10 Nisan 2003 21:00

OPEC içinde bir Truva Atı

Irak'ın başkenti Bağdat'ın Amerikan kuvvetleri tarafından ele geçirilmesi, Batılı petrol tekellerinin Irak petrolüne dair planlarının hayata geçirilmesini hızlandıracak. Washington'un denetimindeki Iraklı "muhalif" gruplar, bir yandan kendi aralarında koltuk kavgasına dalarken, diğer yandan Amerikan şirketlerine göz kırpıyor, kendilerini beğendirmeye çalışıyorlar. Amerikancı gruplar, petrol şirketi temsilcileriyle dördüncü ve son gizli toplantılarını geçtiğimiz hafta Londra'da gerçekleştirmişlerdi. ABD gözetiminde yapılan toplantıdan, Irak petrolünün "özelleştirilmesi" ve yabancı sermayeye açılması kararı çıktı. Kararda, Irak petrol sektörününün "yeniden canlandırılmasında" Batılı şirketlere "öncü rol" biçiliyor.

Özelleştirme işareti Toplantıdan sonra basına bir açıklama yapan Iraklı Kürt petrol danışmanı Dara Attar, "Petrolü tekel olmaktan çıkaracağız" diyordu. Attar'ın diğer söyledikleri ise, "pasta paylaşımı"nın bütün petrol üreticilerini etkileyeceğini gösteriyordu: "Irak, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) üyesi olarak kalacak. Ancak uluslararası piyasalara istikrar gelmesi için, üretimini sınırlamayacak." Irak'ın petrol üretimi, savaştan önce günde 2.2 milyon varildi. OPEC'in bu ülkeye tanıdığı kota ise, 3.2 milyon varil. Yani Irak, çeşitli güçlükler ve altyapı eksikliği nedeniyle, üretmesine izin verilen miktarın ancak üçte ikisini üretebiliyordu.

Amerikan mandası Washington ve ona bağlı grupların planı, Irak petrol sektörünün yabancı sermayeye açılması ve üretimin mümkün olduğunca kısa bir süre içinde 3.2 milyon varile çıkarılması. Altı-sekiz yıl içinde bu miktarın ikiye katlanarak 6 milyon varile yükseltilmesi hedefleniyor. Bütün bunlar, Amerikalı generallerin kuracağı "geçici hükümet" ve ardından yine onların gözetiminde yürüyecek "sivil idare" tarafından gerçekleştirilecek. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney; Irak'ın petrol üretiminin bu yılın sonuna kadar, günlük 2.5 ile 3 milyon varile çıkabileceğini söyledi. Cheney, ABD gazete editörleri toplantısında yaptığı konuşmada, Irak'ın petrol üretiminin bu düzeye çıkması için petrol kuyularının tam kapasite çalışması gerektiğini, bunun için de dış mali ve teknik yardımın gerekli olduğunu söyledi.

Üretim paylaşma anlaşması Petrol ile ilgili planların ayrıntıları, muhtemelen önümüzdeki hafta içinde açıklanacak. Ancak toplantının ardından yayımlanan yazılı açıklamada, "Irak, petrol ve gaz kaynaklarına yatırımcı çekebilmek için, yardımcı bir ticaret ortamı sağlamalıdır" denilmesi, bir fikir veriyor. Bu "ortam", PSA olarak bilinen "üretim paylaşma anlaşmaları" ile sağlanacak. PSA, petrol fiyatları düşük olsa dahi şirketlere belli bir kâr marjını garanti ediyor. Bunun alternatifi olan "kâr payı" sistemi, fiyatların düşük seyretmesi halinde şirketler açısından zararlı olabiliyor. Petrol devlerini en çok sevindiren, Irak'taki petrol tesislerine fazla zarar verilmemiş olması. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, işgal sırasında "tarihi" bir açıklama yaparak, Irak'ın kendi petrol tesislerine zarar vermesinin "savaş suçu" olacağını ilan etmişti. Ateşe verilen az sayıdaki kuyu ise, Halliburton şirketine bağlı KBR şirketi tarafından söndürülmeye başlandı. Halliburton, Cheney'in "eski şirketi" olarak biliniyor.

Acele ediyorlar Bu arada, ülkenin kuzey ve güneyindeki devlet petrol şirketleri ile Devlet Petrol Pazarlama Örgütü (SOMO), en kısa sürede "yeniden yapılandırılacak". İlk aşamada, yüzde 30'luk bir "kısmi özelleştirme" öngörülüyor. Uzun vadeli petrol ihaleleri; ExxonMobil, ChevronTexaco ve ConocoPhilips gibi Amerikan şirketleri ile Hollanda-İngiliz ortaklığındaki Shell, İngiliz BP, Fransız TotalFinaElf, Rus Lukoil ve Çin devlet şirketleri arasında kıyasıya bir rekabete yol açacak. Irak'ın "yeniden yapılandırılması" konusunda ipleri Birleşmiş Milletler'e bırakmaya niyetli görünmeyen ABD'nin, en kârlı ihaleleri kendi şirketlerine vereceği kesin. Ancak İngiliz şirketleri de, yağmadan paylarını isteyecek.

