri öğrencilerine zengin medeniyetler şehrinin Amerika tarafından yok edildiğini nasıl anlatacaklar?"... Gönüllüler tarafından savaş başlamadan yapılan bir diğer başvuru da, Dünya Mirası Örgütü (WHO) başkanı Münir Bushnagi tarafından yapıldı. Bushnagi, WHO ve UNESCO'nun Amerikan ordusuna kültürel, manevi varlıklara, arkeolojik sitelere ve Dünya Mirası Listesi'nde bulunan sitelere zarar vermemeleri için gerekli bütün bilginin verildiği ifade edildi. Bushnagi ayrıca UNESCO'nun ABD yönetimine "zengin Irak kültürel mirasını korumak ve gelecek kuşaklara taşımak" konusunda adım atması için UNESCO'nun talebini ilettiğini ifade etti. Bushnagi ayrıca şunları da ekledi; "ABD yönetimi temsilcileri tarafından bu konuda birçok garanti aldık..."

UNESCO üç maymunu oynadı Fakat UNESCO'daki SCA temsilcisi Muhammed Abdülmaksut, Taliban olayına atıfta bunarak bütün siniriyle şöyle dedi; "Irak'da bulunan tarihsel varlıklar Buda heykeli kadar önemli değil mi? Neden onları korumak için uluslarası bir çağrı ya da acil bir toplantı yapılmadı?" Abdülmaksut da, yine Al Ahram gazetesinde iki hafta önce Paris'te bu konuda UNESCO tarafındarn toplantı yapılacağını söyledi. Abdülmaksut; aynı röportajda şöyle dedi; "Eğer UNESCO, WHO ve diğer uluslarası örgütler tüm bunlara sessiz kalmayı sürdürürlerse arkelojik sitelere yönelik saldırılar Suriye, İran, Ürdün ve Türkiye'de yaşanabilir. Füzeler Suriye sınırlarında bir otobüse saldırıp 100 kişinin ölümen neden oldu. İran sınırına düştü. Bu füzelermle başka nereler vurulacak. Ben bütün bunlardan net olmayan politikalarından ötürü UNESCO ve WHO'yu sorumlu tutuyorum. İki örgüt de üç maymunu oynuyorlar. Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar"
(Al-Ahram Weekly)

Evrensel'i Takip Et