40 yıl sonra BP Dünyanın en büyük 3. petrol şirketi olan İngiliz BP, şimdiden bir "Irak stratejisi" oluşturmaya girişti. BP yönetimi, Amerikalıların İngilizlere "kazık atabileceği" kaygısını gizlemiyor. Şirketin yöneticisi John Browne, şubat ayında "Irak'taki faaliyetler konusunda, oyun sahasının eşit olması bizim için en önemli şey" demişti. BP'nin Irak petrolüyle ilişkisi 1920'lere dayanıyor. 1920'de Anglo-İran Petrol Şirketi adını taşıyan BP, İngiliz işgali sırasında Irak Petrol Şirketi'nin en büyük hissedarı olmuştu. IPŞ, Irak ve diğer bölge ülkelerini yağmalayan emperyalist tekellerin oluşturduğu bir karteldi. BP, 40 yıl boyunca IPŞ'nin en önemli bileşeni oldu. Şirketin BP adını almasından beş yıl sonra, 1961'de, Irak'taki ulusalcı iktidar IPŞ'nin imtiyazlarının önemli bir bölümünü iptal etti. 1971'de, Irak petrolü tamamen millileştirildi ve bugüne dek de öyle kaldı. BP, İngiliz hükümetiyle yakın ilişkileriyle tanınıyor. Şirketin yönetim kurulu başkanı Browne, bir süre önce Başbakan Tony Blair tarafından Lordlar Kamarası'na atandı. Blair'in eski yakın danışmanlarından Anji Hunter ise, şirketin iletişim müdürü. Blair hükümetinin gerekirse doğrudan, BP'nin "unutulmaması" için devreye gireceği tahmin ediliyor.

Chevron ve Shell Irak petrolüne ilgisini açıkça ifade eden bir diğer tekel, Amerikalı ChevronTexaco. Şirketin yönetim kurulu başkanı David O'Reilly, "Bağdat'ta meşru bir hükümetin kurulması halinde, Irak petrolünü çıkarma haklarına ilgi duyacaklarını" söyledi. O'Reilly, bu hakların kendilerine "uzun vadeli koşulları garanti edebilen bir hükümet" tarafından verilmesini tercih ediyor. ABD'nin Irak petrolünün çıkarılmasından sorumlu olarak atadığı isim ise, başka bir tekelin çıkarlarını temsil ediyor. Bu kişi, Hollanda-İngiliz ortaklığındaki Shell'in eski yönetim kurulu başkanı Philip J. Carroll. Bu kişinin yanına bir de "Irak petrolünün rafineleştirilmesi ve pazarlanması"ndan sorumlu isim getirilecek. Carroll'a bağlı çalışacak bu kişinin kim olacağı henüz açıklanmış değil.

OPEC'te kara bulutlar Dev tekellerin iştahını kabartan Bağdat'ın "fethi", OPEC üyesi ülkeleri kara kara düşündürmeye başlayacak gibi görünüyor. Uzmanlar, Irak'ın "OPEC kota sisteminin dışına çıkma" talebinin, örgütü "öldürebileceğine" işaret ediyorlar. Örneğin, Küresel Enerji Çalışmaları Merkezi'nden Leo Drollas, "Irak petrolü özelleştirilirse OPEC ölmüş demektir" diyor. Drollas, Amerikan güdümündeki "yeni Irak"ın ilk etapta komşusu İran ile aynı miktarda, yani günde 3.6 milyon varil üretim yapmayı talep edeceği kanısında: "Irak'ın yeniden yapılanma masrafları buradan karşılanacaktır. Ama OPEC direnecek; çünkü bu, diğer 10 üyenin kotalarının düşürülmesi demek. Böyle bir direniş karşısında Irak, örgütün içinde kalıp kalmamayı düşünecektir." Irak'ta saptanmış 73 petrol havzasından sadece 15'inin işletildiğine dikkat çekiliyor. Geri kalan petrol kaynaklarının işletilmesi için ise 30 milyar dolarlık yatırım gerekli. Bu yatırımın sağlanması için ilk şart, Batılı tekeller için "güvenilir bir ortam" oluşturulması. ABD'nin kurmayı planladığı Irak hükümetinin en önemli görevlerinden biri, bu olacak.

Arz çatışması çıkabilir Economist'ten Neil Partrik ise, bu tip bir kararın kısa vadede mümkün olmadığı kanısında. Partrik, mevcut altyapısındaki sorunlar nedeniyle, birkaç yıl boyunca Irak üretiminin günde 3 milyon varili aşamayacağına işaret ediyor. Ancak o da, "Uzun vadede, OPEC içinde arz konusunda çatışma çıkabilir. Irak üretim kapasitesini geliştirdiğinde, dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan ile rekabet etmek isteyecektir. Bu aşamada soru, Irak'a OPEC tarafından nasıl bir kota getirileceği" diye ekliyor. Economist uzmanı, Washington'un dış politika amaçlarına ulaşmak için Irak petrolünün vanalarını açacağını, böylece Irak'ın "ABD için OPEC içinde bir Truva Atı" haline geleceğini vurguluyor. Irak'ın vanaları açması, savaş öncesinde 30 dolar civarında seyreden varil fiyatlarının 18 dolara kadar inmesi demek. Suudi Arabistan bunu önlemek istiyorsa, kendi üretimini kısmaktan, yani gelirini azaltmaktan başka çaresi kalmayacak.

Evrensel'i Takip Et